24 entry daha
  • çiçek aşısının bulunması tıp ve insanlık tarihi açısından çok önemli bir dönüm noktasıydı. çünkü ilk defa salgın hastalıklara karşı geleneksel tedavi edici yöntemler ve ilaçlar geliştirme anlayışı yerine, hastalıkları önceden önlemeye yönelik alışılmamış bir metod uygulanmış oldu. diğer yandan, insanlığa aşı kavramının kabul ettirilip tatbik edilebilmesi ve ön yargıların aşılabilmesi için işleyen süreç, aşının bulunup geliştirilmesi çalışmaları kadar çok meşakatli oldu.

    çiçek virüsü, hastaların yaralarının içinde bulunan ve hastanın eşyalarıyla, hastaya yaklaşmayla, sineklerle ve virüslü havanın solunmasıyla kolayca bulaşabilen, özellikle de çocukların ölümüne sebep olan bir illetti ve sadece yirminci yüzyılda 300 milyon insanın ölümüne neden oldu; hastalığa yakalanan her 10 kişiden 3'ü hayatını kaybetti.

    yirminci yüzyıldan önce de kitlesel olarak can alan bu virüse karşı aşılama niteliğine sahip ilk önlemler asya kıtasının çeşitli yörelerinde, kırsal kesimdeki uygulamalarla ortaya çıktı. aslında, orta asya'da, çin’de ve hindistan’da bazı yörelerde binlerce yıldır, çiçek hastalığını hafif atlatmış hastaların ciltlerinde oluşan iltihaplı kabarcıklardan alınan parçaları deri üzerinde açılan küçük çizik yaralarına sürmek suretiyle ilkel aşılama yöntemlerinin uygulandığı ve anadolu coğrafyasında bu geleneği devam ettiren kırsal kesimdeki bazı şifacıların varlığı bilinmekteydi. lakin bu uygulamalar sonucunda hasta olup iyileşemeyenlerin yanı sıra ağır atlatanların varlığı da söz konusuydu.

    oysa, çiçek hastalığına karşı asya'daki geleneksel uygulamalardan habersiz olan avrupalıların pek çoğu her salgın döneminde bu hastalıktan dolayı yaşamını yitirmekteydi. öyle ki, onsekizinci yüzyıl boyunca avrupa kıtasında yaklaşık 60 milyon insanın çiçek hastalığından dolayı öldüğü tahmin edilmekteydi. aynı dönemde, istanbul'da britanya büyükelçisi edward wortley montagu'nun eşi mary wortley montagu doğu halklarının yaşamına dair gözlemler yaptığı sırada çiçek hastalığına karşı anadolu'da uygulanan bu yöntemi fark ederek mektuplarında ayrıntılı bir şekilde anlattı. hatta bu deneyimlerinden yola çıkarak elçilik doktoru charles maitland'den kendi çocuğunu da aşılamasını istedi. bunun üzerine, 1718 yılında lady montagu'nun beş yaşındaki oğluna anadolu köylülerinin geleneksel yöntemiyle çiçek aşısı yapıldı. aşılama başarılı oldu, ancak bu yöntemin bazı sorunları mevcuttu; çiçek hastalığını yeni atlatmış başka bir kişinin derisindeki irinden alınan sıvıların sağlıklı bir kişinin derisi üzerinde açılan bir yaraya sürülmesi ve üzerine ceviz kabuğu konularak bağlanması şeklinde bilimsel olmayan bir prosedüre dayanmaktaydı. ayrıca bu yöntem aşının yapıldığı kişinin bir süre için hasta olmasına ve vücudunun da aşırı reaksiyon göstermesine neden oluyordu. bu nedenle avrupalı bilimciler aşılama yöntemine karşı ilk başta şüpheyle yaklaştılar, ancak uygulamanın barındırdığı ana fikir bilimsel aşılama yönteminin geliştirilmesi için de bir adım niteliği taşımaktaydı.

