74 entry daha
  • sarı renkli bir filmdir.

    hayatım boyunca öyle oha! dedirtecek güzellikte biri olmadım. ne annemle yolda yürürken teyzelerin görüp aman pek te güzel maşşşallaaa dedigi bi cocuktum, ne de akraba ziyaretlerinde aman da aman prensesimiz de gelmiş diye karşılanan şişirilmiş bi barbie bebek. öyle sıradan kahverengi saçlı, gözlüklü, tıfıl bi velettim işte. ama annanem beni ''güzel kızım benim'' diye cagırmaktan hiçbir zaman vazgeçmedi. hatta ergenlik dönemlerimin kabusu kilolarla başa cıkamadıgım dönemlerde ''ama bak ne güzel incecik belin var'' diye beni teselli etmeye çalışanlara ''kıçı kocaman olunca beli de ince görünüyo haliyle'' diye cevap veren babamın gerçekçi bakış açısı bile vazgeciremedi beni annanemin güzel kızı olmaktan. zaten anname göre pozitif deger tasıyan herhangi bir şey babam için istisnasız negatif degerdeydi. o söz konusu ''herhangi şey'' ben bile olsam. neyse.
    bi' gun, üniversitede ilk yılım, bi çocuk begendim okulda. cem. sarışın, renkli gözlü, bukle bukle sacları var. kız gibi bişey. benden güzel(!) o derece. sabahları neredeyse onu görmek için gidiyorum okula. ortak tanıdıgımız birileri olabilir mi diye sınıfın agzını yokluyorum falan. rıhtıma çıktık mı onu arıyorum hemen, ne tarafa oturmuşsa o tarafa sürükleyecegim arkadaslarımı. kabataş duragında 1saat20dakika beşiktaş'a giden otobüsü bekledigimi bilirim, cem okuldan cıkıcak ta 5 dakka gorucem diye. ulan yürüsem 3 tur atarım kabataş-beşiktaş arası. baktım olacak gibi degil. sevdigine kavuşmazsa ölecek hastalıgına tutulucam, kararttım gözümü, açıldım annaneme. ben güzel kızıyım ya onun. o cesaretlendirir beni. annanem dinledi, dinledi, dinledi. eeee??? dedi sonra. ''niye tanışmıyorsun madem?'' niye mi tanışmıyorum madem, tanımıyorum adamı da o yüzden. ''ortak bi masada oturup konuşmuyo musunuz hiç?'' yok anane hiç ortak arkadaşımız yok. ''ziyanı yok, sen git tanış, aynı okulda okumuyor musunuz siz? arkadaşlık etmek istiyorum de. ne var bunda? olmaz diyecek hali yok ya.'' hakkaten lan ne var bunda dedim kendi kendime. gittim okula. öglen kantin sırasındayım. cem sapsarı bukleleriyle kantine girdi. çıktım ben sıradan. gayet dogal. kestim önünü. selam mı dedim meraba mı dedim, hatırlamıyorum şimdi. ama tanıttım kendimi. ben görüyorum seni hep dedim. arkadaş olmak istiyorum dedim. benim adım da cem dedi. biliyorum dedim. akşam eve gidince annaneme anlattım. güldü. güzel kızım benim dedi...
    cem'le uzun sürmedi fazla. zannediyorum begenmedi beni. oturduk konuştuk bir-iki. bi kere çizim dosyasını falan tuttum. bi zaman sonra orda burda karşılaştıkca sadece selamlaşmaya başladık. sonra o da kesildi. ertesi yıl da götüme benzeyen bi kızla cıkmaya başladı zaten. öylece kapandı mevzu. ama olsun denedim ben. kaybeden olmaktansa deneyen olmayı tercih ettim. annanem boşveeer dedi. sütlü kahve yaptı bana.
    yıllar sonra 'loser kimdir, kim degildir'i gayet net anlatan sapsarı bi filmde annanemi gördüm ben. o zamanlar aklı beş karış havada halimle annanemin yapmaya çalıştıgı şeyi algılamayan ben, oturdum gerzekliğime agladım. o gittikten sonra kaybettigim zamana, kacırdıgım fırsatlara, aradan gecen 6 yılı bomboş harcadıgıma agladım. oyle bi film diil aslında. kaybederken kazandıklarımızı anlatan sıcak sevimli içten bir film. sarı renkte. tanımım budur.

    bir de şöyle birşey var. belki alakalıdır;
    (bkz: #11047543)
289 entry daha
hesabın var mı? giriş yap