43 entry daha
  • sırf finali için bile izlenmeye değer filmlerden bir tanesi. ne sadece aşk filmi, ne de sadece bir korku filmi olarak izlenmeli. bu ikisi gayet dozunda harmanlanmış. tadını çıkarmak gerek.

    --- spoiler ---
    başta minik siyah çocuğun gözlerini açtığı sahne olmak üzere, karanlık bir odada sessiz sedasız film izlenirken, seyirciyi yerinden zıplatabilecek kapasiteye sahip refleks çalışmaları var. filmin genelinde gerilim yüksek tutulmuş.

    bir kere emily darrow öldükten sonra, kendisini öyle bir melek, öyle güzel bir insan olarak görüyoruz ki, filmin her sahnesinde bu kadın için üzülüyoruz, biz de kahroluyoruz.

    çocukların tünelde emily ile karşılaştıklarını söylemeleri, kellik esprisi güzeldi. joe'nun hastaneden kopmak istemeyişi, rahibeye ulaşma isteği başarılıydı.

    emily'nin öldüğü yere gidip, orada yerlilerle yaşadıkları, araştırması heyecanlıydı. kendisini nehre bırakıp, otobüse tutunması, otobüsün içine girip orada mahsur kalması, boğulmak üzere, daha önce sözü edilen 'katlarda' dolaşırken, emily'nin ona nasıl öldüğünü/ölmediğini göstermesi harikaydı. o an bir insan evladı yoktur ki, "hassiktir ölmemiş mi lan yoksa?" diye sormuş olmasın. sonra kabilenin içine gidiş, yaşlı kadının gelişi, joe'nun elini tutuşu...

    ve final.. muhteşemdi muhteşem.. o sepetin içinde bebek olabileceğini aklımın ucuna dahi getirmedim, o sahnede bile. kamera yavaş yavaş yaklaşırken, aklımdan onlarca şey geçti; bir not olabilirdi bu, karısının külleri olabilirdi, karısı bir dragonfly bırakmış olabilirdi, falan filan.. oysa karısı en güzel, en özel şeyi bırakmıştı, kendinden bir parçasını..

    yalnız bu sitemi yazmazsam olmaz. yahu bebeği görünce, kollarına alınca benim gözlerim doldu, ağladım ki, joe darrow, namı diğer kevin costner nasıl olur da ağlamaz? haykıra haykıra, bağıra bağıra bebeğine sarılıp nasıl bardaktan boşalırcasına gözyaşı dökmez ki? biz de orada doya doya ağlasak, içimizi boşaltsak ne güzel olurdu...
    --- spoiler ---
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap