136 entry daha
  • madem kutup ayılarından ve dinozorlardan kurtulduk, o konu anlaşıldı, oturdu, şimdi biz arkadaşın verilemediğini iddia ettiği ama yazdıklarından, ifade şeklinden, işi y"ü"nan medeniyetine getirip onun küçümsenmemesi gerektiğinden bahsetmesinden de anlaşılabileceği üzere bal gibi verilen cevaplardan devam edelim:

    iddia:

    --- spoiler ---
    cennette bile vadedilen gıdalar, hurma, şarap, süt, bal. nuh tufanı üç dinde de var ama kökeni gılgamış destanı. tavuğun evcilleştirildiği bölgelerde domuz haram kılınıyor, çünkü domuz, bol su isteyen, bu nedenle suyun kıt olduğu ortadoğu'da maliyeti yüksek bir hayvan. sıcak havada çabuk bozulması nedeniyle de, ortadoğu için tercih nedeni değil. tavuk da çabuk bozulur ama tavuk küçük bir hayvan olduğu için hemen tüketiliyor ve saklama sorunu yok.

    islam ve yahudilik de yasak olan domuz, ortadoğu'ya göre daha yağışlı ve soğuk olan avrupa ve rus steplerine de yayılma olanağı bulan hristiyanlık dininde haram değil örneğin.
    --- spoiler ---

    el cevap:

    şimdi ağzımızı bozmayalım tabii ama tavuğun saklama sorunu nasıl yok? nasıl böyle bir şey yazılabilir? dünyada en çok gıda zehirlenmesi hangi sebeple oluyor acaba? kafaya bakar mısınız. ama daha önemlisi şu, hz. isa bir yahudiydi köken olarak ve dinini sadece ama sadece yahudilere vaaz etti en son güne kadar. domuz yemiş olduğuna dair ve domuz yemeyi salık verdiğine dair elimizde tek bir delil yok bugün. ha oturmuş islam hak mı değil mi diye konuşurken neleri tartışıyoruz yahu? leviticus 11'e rağmen (and the pig, though it has a divided hoof, does not chew the cud; it is unclean for you. 8 you must not eat their meat or touch their carcasses; they are unclean for you.) bu inancın ilerleyen zamanlarında din yahudilerin dışına yayılınca böyle bir yorum çıkmış ve hristiyanların bazıları yenmesinde sorun görmemiş, cevaz vermiştir. ama hala önemli bir kitle hristiyanlık içerisinde domuz yemez. çünkü kitapları aslında açık açık yasaklamaktadır yenmesini. islam'da tanımlı haram gibi bir kavramın hristiyanlıkla beraber anılmasındaki cehaleti zaten es geçelim, hiç konuşmayalım derim. görmedik biz bunu.

    son olarak, domuz etinin ne kadar sağlılsız bir et olduğunu, bakteriler ve virüsler açısından tarih boyunca nasıl sorunlara yol açtığını yazmak ve okumak, burada dinsizliğine böyle saçma sapan yerlerden mesnet arayanlar dışındaki herkes için züldür. ayıp denen bir şey var yahu. sizin kafirliğiniz domuza kaldıysa konuşacak bir şey kalmamıştır zaten.

    + yahu, adamlar din getirecek kafalarına göre, keyfe keder, sonra da kolaylıklar hayvanı domuzun yenmesini men edecekler. neden?

    - ortadoğuda su yok o yüzden.

    + e ama hristiyanlıkta var domuz yemek?

    - hee var işte, buradan anla dinlerin nasıl coğrafyaya göre şekillendiğini.

    + e peki o nereden neşet etti?

    - ortadoğudan.

    + mavi ekran.

    - ama ama gılgamış destenı var?

    + peki, zaten başta islam olmak üzere, tüm semavi dinler bir ilk öğretinin devamı olmak iddiasında olduklarına göre, bu destanlar da aynı öğretinin bir parçası olacağına göre...

    - eee.. evet.

    + aynen öyle. goood morning my dear.

    bu rezilliğin felsefede bir adı var da yazmayalım biz onu. bulan bulsun.

    kafaya bak sen yahu. kafaya bak. kafa bu işte.

    iddia:

    --- spoiler ---
    ayrıca bu üç tek tanrılı dinin zerre izi sonradan keşfedilen amerika, avustralya gibi kıtalarda yok. tek tanrılı dinler buralara coğrafi keşiflerden sonra ulaşmış. bu nedenle üç tek tanrılı din de sadece ortadoğu coğrafyasına ait bilgileri içeriyor aslında.
    --- spoiler ---

    el cevap:

    bu ve benzeri sorular surekli olarak, baska basliklar altinda da soruluyor:

    neden tek tanrili dinler sadece ortadogu bolgesine gelmistir?

    neden mayalar, inkalarda, hindistan bolgesi dinlerinde, nepal'de, cin'de, japon'ya da tek tanrili dinlerin bizim onlari bildigimiz anlamda emarelerine rastlamiyoruz?

    neden son kitap kur'an, sadece hz. muhammed'in haberdar olabilecegi bir bolgeye ait bilgilerle sinirlidir?

    madem hz. isa hz. muhammed'i mujdeleyici olarak dunyaya geldi, neden bugun hristiyan kaynaklarinda o'nunla ilgili hicbir bilgi yok?

    öncelikle hz. isa ozelinde hz. muhammed'in müjdelenmesi hususu: (bkz: paraklit/#18967632).

    genel olarak ise sonuc ne olursa olsun, nasil bir sonuc cikarsa ciksin, varilacak kani ne olursa olsun, mantiken kabul edilebilir bir cevaba ulasmanin bir tek yolu var; olusmasinda "modern" egitim sistemimizin de buyuk kusuru bulunan fakat sadece onun tanimalamadigi, bakis acimizi salt akla dayadigimizda bizim de dogal olarak meylettigimiz (bkz: #29686576) dogrusal gelisen tarih anlayisi hatasini bir kenara birakmak, birakabilmek.

    hakkaniyetli cikarimlar yapabilmek icin tarihin algiladigimiz ya da algilamaya meylettigimiz bir form, cerceve, zarf icerisinde akmadigini, akmasinin mumkun olmadigini gormemiz gerekir. bunun yani sira, kendimizi elimizdeki bilgilere isiginda tarihi surecler icerisine oturtabildigimiz kadar oturttugumuzda (buradan zamansallik ya da o zaman oylemis simdi boyle gibi bir argumanin artik cikarilmayacagini umit etmek isterim) solaufein'in sümer mitolojilerinden araklayıp din yapmak basligi altindaki su ifadeleri konuya yeni bir bakis acisi ile yaklasmamizin onunu acacaktir:

    "islamın tezi, bu mesajın tarih boyunca pek çok millete indiği üzeredir. ancak bu mesaj sürekli zamanla insanların oyunlarıyla çarpıtılmış ve tahrif edilmiştir.
    peygamberle gelen tevhid inancı, peygamberin vefatından kısa süre sonra büyük ihtimalle o zaman ki çıkar sahipleri, ruhban sınıfı vs tarafından yine çok tanrıcı bir yapıya dönüştürülmüştür. hatta bazı milletler peygamberin vefatını bile beklememiş. misal hazreti musa'nın mucizelerine tanık olmuş olmalarına rağmen, peygamberin tur dağına çıktığı kısa zaman diliminde kavmi tevhid inancını bırakmış, ineğe tapmaya başlamıştır (hatırladığım kadarıyla bakara suresi ilk 10 sayfasında geçiyordu bu hikaye).

    nasıl bunun kaydı tutulmaz demiş bir yazar. ortada mısırlı akhenaton gibi bir örnek var. zamanında kurulan tek tanrılı dinin üzerini örtmek için, ölümünden sonra o zamanki ruhban sınıfı şehri yıktırmış, bütün yazılı kaynakları yok etmiş ve 19.yy'a kadar da adı duyulmamış. siz bir dinin üzerini örtecek olsanız onu tarihleştirir misiniz yoksa bütün belgeleri yok mu edersiniz?"

    bu noktada, tarihe bakis acimizi saglikli bir konuma cektigimizde, hiç çinli peygamber olmaması gibi bir yarginin olumlu kabulunun mesnetlendirlemeyecek bir cikarim olacagini gormek gerekir.

    bilimsel acidan, tarih alaninda yapilabilecek yorumlar ve cikarimlar, eldeki bilgiden ve sureclerden cok onemli bir sekilde etkilenebiliyor. bu bakimdan saglikli cikarimlar yapmak ne kadar gerceklestirilebilir bir sey bu da ciddi bir muamma. zira ne kadar bildigimizi, ne kadar bilmedigimizi, bildigimizin bilmedigimize gore ne kadar az ya da fazla oldugunu, bilmedigimizin bildigimizi ne kadar ve nasil etkileyecegini bilmiyoruz. yukaridaki ornegin de gosterdigi gibi. fakat, daha soyut noktada, bir noktaya kadar sosyolojik ve daha soyut bir noktada, dusunce sekli, mantik ve anlayisin degisimi daha zor oldugundan felsefi oruntulerin arastirilmasi soz konusu olabiliyor, tarihin zaman dilimleri ve ayrik olarak gorulen medeniyetler arasinda. bu noktada, perennial philosophy bize tum inanc sistemlerinin ortak bir cikis noktasi oldugunu soyluyor.

    konunun incelenmesi sonucunda mitolojik bir silsilenin varligina da kani olunabilir. baska cikarimlarin dogruluguna da kani olunabilir. kesin bir sey soyleyemiyoruz. aslinda sanirim konu da bu**.

    yine -alinti yapilmasi umarim sorun olmaz- denilmis ki:

    "ancak, eger peygamberi islamiyetteki manasi ile, yani ilahi ilham ile tek tanrinin varligina insanlari ikna etmeye calisan kisi olarak anlarsak iki sonuc mumkun gorunuyor. ya basligin iddia ettigi uzere hic cinli peygamber olmamistir, ya da bu 'kavim'e gonderilen nebiler tarihi kayida bile giremeyecek derecede basarisiz olmuslardir. her iki durumda da tarih boyunca ciddi bir nufus merkezi olan cindeki insanlarin cogu tek tanri kavramindan haberdar olmadan yasayip gocmuslerdir. hos cinlilerin genelinin inanclari ortadogudaki cok tanriciliga da benzemeyip daha cok atalar kultu ile animalistik ruhlar inanci arasinda bir yerdedir, nebiler tanri kavramini bile oturtamamislar ki tek oldugunu ogretebilsinler."

    bu ve bu gibi varsayimlara dayanan cikarimlar, ne yazik ki yikmamiz ve asmamiz gereken klasik tarih anlayisimiza dayaniyor. birilerini tefe koymak ya da suclamak degil amac. fakat, burada ifade edilen seyleri bilmemiz ya da boyle bir cikarim yapmamiz da mumkun degil. neden? cunku, birakin milat civarindaki tarihi sureci, milattan cok sonrasina dair dahi cogu cografya icin cok saglikli bilgilere sahip degiliz. birakin saglikli bir dokumantasyon altyapisina sahip burokratik sistemlerin devletlerde ortaya cikmasini (burokrasi yoktur degil, saglikli kayit ve dolayisiyla bunlarin da zamanda ileri aktarilmasini saglayan surecler olusmamistir) kagit cin'de milattan sonra 105 yillarinda kullanima giriyor, 4. y.y.da yayginlasiyor ve 700'lu yillarin basinda arap yarimadasinda kullanima giriyor. avrupa'da uretime gecmesi ise 12. y.y.i buluyor (bkz: #28443165). bundan once hangi medeniyet olursa olsun, ne yapilmis olursa olsun, sadece yazili kayitlar degil, gunumuze kalabilecek ayirt edici nitelikteki kalintilar da cok acik ki kisitli olacaktir.

    yani, cin'de ya da baska bir yerde, tek tanrili bir inanc sistemi, yayilmis, uzun sure hukum surmus ve sonradan ortadan kalkmis ve bundan bizim haberimiz dahi olmamis olabilir. tarihi surecler acisindan dogal olan da budur. su anda, elimizdeki verilere bakarak, peygamberlerin gercekten gelip gelmedigi ya da basarili mi basarisiz mi olduklari hakkinda yorum yapamayiz. yapmamiz da mumkun degil. peki neden bugune kadar en ufak bir tek tanrililik delili gelmemis demek de.

