• hakkında detaylı bilgi için (bkz: metin kayahan özgül)
  • 19. yüzyılın ikinci yarısında(1861),hemen yenileşmenin başında klasik zevki sürdüren şairler bu meclisi oluşturmuştur.hersekli arif hikmet'in aksaray'daki evinde her salı günü toplanan encümenin amacı şiir yazmak isteyen gençlere yardımcı olmaktır.
    klasik şiir(divan şiiri)zevki hakimdir.devrin önde gelen sanatçılarının yanınsa şiir sanatının başında olan şairler de vardır.bu mecliste şairler kendi şiirlerini okur,bu şiirler üzerine konuşurlardı.genç şairlerin şiirleri genellikle encümenin en genç şairi namık kemal tarafından okunurdu.usta şairler bu şiirler hakkında takdir ve tenkitlerini ortaya koyarlardı.şiir zevki itibariyle sebk-i hindi ekolünü takip etmişlerdir,yeni bir tarz ortaya koyamamışlardır.bu topluluk bazı nedenlerden dolayı kısa sürede dağılmıştır(1862).
  • sebk-i hindi ekolü içinde kalıp yeni bir tarz ortaya koyamasalar da şiirlerine başlık koymaları, nazireciliğe önem vermeleri, ortak şiirler yazmaları, yeni temalar aramaları ve bir kısmının sade türkçe anlayışına yönelmesi encümen-i şuara'nın dikkat çekici özellikleridir.
    encümenin faaliyeti salih naili'nin yazdığı bir hicviye üzerine topluluktan çıkarılması, ziya paşa'nın mutasarrıf olarak kıbrıs'a gitmesi, leskofçalı galip'in trabzon'da görevlendirilmesi, üsküdarlı hakkı bey'in cinnet geçirmesi, namık kemal'in şinasi ile tanışıp yeni anlayışa yönelmesi üzerine kısa bir faaliyet döneminden sonra durur.
  • encümen, farsça meclis, cemiyet anlamına gelirken şuara da arapçada şair kelimesinin çoğul halidir. bu topluluğu oluşturan şairler, 19.yüzyılda türk edebiyatında baş gösteren yenileşme çabalarının bir ürünü olmuştur. bu dönem öncesinde şairler, hamilik esasına bağlı olacak şekilde sarayda bir çok kalem ve odaya yerleştirilmiş, siyasi fikri olgunlaşmış ve bunu sanatına yansıtan kişiler olurdu. bu yenileşme hareketi ile birlikte şair, hamisini efendi statüsünden indirip kendine eş tutarak dost kabul etmeye başladı. encümen-i şuara'ya mensup şairler de artık devlet büyüklerinin huzurunda, kendilerini göstermek adına rakip olmak yerine, daha samimi bir ortam oluşturabildikleri konaklarda toplanmaya başladılar.

    bu oluşumun miladı 1861 yılında hersekli arif bey'in laleli çukurçeşme'deki evinde yapılan toplantı kabul edilir. bu toplantılar her salı düzenli olarak yapılmaya başlanır. encümen-i şuara'ya düzenli olarak katılan şairler olduğu gibi merak edip dinlemek isteyen herkese de açıktır. ancak bu topluluğun oluşumunda katkısı bulunan müdavimlerinin ortak özelliği rumeli'den gelmiş olmalarıdır. toplantılarını yapabildikleri ortamı sağlayan konakların sahipleri de mısır'dan gelmiş devlet adamları ve tacirlerdir. şairlerin hem geleneği devam ettirip hem de batı kültürünü esas almaya çalıştıkları bu arayış, kahire kültürünün ortasında yolunu bulmaya çalışmaktadır. bu kültür çeşitliliği, benzerine az rastlanacak türden bir zemin oluşturur.

    peki bu hareket, amacına ulaşmış mıdır? şairler, geleneği terk edip batı şiirini esas alma konusunda büyük tereddütlere düştükleri için her ikisinin karışımından yeni bir düzen yaratmaya çalışmıştır. bu başlı başına zor olsa gerek, özellikle de edebiyat gibi bir alan için. bu arada çoğunlukla şiirden örnekler vermemizin sebebi de divan edebiyatının şiir ağırlıklı olmasıdır. hatta hikaye, roman gibi türlerin ilk örnekleri de yine bu dönemde görülmeye başlar. bu yüzden nesir türünde yaşanan batılılaşma daha az sancılı bir süreçten geçtiğini söyleyebiliriz. şiirin formunda, dilinde ve seçilen konularda büyük değişimler yaşansa da bunlar türk şiirinde kök salarak devamlılık getirememiş çünkü yukarıda bahsi geçen tereddüt, şiirlere yansıyarak doğallığı bir miktar bozmuş. ahmet hamdi tanpınar, şairlerin yaşadıkları bu ikilemden dolayı encümen-i şuara için "son pleiad" tabirini kullanır. (bkz: la pleiade)

    aktif olarak bir yıl süren toplantılar, müdavimlerinin şahsi sebeplerinden dolayı azalmaya başlar. manastırlı nâili, bilinmeyen bir sebepten dolayı kovulur. meclise başkanlık yapan leskofçalı galib'in tayini traplusgarp'a çıkar. diğer sebeplerle birlikte üyeler birbirinden kopar ve toplantılar sona erer. ancak yaptıkları çalışmalar çabucak unutulmaz, sonrasında gelen yeni nesle, edebiyatın yenileşmesi konusunda cesaret aşılamış ve uygun bir çalışma sahası bırakmıştır. bu sahadan abdülhak hamid tarhan, recaizade mahmut ekrem ve sami paşazade gibi isimler yetişmiştir.
hesabın var mı? giriş yap