    lady montagu tüm deneyimlerini ingiltere’deki arkadaşı lady chiswell’e gönderdiği mektuplarda ayrıntılı şekilde anlattıktan sonra, haberler soylular arasında giderek yayıldı ve konuya şüpheyle yaklaşmayan başka bazı aristokratlar da bu aşılama yöntemini uygulatmak için girişimlerde bulundular. ayrıca bu mektuplar montagu'nun ölümünden sonra 1763 yılında kitap haline getirilerek basıldığında, bilim çevreleri ve çeşitli araştırmacılar da olaydan haberdar oldular. 1767 yılında dr. thomas dimsdale aşı ile ilgili bir makale yayınladı ve kısa süre sonra rusya imparatoriçesi kraliçe katerina onu rusya'ya oğlunu aşılaması için davet etti. ancak söz konusu metot canlı virüs içeren bir aşılama tekniğine dayandığı için riskler barındırdığından çariçenin ve diğer pek çok soylunun bu konuda gereğinden fazla cesur davrandığı düşüncesi hakimdi. ingiliz, rus ve fransız kraliyet ailesinden gönüllü soylulara uygulanan ve doğrudan çiçek hastalığına yakalanan insanlardan alınan canlı virüs kullanılarak gerçekleştirilen bu işleme çiçek hastalığının isminden yola çıkılarak “variolation” adı verildi. aynı dönemde bu yöntem mahkumlar ve yetimhanedeki çocuklar üzerinde de denendi.

    belli riskleri barındırsa da hastalığı ve salgını önlemek için bir çarenin var olduğu düşüncesi pek çok araştırmacıyı daha fazla çalışma yapmak için teşvik etti. böylece, bilimsel yöntemlerle bir aşı geliştirmek için araştırmalara başlayan edward jenner adlı bir başka bilim insanı, 1774 yılındaki salgın sırasında hastalığa yakalanan bir ineğin memesindeki lezyondan aldığı materyalleri kullanarak geleneksel yöntemin neden olduğu aşırı reaksiyonlara engel olan yeni bir metot geliştirdi. jenner, hastalıklı inekten insana bulaşan lezyondaki sıvıyı alıp bunu ilk olarak başka bir insana aşıladı ve ardından aşılanan bu kişide oluşan püstüllerden elde ettiği maddeyi de başka bir insana enjekte ederek onun semptom göstermeden ya da hafif atlatacak şekilde bağışıklık kazanmasını sağladı. aşıyı inekten elde ettiği için de geliştirdiği bu yeni yönteme -latince inek kelimesinden esinlenerek- "vaccination" adını verdi. bu aynı zamanda tarihte modern anlamda geliştirilmiş olan ilk aşıydı. jenner, tüm bu çalışmalarını 1798 yılında `an inquiry into the causes and effects of the variolæ vaccinæ` adlı eserinde yayımlayarak akademiye sundu. böylece günümüzde aşı kelimesi ingilizceye vaccine olarak yerleşmiş oldu.

    bilimsel ve etkin bir aşılama yöntemi geliştirilmesi hastalıkla mücadelenin ilk aşamasıydı, ikinci aşama aşılama çalışmalarının örgütlenmesiydi. bu yeni buluşun akademi ve tıp camiasında tanıtılıp kabul görmesinin ardından 19'uncu yüzyılın başında yaygın aşılama çalışmaları başlatıldı. ilk etapta kilise, aşılamaya karşı durduğundan ve bazı insanların cahilliğinden ötürü güçlükler ortaya çıksa da, aşı avrupa'da sıkça uyuglanma alanı buldu. öyle ki, aydınlanmanın saklı merkezi bavyera 1807 yılında aşı çalışmalarını resmi olarak destekleyen ilk kıta avrupası devleti oldu. daha sonra, 1840-1853 yılları arasında yürütülen aşılama kampanyası sonucunda ingiltere’de aşı zorunlu hale getirildi. zorunlu aşı uygulamasıyla birlikte aşı karşıtlığı da kiliseden tabana yayıldı ve aşı karşıtları londra’da anti-vaccination league adında bir örgüt kurarak kitleselleşmeye başladılar. 1867 yılında çıkartılan bir yasayla zorunlu aşılanma yaşı 14’e indirildiyse de aşı karşıtları bunun kişisel hak ve özgürlüklerin ihlali olduğu iddiasıyla anti-compulsory vaccination league adında bir dernek daha kurdular. ancak zorunlu aşı uygulaması, tüm engelleme çabalarına rağmen ingiltere'den avrupaya yayıldı. buna paralel olarak aşı karşıtları avrupa'da oldukça iyi örgütlenerek kampanyalar yürüterek aşılanma oranının düşük kalmasını sağladılar. fakat bunun sonucunda da, bir kaç yıl içinde isveç gibi bazı avrupa ülkelerinde büyük çiçek salgınları ortaya çıkınca aşı karşıtlığı gücünü yitirdi ve aşılanma düzeyi yükselmeye başladı.