    detaylar kaybolup, konular ve kavramlar basite indirgendiginde meydana cikan bilgi kaybi cikarim sureclerimizin hatali olusmasina yol acabiliyor. tabii detaylarda da kaybolmamak gerek fakat bir denge tutturmanin da buyuk onemi var. solaufein, surada (bkz: #31477020) alintilanmis girdisinin sonuda ortaya koydugu bilgiler isiginda cok da hakli olarak su soruyu soruyordu:

    "siz bir dinin üzerini örtecek olsanız onu tarihleştirir misiniz yoksa bütün belgeleri yok mu edersiniz?"

    cok acik olarak biraz inceleme yapildiginda gorulebilir ki kagidin yayginlastigi surec icerisinde, hele hele matbaanin gutenberg tarafindan cin'deki kullanimi zor orneklerinin otesine gecirilmesi ile bilginin ve dolayli olarak da kayitlarin cogalmasina ve yayilmasina yol acan bir caga girilmisti. bundan onceki donemlerde her ne kadar kayitlar ve belgeler olsa da bunlar cok kisitliydi ve donem donem failler degisse de gucu elinde bulunduran kurumlarin (ortacagin sonuna kadar bilimsel metinlere ev sahipligi yapmis kilise gibi mesela) elinde toplanmisti. bu noktada, bir degisim oldugunda, yeni bir duzen ortaya ciktiginda, eskiye ait eldeki belgelerin ve bilgilerin yok edilmesi cok daha kolay gerceklestirilebiliyordu. ortada, orada burada, elde kalabilecek birtakim yazili diger belgelerin ve bilginin de kaybolmasi ve zaman icerisinde yok olmasi beklenmeyecek bir sey degildir. cunku yuzyillar ve belki de bin yillar iceren bir surecten bahsediyoruz. eger, tarihi sureclere daha derinlemesine bakarsak, bu durumun zaman icerisinde sik sik meydana gelen yenilenmeler icerisinde ortaya ciktigini rahatlikla gorebiliriz. yani bir yerden, belirli bir belge, milattan once 2000 yilindan hatta daha onceden bile gelse, bu, hiç çinli peygamber olmamasına bir delil ya da kanit olarak gorulemez. cunku belgenin olusum surecinden ve bilgiyi kontrol eden mekanizmanin belirli bir elde toplanmis olmasi gerceginden yine tarihi surecler uzerinden haberdariz. bir ornek vermek gerekirse, bundan bin yil sonra, bir sey olsa ve 2012 yilina ait tum bilgiler kaybolsa, elde sadece sabah gazetesinin her gune ait nushalari kalsa ve biz 2012'yi bu nushalara gore degerlendirsek ne kadar gercekci bir analiz yapabiliriz? iste, bu noktada, elimize gecen tek tuk kontrollu uretilmis belgenin de bize verebilecegi fikir bundan fazla olmayacaktir. kaldi ki burada gazete gibi tafsilatli bir dokumandan degil, dar ve kisitli anlamda birtakim ilkel sayilabilecek metinden ve kalintilardan bahsediyoruz.

    bu noktada, kagidin kullaniminin yayginlasmasindan onceki hicbir donem icin, ister cin isterse hindistan olsun, isterse de bambaska bir cografya olsun, hicbir yer icin, ne zaman resul ya da nebi gelmis, ne zaman gelmememis noktasinda bir yorum yapamayiz. yani "cin kaynaklarinda peygambere dair bir kayit olmamasi en azindan yuzlerce yil toplumun buyuk bir kisminin tevhid mesajini almadigini gosterir" diyemeyiz. ayrica sunu da belirtmek gerekir ki her yere surekli olarak, durmadan nebi gonderilecek diye bir sey de yok. bunun gerekceleri de daha once ayetlerle aciklanmisti bu baslik altida. yani oyle "hikmetinden sual olunmaz" bir durum yok. yeter ki azicik sosyolojiden anlayalim, antropolijik algi sahibi olalim. tabii isi tutup ucan spagetti canavarinin varlik yokluk sorununa getiren kafaya neyi ne kadar anlatabilirsin bilmiyorum.

