490 entry daha
  • yaşamı boyunca; başarısızlık, yalnızlık, derin mutsuzluk, ruhsal çöküntü içinde sürüklenen; gerçekler ile yüzleşmeye cesareti olmayan, duygusal bir gerçekliğin peşinde koşan, kızıllığa ve deliliğe övgü olan, acıdan, umutsuzluktan ve gecenin karanlığından beslenen, kısacık hayatına sayısız fırça darbesi sığdırmış bir deha; vincent van gogh...

    ve henüz 10 yaşında bir çocuk.

    bunun adına hayranlık mı denir yoksa özdeşleştirme mi inanın bilmiyorum. kendimden bir parça bulmuş gibiydim. resime, tuvale ve birkaç fırçaya ilgimi, onun sayesinde kazanmıştım. şimdi hatırlıyorum da; bir çocuk, van gogh ile büyümemeliydi, onun gibi yaşamamalıydı... daha aydınlık şeyler varken karanlığa bir parça olmamalıydı. ama olmuştu, bir tutku halini almıştı.

    tüm imkansızlıkların ötesinde bir tutkuydu. harçlığının birkaç kuruşunu kenara atan, tuval almak için, boya almak için biriktiren ben... ah! hatırlamak bile öyle nefesimi kesiyor ki.

    pek yetenekli olmasam da birbirinden eşsiz 7 eserini taklit etmeye çalışmıştım, çocuk aklı işte. 4 tanesini okulda açılan resim sergisine vermiştim. 2 tanesi ev taşıma gibi olaylar yüzünden mahvolup gitmişti. geriye sadece bir tanesi kaldı. şu satırları yazmadan önce anı dolabımda fark ettim. uzun uzun baktım tuvale, geçmişe ait tutkumu izledim...

    the bedroom

    aramızda tek bir fark var bay van gogh. siz sarının gücüne inanırken, ben turkuazın sonsuzluğunda kayboluyorum.
279 entry daha
hesabın var mı? giriş yap