380 entry daha
  • her sene kitaplar okuma, akıl yürütüp düşüncelere dalma ümitleriyle gidip bel ağrısıyla - ağrılarıyla - döndüğüm yerdir giresun.
    fındıkten fındığa eşek gibi çalışmaya gittiğim memleketim. bir türlü kafamıza göre gezemiyoruz çünkü fındık topluyoruz. 20 gün kaldıysak 2-3 gün bize kalıyor, acele acele bir yerlere gidip görüyoruz; ucu ucuna. yaylaya bile zor çıkıyoruz! zaten işin tatlı olan kısmı da bu, rahat gezsem tadı çıkmaz belki de...
    bahçelerin çimen, ağaç kokusuyla ve fındık dallarına asılırken ağzıma yüzüme boynuma doluşan - veya yapışan - tozlarla hülyalara - veya hayallere, hiç ulaşılamayacak olanlara, yalanlara - dalmak gibisi yok derdim ama diyemem çünkü sabah 6'da ayaktayız, zorla kahvaltı ediyoruz, soğuğa alışana kadar lanet de okuyoruz - ya da okuyorum -, akşam 18:00 - 19:00 gibi dönüyoruz, hayvan gibi yorulunca da gidip erkenden yatıyoruz. yalnızca aile üyelerinin genelinin - dede, babanne dahil, ben hariç, kafam başka yerde, hayır onda değil - birlikte olması, tahtadan altı ahır olan eski püskü eve yerlere yatak yorgan sermek suretiyle uyuyarak doluşmamız... senede 15-20 gün idare ediyoruz. sonra şehre dönüp okula gitmek için 2 saatlik yolu çekince bahçeleri, yeşilliği, o pis eski püskü tahtadan evi özlüyorum. yeşilliğin içinde, fındıkları serdiğimiz harmanın önünde, üzerinde çay mısır hoşaf pişen güzinenin yanında tanpınar, dostoyevski, oğuz atay, yusuf atılgan, bilge karasu, cahit sıtkı - büşra küçük, beyza alkoç hariç, dahil değil - okumayı, düşünmeyi özlüyorum.
    köyden çok daha iyi olan, harika manzalara sahip, insanın içini hoş eden, bazen sisli soğuk olan, her haliyle beni natüralist yapan yaylayı - bektaş yaylası - özlüyorum. sürekli yaşasam belki sıkılırım. alışmışız kalabalık, insanların yüzünün mahkeme duvarı suratlı olduğu huzursuzluğun şehri istanbul'a.
    çarşıya inmek gibisi yok. akşam yorgunuz ama çarşıya ineceksek yorgun değilmişçesine enerji gelir; internete, onsuz yaşayamayacağımızı sandığımız internete kavuşacağımız için.
    kendisi öğrenci, anası babası gariban olanlar için memleket tatil yapma, kafa dinleme yeri değil; stres yeri oluyor. ben şimdi çok sorumluluk sahibi değilim fınfıkts ama büyükler için stres kaynağı memleket! o ağır çuvalları taşımak, kamyondan kamyona atmak, fındık dallarına asılmak, dalları eğmek insanı pert ediyor, 50 yaşına gelmiş ana baba amca yengeler perte çıkıyor. memleket dediğine gezmeye, tatile gidilir. bu garibanlar elin işinde çalışıyor, gidiyor memlekette kendi işinde de çalışıyor.
    gezilmesi, doğasına doyulması, yaylarında çoçuklar gibi koşulması gereken giresun, işkence çekip geri dönülen alelade bir yer oluveriyor!
    doğallıklar içindeki muazzam sessizlikte - bazen inek ya da yağmur sesleriyle - sartre, hegel, kant, james joyce okuma hayaliyle memlekete giden ufuk; bel, kol, boyun , bilek - bel bel bel - ağrısıyla geri dönüyor.
136 entry daha
hesabın var mı? giriş yap