31 entry daha
  • öncelikle film gerçekten benim sinema anlayışıma göre mükemmel bir film. kesilen planlar, tekrarlanan planlar iç içe geçen sahneler zaten sant'ın çok iyi yaptığı şeyler. uzun plan kullanımları kesinlikle tarkovsky'nin ötesinde mükemmelliğe sahip. gus van sant'ın filmlerine uzak olanlar, ve sinema'ya bir sanat dalından çok eğlence aracı olarak görenler, bu filmden kesinlikle uzak dursunlar... çünkü film zor bir izleme deneyimine sahip sinemaseverlere yönelik. gus van sant filmleri özellikle bu son üçlemesi bana şunu farkettirdi. bu filmlerin görüntülerini insan zihni birleştiriyor. evet, sıyırdığımı düşünüyor olabilirsiniz ama gerçekten öyle. filmden çıktığınızda film kareleri belleğinize yerleşiyor. uzun süre sabit bir görüntüye takılıp gözünüzü kapadıktan sonra o görüntüyü görmeye devam ederiz ya. aynen öyle... sürekli filmden sahneler aklınıza geliyor. işte bu filmle ilgili en güzel yaşanan duygu bu. size tavsiyem filmi izleyin ama normal sinema beklentilerinizi dolaba koyun. sanki yaşamdan bir kesit izliyormuşcasına filme odaklanın. söylediğim duyguyu sizde yaşayacaksınız. last days'e dönelim. curt kobain'in son günlerinin anlatılıp anlatılmadığı hiç önemli değil. zaten filmin böyle bir iddiası yok. bu normal bir insanın last days'ide olabilirdi. bu filmi izleyenlerin çoğu saatlerce mırıldanıp dolaşan bir deliden başka bir şey yoktu diyecekler. aslında nirvana fanlarını kızdıran bir film olmasına rağmen verilen mesaj tam onları ilgilendiriyor. kobain (blake)'in son günlerinde kimseyle doğru düzgün konuşmadığını görüyoruz. tuhaf cümleler kuruyor, saçmalıyor, acaip hareketler yapıyor. kadın kıyafetleri giyiyor. ama filmin hiç bir yerinde alkol veya uyuşturucu almıyor blake. o kadar iletişimsiz insanların içerisinde kayboluyorki kimse ona derdini sorma gereği duymuyor. menejer turne peşinde, arkadaşları kendi çıkarlarının peşinde, eve gelen satıcı kendi işinin derdinde. kimse blake'i dinleme gereği duymuyor. aslında last days ismi bence yaşadığımız dönemede bir gönderme. filmin en önemli katalizörü hiç kuşkusuz alt metinleri. burada nirvana'nın dinleyicisi ile hayat arasındaki bağı kurmak olası. en azından benim için (sıkı bir nirvana hayranı olarak söylüyorum). blake sadece iki sahnede kendisinde gibi davranıyor, ki bu sahneler müzik yaptığı anlar. death to birth'ü söylediği sahnede çok güçlü bir şekilde gitarın tellerine vuruyor. filmde hiç olmadığı kadar enerjili bir şekilde basıyor notalara. hala mükemmel müzik yapıyor, hala en iyi o. onu hayatta tutan tek şey o gitarın telleri. hatta o tellerden birisi performans sırasında kopuyor ama o çalmaya devam ediyor. tellere tutunarak hayatta kalmaya çalışıyor. fakat tutunduğu teller artık onu kaldırmıyor ve cennetin basamaklarında çıkan ruhu ile ölümünü seyirciye duyuruyor. çok anlamlı ve üzerinde günlerce düşünülmüş bir senaryo var. bilmiyorum ben çok etkilendim, gus van sant'ı gerçekten seviyorum.

    bilmiyorum filme çok duygusal mı baktım ama film kesinlikle büyüleyici bir mistisizme sahip.
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap