639 entry daha
  • efendim bu akşam izlerken sinirden delirmemek için şapkamı yedim. aslında şapka yoktu kafamda evet ama ne bileyim bu tabiri çok seviyorum, o nedenle kullanmak istedim.

    bakın ben öncelikli olarak bir eleştiri ile girip sonrasında kusmak istiyorum delicesine.
    yarışmacılar arasından zeka açısından en geriden gelen kişi bu akşam "ev sahibi bizimle birlikte yemek yemedi, ayıp oldu" ayarında bir laf etti. suratına tükürmek istedm bu anlayışsızlığa sahip kişinin. insanda biraz akıl, biraz mantık, biraz anlayış, biraz da "insanlık" olması lazım oraya çıkıp da edebiyle "insanlığı" temsil etmesi için. niye mi öflkeleniyorum bu konuda? anlatayım.

    bu akşam evine konuk olunan kişi, birgül hanımdı. birgül hanım kimdir, nedir, necidir beni ilgilendirmiyor, ancak herkesin ısrarlı ve umursamaz bir şekilde pas geçtiği bir şey var ki; bu kadıncağız şeker hastası. bu kadıncağızın konuştuğu sahnelerde -azıcık dikkati olan birinin görebileceği üzere- bypass veya başka türlü bir açık kalp ameliyatı geçirdiğini net bir şekilde gösteren ameliyat izi var. bu verdiğim iki bilgiden birini, yani şeker hastası olduğunu, diyabetli olduğunu tüm diğer yarışmacılar da biliyor. hadi onu geçtim, kadıncağızın yaşının ne olduğunun herkes farkında. evet, yarışma denen şeye katılan herkesin "kendine güveni" nedeniyle, orada sağlık bahanesini kullanması, bunu "hazırlık ve sunuş" aşamaları için söz konusu etmesi ahlaklı olmaz, ancak embesilin tekinin, diyabetik bir kişi hakkında konuşurken "bizimle beraber yemek yemedi" demesi, öküzlüktür, duyarsızlıktır, ahlaksızlıktır gözümde. o kadıncağız, sırf hafsalası dibek kadar yarışmacının teki tatmin olacak diye sağlığını neden tehlikeye atsın sorarım size? neden orada kendini ateşe atıp riske girsin? yapmakla yükümlü olduğu şey sadece yemek hazırlamak, sunmaktır, ve inanıyorum ki bunu diğerlerinden de iyi bir şekilde gerçekleştirdi. yani o yaştaki bir kadından su isteyip, aradan zaman geçince "su istemiştim ama gelmedi" diyebilecek ukala 24lük şıllıklardan çok daha fazla hak ediyor bu yarışmayı kazanmayı. ajitasyona gerek yok, ancak misafir olma ahlakından uzak kaldığı sürece bu kişiler, hele hele prodüksiyon bu türden ahlaksızlıklara çanak tuttukça iyice çileden çıkıyorum.

    yarışmadaki performansına laf edin, yemeğe laf edin, ama bir insanın sağlığından dolayı orada yemeğe katılamıyor olması, sizi hiç mi hiç alakadar etmez, ayıp be ayıp. hele ki bunu biliyor olduğunuz halde bunu öne sürüyor olmanız, iki yüzlülüğünüzü, ahlaksızlığınızı -daha açık olamayacak şekilde- ortaya koyuyor.

    gelelim yarışmacı leyla'ya.
    leyla, türk gencinin yozlaşmışlığının birebir örneğidir. benmerkezli yaşantının, kaybetmeye asla dayanamayan kıskançlığın, her şeyin en iyisine sadece kendisinin layık olduğu inancına ilaveten her şeyin en iyisini de kendinin yapacağına dair inancın ne olduğunu gösteren biridir. son 20-30 yılda, hani şu ağzımıza sakız olmuş olan "geleneksel hale gelmiş misafirperverlik ve saygı çerçevesinin" çatır çatır kırılışını birebir yansıtan kişidir. para veya üç gram çıkar için açık açık yalan söylemenin, karşısındakin altındaki halıyı çekmesine bahane uydurabilmek adına başkalarını da halı çekmeye iteklemenin, üç kuruşluk bilgisiyle en iyi bilenmişçesine prim toplamaya kalkışmanın ne olduğunu göstermektedir bize. yahu bir insan, nasıl olur da yarışmacı arkadaşına "neden ev sahibini eleştirmiyorsunuz" diye çemkirir? yahu bu nasıl bir umarsızlık, aynı zamanda nasıl bir çaresizliktir. altı üstü 10bin lira için, emeğini damla damla ter olarak atmış bir insanı rezil etmeye çalışmak, sonrasında da "kendimi bir numara yapmak adına neredeyse sıfır puan verecektim ama 3 verdim" diyemeyeceğinden, nasıl yapıldıklarını ekran karşısında izlediğimiz, verilen özeni gördüğümüz, her ne kadar tadamasak da az buçuk yemekten anlayan kişiler olarak ortaya çıkanın ne olduğunu tahmin etmekte olduğumuzu gözardı edip bizi salak yerine koyarak yemekleri yerden yere vurmak nasıl bir ahlak anlayışı tarafından normal karşılanır bilemiyorum.