    (bkz: bir musibet bin nasihatten yeğdir)

    aşılamanın ne kadar önemli ve etkili olduğunun ve dünyanın her yerinde yaygınlaştırılmasının zorunluluğunun bilincine varan hekimler ve sağlık kuruluşları, henüz buzdolabı ve soğuk zincir imkanlarının bulunmadığı bir tarihsel dönemde aşıyı dünyanın diğer noktalarına ulaştırma açısından sorunlarla karşılaştılar. çünkü aşıyı teşkil eden biyolojik materyaller sadece birkaç gün bozulmadan kalabiliyordu. özellikle, güney amerika kıtasında çiçek hastalığı ciddi bir sorun oluşturmaktaydı. pek çok yerde salgın kitlesel ölümlere neden oluyordu ve zamanında aztek uygarlığının sonunu ispanyol işgalciler kadar çiçek virüsünün de getirdiği gerçeği unutulmamıştı.

    böylece, ispanya kraliyet aşı idaresi (real expedición filantrópica de la vacuna) doktorlarından francisco javier de balmis aşının yeni dünyaya taşınması için pratik bir fikir ortaya attı. buna göre, aşıları aylarca süren deniz yolunda taşımak mümkün olmasa da, aşılanacak kişileri gemilerle taşımak mümkündü ve aşılanan kişiler arasındaki materyallerin aktarımları yolculuk esnasında gemide yapılacaktı. bunun için de a coruna yetimhanesinden getirilen yaşları 3 ve 10 arasında değişen 22 çocuk kullanıldı. ancak yolculuk süresi uzun olduğundan gidecekleri yere vardıklarında sadece bir çocuk enfekte durumdaydı ve diğer çocuklar iyileşmişti. bunun üzerine porto riko ve caracas'ta duraklayarak buradaki yerlilerin çocuklarını da kullandılar ve aşıyı güney amerika kıyıları boyunca yaydılar.

    ondokuzuncu yüzyılda çeşitli ülkelerde aşı kampanyaları yıllarca devam etse de, yirminci yüzyıla gelindiğinde dünyanın özellikle afrika ve güney asya gibi yoksul bölgelerinde çiçek salgınları kitlesel olarak can almaya halen devam ediyordu. oysa insanlığın elinde hastalığı tamamen yer yüzünden silme olanağı mevcuttu, gereken tek şey mali kaynak ve yeterli örgütlenmeydi. 1950'li yıllarda hindistan'dan dönen sovyet vatandaşlarında çiçek virüsü tespit edilmesi üzerine sscb yönetimi bu konuda büyük bir adım atarak dünya sağlık örgütü ve birleşmiş milletler nezdinde, sağlık bakanı dr. viktor zhdanov öncülüğünde yeni ve küresel bir aşı kampanyası başlattı. söz konusu kampanyaya dünyanın diğer ülkeleri de katkıda bulunarak başarıya ulaşmasında etkili olunca, 1980 yılına gelindiğinde dsö çiçek hastalığının yeryüzünden silindiği müjdesini dünya kamuoyuna duyurabildi.

    tüm bunlar sadece bir buluşun, basit bir tıbbi gelişmenin değil, aynı zamanda insanlığın doğaya karşı verdiği hayatta kalma mücadelesinde örgütlenmenin ve ortak çalışmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

    (bkz: viktor zhdanov)
    (bkz: sosyalist sağlık sisteminin salgına karşı başarısı)
hesabın var mı? giriş yap