128 entry daha
  • preston'ın (christian bale) baskın yapılan yerde merakına yenilip beethoven ile ilk kez tanıştığında dökülen göz yaşları hem distopya severler hem de sinemaseverler için oldukça değerlidir. o eiffel kuleli cam kürenin düşüşü, tuzla buz oluşu adeta insan zihni ve ruhuyla var olan her şeyin insan eliyle nasıl da tuzla buz olduğunu bize göstermektedir. kanımca nineteen eighty four'un alt metninden çokça parçalar içeren equilibrium'un nineteen eighty four'dan ayıran en önemli unsur, 21. yüzyıl insanına eninde sonunda karanlıklardan sonra aydınlığın geleceğine dair ince bir umut aşılamasıdır. maalesef nineteen eighty four bize o şansı vermez. brave new world'ün de yansımalarını çokça görebiliriz ayrıca. soma buna bir örnek olabilir. ancak nineteen eight four'da smith kendini kestane ağacı altında big brother'ı severken bulduğunda ve brave new world'de vahşi, mustafa mond'dan mutsuz olma hakkını istediğinde hissedilenler nasıl insanlık adına vurucu etkiler taşıyorsa, equilibrium'da da pikap beethoven 9. senfoniyi çalmaya başladığında preston'ın hissettikleri onlarla eşdeğerdir. sanki bir daha asla müzik yapılmayacaktır. bir daha asla yeni kitaplar yazılmayacak, yeni filmler çekilmeyecektir. sanki elimizde kalanlar da bir gün gelip guy montag tarafından yakılacak ve kitap insanların da yakılma vakti geldiğinde her şey sonsuza dek tarihe karışacaktır.
168 entry daha
hesabın var mı? giriş yap