    göz var, izan var. kadıncağızın yaptığı yemeği geçtim, yemeği sunuşu için harcadığı eforun onda birini sarf etmiş olsa ciğerim yanmaz. yahu kadın patates püresinden civciv yaptı güzel görünsün diye, daha ne yapacaktı? bir tek ağzınıza kaşıkla uzatmadığı kaldı. leyla hanım, bırakın yemeği "bir tarz eşliğinde sunmayı", yaptığınız salatanın servisini bile umursamayan siz, kalkıp da bu kadar emeği, bunca çabayı yere serdiğiniz gibi, sizin gibi yapıp ahlaksızca çıkar peşinde koşmayı tercih etmeyen adamcağızı, sırf daha önceden elde ettiği "kaba adam" imajını da koz olarak kullanarak küçük düşürmeye çalıştınız, ama anadolu insanına çattınız işte maalesef.
    anadolu insanı saftır, kolayca kandırılır, siyasetçiler bunu çok iyi bilir. ama ahlaksızlık görünce, ikiyüzlülük görünce "yavaş" der, demekle kalmaz, durdurur riyakarı. yediremediniz işte durdurulmayı ve ağlamaklı ağlamaklı kıvırmayı tercih ettiniz.

    anlatırken ben utandım ama yaparken utanmadınız. şu yaşına gelmiş, boyunca çocuk yetiştirmiş, sağlık denen şeyin, dostluğun paradan kıymetli olduğunu çoktan öğrenmiş biri olmasaydı karşınızda, sanırım üçüncü sayfadan okurduk adınızı. bu akşam gördüm ki; o sofrada bir dürüst adam (murat), görmüş geçirmiş aklı başında bir kadın (birgül), tattığı acının da etkisiyle erken büyümüş, abla olmuş bir hanım (nuray), iki büyük meme görünce dili damağına yapışmış toy çocuk (garip), para için yapmayacağı şey olmadığını belli eden yeni yetme "entel kırması" (leyla) oturmaktaydı.

    bu akşamdan itibaren kendimi de çok sorguladım.

    ne yapıyorum ben yahu? yani yemekteyiz denen programın işleyişini, biçimini düşünüyorum, karşımızdaki mahsülü inceliyorum, izleme sebeplerimi sorguluyorum bakın sonuçlara bir.

    izliyorum, ancak beni o programa çeken şey olan "yemek yapmak, sunmak, konuk ağırlamak", bu programın sadece çok ufak bir kısmını oluşturuyor. kalan büyük bir kısım ise; arkadan konuşmak, dedikodu yapmak, birbirinin ayağını kaydırmak, yalan, riya, utanmazlık, kesinlikle o alışkın olduğumuz misafirperverlikle alakası olmayan sahte davranışlar, maddiyat için haysiyet çiğneme gibi unsurlardan oluşmakta. istisnası vardır veya yoktur, artık ilgilenmiyorum bununla.

    karar ortada ey sözlükçü; izlemiyorum, izlenmesi taraftarı da değilim. yeni yemekler yapmayı öğrenmek isteyene tavsiyem oktay usta'yı takip etmesidir. hatta ebru şallı'yı takip edin, en azından pilates de yaparsınız.

    yemekteyiz; toplumumuzun, mevcut eğitim sistemi, televoleler, aydınlık denen şeyin parlak ışıklar ve ışıltılarla karıştırılması, açlık, benmerkezli yaşantıya öykünme, kültüründen utanma sonucunda ne hale geldiğini açık ve seçik ortaya koyan, ancak varlık sebebi olduğunu iddia ettiği hiçbir şeyle, hele hele yemeğe misafirliğe gitmekle alakası olmayan bir tv programıdır. benim ortaya koyabileceğim yegane tepki, burada bu sözleri sarf etmek ve programı izlememektir. evet türk televizyonlarının televizyonculuk açısından bir mucize gerçekleştirdiğine inanmış değilim, ya da bu programı izlerken bana hayatın anlamını vermesini de beklemiyordum, ancak beklediklerimi bulmayı geçtim, beklemediğim ne varsa karşıma çıkıyor. başka sözüm yok sevgili hakim, bu yiğidin yoğurt yiyişi, bana uymuyormuş.
3473 entry daha
hesabın var mı? giriş yap