    aslinda goren goz icin, hz. muhammed'in uzerinden geldigine inanilan kur'an'in nuzul surecinin de hemen bu yayginlasmadan once meydana gelmis olmasinda ve bunun sonucu olarak, yayilmasi icin teknik altyapinin olusacagi cagla beraber, tanri'nin ilk insandan beri gonderdigini soyledigi mesajin tum dunya'ya hitap edecek sekle evrilmesinde de bir ibret vardir. hz. muhammed'in neden son peygamber oldugu da bu bakis acisiyla anlam kazanir. diger taraftan konuya bakanlarsa, hz. muhammed'in kendisinden hemen sonra kagidin yayilmasi ile bilginin daha da acik bir sekilde paylasilabilir olacagini ongoru ile sezip mesajin formatini belirledigine kani olabilirler. fakat boyle bir ongorunun, peygamber olmadigina inanilan bir kimse tarafindan yapilabilme ihtimalinin degerlendirmesini de yine bu kisilere birakmak gerekecektir.

    kaldi ki, yine kiymetli bir yazarin belirttigi gibi nebi ve resul kavramlari arasinda da fark vardir ve ancak cok kisitli bilgiye sahip oldugumuz milattan onceki donemlerin cok daha oncesindeki yillarda ve ya diger cografyalara peygamber geldigi donemlerde de yani daha yakin donemlerde ve yuzyillarda bu nebiler cin'de ve hindistan'da gorev ifa etmis olabilirler.

    bunun disinda, tabii ki nuzul surecinde muhatap aldigi kitleden dolayi kur'an'in bir yerelligi vardir. yani durup dururken, o donemin insanlarinin asina oldugu bir cografya yerine, cin'deki ya da hz. muhammed'in varligindan haberi oldugu (haberi olmayan cografyalardan bahsedilmesi soz konusu degil zaten (bkz: kuran-ı kerim'de bahsedilmeyen konular/#31173056) baska cografyalardaki peygamberlerden ve onlarin basindan gecenlerden bahsetmesi, zaten buyuk bir donusum geciren ve orgun egitim gibi bir kavramin olmadigi bir toplumda kafa karistirmaktan ote bir ise yaramazdi. kaldi ki imanimiz da buna kaldiysa cok saglikli bir surecten geciyor olamayiz, degil mi? bunun disinda, bilinen peygamberler icerisinde, neden hic cinli peygamber olmadigina dair tarihi sureclere dayali cesitli varsayimlar baslik icerisinde bulunabilir.

    yine, tum bu sorular tersten sorularak, "o zaman allah çin'e gönderdiği peygamberlere ibrahim'den, musa'dan neden hiç bahsetmemiş? onların yaşadığı ibretlik olaylar neden çin'de hiç bilinmiyor? adamların ne tarihinde ne de kültürlerinde neden hiç bu olayları çağrıştıracak izlenimler yok?" ifadeleri ortaya konulmus. yani dinin derdi birilerinin hikayesini anlatmak degil ki. tanri inancini insanlarin onune koymak. secimi. imtihani. bu noktada, ortadogudaki topluluklara cin'li nebi kissasi anlatmak ne kadar mantikli ise hintliler'e ve cinliler'e hz. musa'dan, hz. ibrahim'den ve onlarin kendi cografyalarinda yasadiklarindan haber vermek o kadar mantikli olacaktir. yani kimse kusura bakmasin ama bu tip sorularin biraz zorlama oldugunu dusunuyorum.

    cennet kavraminin cografya'ya ozel tanimlandigindan da dem vurulmus. bunun kismen dogruluk payi olsa da tamamen dogru oldugunu soyleyemiyoruz zira gerek kur'an'da gerekse hadislerde cok daha farkli ve genele hitap eden tasvirler ve tanimlar da var. misal, yemisler, yiyecekler, altindan nehirler akan kopruler, konutlar. bu tip seyler hemen herkes icin cazibe unsurudur lakin bir de su var: (bkz: #28012424).

    the perennial philosophynin temsilcileri, mayalar'in, inkalar'in, kizilderililerin, japonlarin inanclarinin tek tanri inancinin temsilcilerinden ibrahimi dinler ile iliskilendirilebilecegine dair birtakim deliller ortaya koyuyor. en azindan bunlara bakmadan, bunlardan haberdar olmadan konu hakkinda kesin yargilara varmamak gerekir diye dusunuyorum.

