3 entry daha
  • hakkinda uzun uzun yazmak isterim aslinda. sanki taniyormusum gibi bir hal icindeyim ona karsi. en zevkle okudugum tarihcidir belki de. nedense hep mustafa ali'ye benzetirim, mutsuzlugu ve yasadigi devre ait olmamasiyla. bu durumu en guzel gosteren hikayelerden birini eski istanbul vali ve belediye başkanlarından ord. prof. fahrettin kerim gökay bir hatiralarinda soyle anlatir:

    “ valiliğim sırasında bir gün celal bayar, adnan menderes ve bazı bakanlar istanbul’a geldiler. efendi hazretlerini buraya getir de kendisiyle bir de yüz yüze görüşelim, diye haber gönderdiler. derhal mahmud kemal bey’e gittim ve durumu arzettim. sinirli ve öfkeli bir tavırla, “ben o heriflerin ayağına gitmem” dedi. israr ettim; yalvardım, yakardım. sonunda ikna ettim. bin naz ile ve söylene söylene florya deniz köşküne götürdüm. yenilip içildikten sonra sohbet faslı başladı. bir ara celal bayar, mahmut kemal bey’e hitaben şöyle dedi:

    -efendi hazretleri! son sadrazamlar adındaki eserinizi okudum. hakikaten güzel yazmışsınız. lakin hep osmanlı döneminin sadrazamlarını, devlet adamlarını anlatıyorsunuz. bir eser daha kaleme alsanız, orada da cumhuriyet devri başvekillerini, cumhurbaşkanlarını tanıtsanız acaba nasıl olur?

    ibnülemin mahmut kemal bey, karşısındakinin cumhurbaşkanı olduğunu düşünmeye bile gerek görmeden “kim o herifler?” diye sorar ve konuşmasına şöyle devam eder:

    -ben son sadrazamları yazarken öyle rastgele hareket etmedim. hepsini yakından tanıdım. kimisinin hizmetinde bizzat bulundum, kimisiyle birlikte görev yaptım. merhum babam mehmet emin paşa sayesinde bir çoğunun aile mahremiyetine kadar sokuldum. meziyetlerine, kusurlarına, bir aile ocağı samimiyeti içinde şahit oldum. onlarla düştüm onlarla kalktım. halbuki yenileri tanımıyorum. zaten yazılacak yönlerinin bulunduğuna da inanmıyorum.

    hem eskiden bir adam sadaret makamının çıkacağı zaman belli bir kademeden geçer, belli bir merhale kat ederdi. mesela önce vali olur, sonra nâzır (bakan) olur, derken sadrazamlığa kadar yükselirdi. şimdi öyle mi? ne idiğü belirsiz bir adam, beklemedik bir anda milletin başına geçiyor. sonra o nevzuhur (yeni çıkma) şahıs, âlimi, ulemayı ayağına çağırıyor.”

    süleyman nazif bey onun için: “ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine” demiş. bunu işiten yahya kemal de şu beyti söylemiştir:

    “hezar gıbta o derr-i kadîm efendisine

    ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine”
34 entry daha
hesabın var mı? giriş yap