6 entry daha
  • hayal kırıklığı ve sinirin daniskasını bünyeye pompalayan ev sahibidir.

    sene 2005&6. bir sevgilim var o zaman, aman nasıl da aşığım, ne biçim de buluyorum sincabı. sevgilimin vatani görev olası tuttu, uzun dönemi için de bayburt'ta gitti. hiç üşenmiyorum, paramın müsaade ettiği tanrı'nın her haftasonu ankara'dan bayburt'a gidiyorum. otobüs yolculukları zaten ayrı bi sosyo-vaka. bayburt kadar küçük ve herkesin birbirini tanıdığı bir yerde oldukça dikkat çekiyoruz çift olarak. yöre ahalisi bizi abla-kardeş sanıyor ama. ulan anasını satayım, kimse de "ay hiç ablası gibi durmuyorsunuz" filan dememişti vakti zamanında. olgun kadınlardan hoşlanıyormuş demek ki bebeyim.. :p

    sevdiceğim pek sevilen bir asteğmendi, kışlanın gözdesi, askeriyenin maskotuydu adeta. orada görev yapmakta olan uzman çavuşların da sevgilerine mazhar olmuştu. küçük sırrımızı paylaşıyorduk uzman çavuşlarla. onlar biliyordu bizim sevgili olduğumuzu ihiihih. günlerden bir gün, cumartesi akşamı için davet edildik. biz, bizce "yemeğe" davet edilmiştik, çünkü "bak sakın geç kalmayın ha, saat 18:30 dedi mi bizde olun mutlaka" tembihleri gelmişti davetin ardından.

    biz cumartesi günü bayağı geç bir saatte uyandık, sosyalleşmek istemediğimiz için de alışverişe gitmedik. evin içinde takıldık durduk, acıkınca "ayyya ilyas çavuşun karısı ne döktürmüştür şimdi oh oh iyice acıkalım sevdiceğim, gel zıplayalım daha çok kalori harcayalım" motivasyonuyla ziyafet hayalleri kuruyorduk. zaman geldi, kostümlerimizi kuşandık, giderken bir kutu şekerpare aldık, ilk ciddi ev gezmemizin kapısını çaldık. hoşbeşler, öpüşmeler, soyunup dökünmeler, yerleşmeler filan.. lan?! sofrada sikik sikik yapma çiçekler var.. ne bir hazırlık ne de ev sahibemizde bir telaş emaresi. karı kuruldukça kuruldu sobanın yanına, keh keh çene çalıyor. gel zaman git zaman, idda kuponları ve "siz ne zaman evleneceksiniz çifte kumrular kikikii" üzerine sohbetler midemizin kamaşmasına sebep oldu resmen lan. hiç unutmam, bir kutu talcid'i havanda dövüp kaşık kaşık yiyesim gelmişti.

    nihayet ev sahibemiz actiona geçti, ayaklandı, mutfağa yollandı. ben de onlara göre süt, bana göre çikolata kısvesiyle, "ay yardım edeyim ben sana şekerim" diyerek, tepsi tepsi böreğin, tatlı tatlı pastaların resimleri gözlerimin önünde uçarak arkasından koştum. eneee, bi de ne göreyim, yekten bir çay demlemiş, yanına da bizim gelirken aldığımız şekerpareleri servis etmiş. vay kaltak vay, vay adab-ı muaşerreten nasiplenmemiş yelloz vay diye diye gözlerimde yaşlar ve elimdeki tabaklarla salonun yolunu tuttum. sevdiceğimle gözgöze geldiğimiz an içler acısıydı sevgili okuyan.

    gecenin devamı ise daha ıstıraplıydı. biz müsaadelerini isteyip kalkmaya çalıştıkça galaksinin en tiksindirici ısrarlarına maruz kaldık. hatta bir ara yere bağdaş kurup pişti bile oynadık lan. aç karnına piştileri kaptırdıkça daha da bir sinir oluyor, hırstan alnımdaki damarları çatlatıyordum yeminle. 4-5 el sonra kibarlığı neyim bir tarafa bırakıp "ay ilyas bey yaptığınız piştileri ayağınızın altına sokuyorsunuz, ben çok huylanırım ayaktan filan, rahat dokunamıyorum kağıtlara, oyunu bıraksak ya?" dedim, ortam gerildi, soğuk rüzgarlar esti kıç içi kadar olduğundan mütevellit 4 ince belli bardaktan gelen çay kokusunun sindiği salonda. huzursuz suskunluğun sonunda dağların kaplanı, tsk'nın gururu erkekim çay bardağının kenarında kaşık çınçınlatarak "yolu yolunda gerek" konuşması yaptı, evimizin yolunu tuttuk.

    şimdi o çift beni esef ve naletle anıyordur.
    yaptım ama niye bir sor..
12 entry daha
hesabın var mı? giriş yap