    kizilderililerin, mayalarin, inkalarin ya da amerika kitasindaki koklu diger uygarliklarin neden namaz kilmadiklarini ya da kiliseye gitmediklerini sorgulamakla basliyor sanirim bu yargiya varan yol. amerikan yerlilerinin inanc sistemleri ile ehli kitabin karsilastirmasini yapmadan once, ehli kitabin, inanc sistemleri olarak kendi aralarinda ne kadar farkliliklar gosterdiklerini anlamak ve bundan sonra ancak amerikan yerlilierinin inanc sistemlerinde peygamber ve tanri kavramini tartismaya baslamak tutulmasi makul bir yol iken, amerika kıtasına hiç peygamber gönderilmemesinin dogru oldugunu iddia etmek, the perennial philosophy'den haberdar olunmamasinin yani sira uzakdoğuya hiç peygamber gönderilmemesi gibi bir yargiya inanilmis olunmasiyla beraber karsimiza cikiyor. inanma diyorum cunku, inanma sadece 5 duyuyla hicbirzaman ispatlanamayacaga degil malesef bastan bir seyin ya da bir olgunun varligina ya da yokluguna, gercekten arasitmadan, yuzeyzel ve tarafli bilgiye dayali basit, cahilce ama suslu sozlerle kendini satmaya calisan cikarimlar uzerinden de olabilir.

    bir de tabii ulkemizin ateistlerinin derin dusunce dunyasindan da gostergeler icermekten geri kalmiyor bu ve benzeri ifadeler: (bkz: #18581021)

    (bkz: frithjof schuon)

    (bkz: #18774507)

    (bkz: http://www.dailymotion.com/…ligion-character_webcam)

    (bkz: #18594710).

    iktibas edilen girdiler:
    (bkz: amerika kıtasına hiç peygamber gönderilmemesi/#18864285)
    (bkz: hiç çinli peygamber olmaması/@anesthetized).

    iddia:

    bilim işte göz yaşıdır, terdir kandır da bilim de bilim, höyt höyt.

    el cevap:

    (bkz: expelled/#32651802).

    bu kadar. aslında hepsi bu.

    sonuç olarak, bakın güzel kardeşlerim, din, islam, sizin o yok kıtalar birleşikmiş yok çiçekmiş böcekmiş farazi dünyalarınızı hedef almaz. insanı ve aklını hedef alır. hayat için rehberdir. çıkmış çölün ortasında bir ümmi, okuma yazma bilmeyen bir insan, hayata dair inanılmaz bir metodoloji koymuş ortaya, çok kısıtlı bir coğrafya içerisinde, insanların yeniden yaradılışından bahsederken parmak uçlarına kadar (neden parmak uçları acaba, değil mi güzel kardeşim benim?) yaratılmasından bahsetmiş, yukarıda geçmiş, gezegenlerden, ana rahminde çengellenmiş fetüsten bahsetmiş. daha ne söyleyecek? zaman kavramı olmayan, sonu olmayan bir tanrı'yı tasvir etmiş, insanları, ırkların en zorunu ıslah etmiş allah onun üzerinden gelen dinle. çölden çıkan bir tek adam. okuma yazması yok. belagat olarak dünya'nın gelmiş geçmiş en müthiş tekstini ortaya koymakla kalmamış, ortaya şöyle (bkz: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler/#51623881) bir uygarlık çıkarmış ama biz dna, domuz ve kıtalardan dem vuracağız öyle mi?

    anlamadım ki size ne lazım? birleşik karalardan bahsetse, bu sefer şundan neden bahsetmemiş diyeceksiniz. ondan bahsetse gene başa sarıp kutup ayısına atılacaksınız. bunun sonu yok. anlıyor musunuz bunu? din, sana inanman için yeterli delil sunar. ister inanırsın, ister inanmazsın bu senin bileceğin bir iştir. bunu da söyler din. karar senin. iradenin. dinden, kitap'tan, 14 küsur yıl önceden gelenden bağımsız olarak, bugün, ama tam da onun bahsettiği ve söylediği şekliyle işler süreç. bu bile aslında gören göz için imana bir vesiledir. ama ben seni paklayacak şeyi biliyorum. al, otur izle:

    avustralyalı gencin müslüman olma hikayesi
43 entry daha
hesabın var mı? giriş yap