34 entry daha
  • tehlikeli aklın itirafları

    joel ve ethan coen, barton fink'in senaryosunu miller kavşağının senaryosunu yazarken, tıkandıkları bir zamanda verdikleri üç haftalık arada yazımışlar. biz izleyicilere de iyi ki tıkanmışlar da böyle bir görsel şöleni bizlere sunmuşlar demekten başka bir şey kalmıyor.
    coen biraderler'in yaptıkları butun filmlerde aslında buyuk bir farklılık olduğu gibi büyük bir aynılık da var. filmlerini izlemeye başlamadan önce ne ile karşılaşacağınızın bilincindesinizdir her daim. coen biradelerin yönettiği bir filmi izlemek aynı olanın farklılığını görebilmektir. derin bir sessizlikte hiç bir hareketlilik olmasa, görüntü sabit olsa bile asla sıkılmassınız. her an ne olacak acaba diye gerilir biraz sonra sizi bekleyecek olan sürprizin sizi şaşırtmayacağına kendinizi inandırır fakat her defasında gördüğünüz sahne karsısında şaşırmakla kalmaz; o sahneyi yapanları sizi duymayacaklarını bildiğiniz halde ayağa kalkıp alkışlamak istersiniz. barton fink, hollywood'un altın çağına göndermelerde bulunan, bir yazarın, yazamama durumunu çok farklı bir yönden ele alan "barut fıçısı" gibi bir film.

    ilk başlarda new york'da başarının ne ile kıyaslanabileceğinin farkında olan barton fink, başarılı bir oyunun ardından aldığı iyi eleştirileri kabul etmeyerek şöyle der ''bir oyunumun iyi niteliğine ulaşması benim, içimden gelen bir sesle belirlenir. eğer içimde bunun kendimce iyi bir oyun olduğunu düşünürsem o zaman iyi bir oyundur." başarılı bir yazardır o dönemde barton fakat daha fazla kazanmak; başarılı olduğunu başkalarına da ispatlamak istemesi, insanoğlunun varoluşundan bu yana süre gelen aç gözlülüğü, çevresindekilerin de etkisiyle onu sarar. fakat barton hollywood için yazamaz çünkü o halk için yazan basit bir yazardır. ve bağımsız. a sınıfına giren bir yazardan b sınıfı bir şey yazmasını istemek o yazara edilmiş en buyuk haksızlıktır. fink yazmaya başlar ancak bir türlü senaryonun anahatlarını oluşturamaz. çünkü başkasının emrine girmiştir. özgür değildir. belli bir kalıba sokulmuştur. bir yazar için en kötü şeylerden birisidir bu: özgürlüğünün elinden alınması. coen biraderler burda yapmak istediklerini çok iyi başarıyor ve hollywood'un düşüncesiz para kaygılı halini çok anlamlı bir şekilde taşlıyor. para kazanacaksam ayağının altını bile öperim, düzenbaz olmassam bu işte başarılı olamam!
    coen biraderler'in karakter yaratmadaki ustalığını bu filmle bir kez daha görüyoruz. chet (steve buscemi) herkesi sıradan goren herkese aynı davranan bir çalışanın betimlemesini kusursuzca ortaya seriyor. ilk başta fink oda tutmaya geldiğinde soylediği şeyleri, herkese aynı şekilde soyleyen yapmacık edalarıyla oyunculuğuna hayran bırakır nitelikte. egemen güç tarafından üzerine giydirilen şaklaban giysisi kesinlikle biraderlerin egemen sisteme sitemidir. aslında filmin alt metninde soylenen de budur. egemen sisteme başkaldırıdır bu film. sinema endüstrisini elinde bulunduran hollywood'a kartını yere atan dedektiflere bir sitemdir. butun kendini bir şey sananlara başkalarını dinlemeyenlere koca bir sitemdir.
    filmin ortalarına kadar sıradan bir yazarmış gibi izliyoruz barton'u hiç bir şey olmayacak gibi. fakat bir sivrisineğin görmemizi sağladığı şeylerle işte coen biraderler'in tuzağına yine düşüyoruz. içimizden katil kim diye soru sorarken kendimize katilin kapı komsumuz olduğunu oğrenerek aslında hayatta hiç kimseyi gerçekten tanıyamayacağımızı öğreniyoruz. john turturro ve john goodman bu filmde oynamasaydı belki de bu kadar etkileyici olamazdı bu film. her zaman ki gibi müthişlerdi.

    itinayla bezenmiş sahnelerle heyecandan terleten; steve buscemi kadar güzel bir film barton fink.
110 entry daha
hesabın var mı? giriş yap