22 entry daha
  • "...bill clinton'ın ikinci başkanlığına rastlayan dönemden itibaren ve ona muhalif olarak, think-tank'ler tarafından sovyet sonrası dönemin yeni karşıtlıkları üzerine ortaya atılan fikirler ortadoğu sorunu çevresinde yoğunlaşır ve 'eşkıyalar' ile 'medeni uluslar' arasındaki başlangıç hattı oluşur. 1993'te harvard'da profesör olan samuel huntington, foreign affair dergisinde, ateşli tartışmalara sebep olan ve hemen ertesinde aynı adı taşıyan kitabıyla, dünya best-seller listelerine giren 'medeniyetler çatışması' adlı ünlü makalesini yayımlar. konu derhal bilen bilmeyen ukalalar arasında bir nakarata dönüşerek tüm toplantılarda ve makalelerde tartışılır hale gelir ve kimileri konunun sözcülüğünü üstlenirken kimileri de ortaya koyduğu tezleri mahkûm eder.

    ayrıntılarına girmeden denilebilir ki bunlar konfüçyüs öğretisiyle akrabalığı olan islam'ı, batı'nın ötekisi olarak görmektedirler; meşhur deyişle düşman ötekidir: 'hilal şeklinde olan islam dünyası kanlı sınırlara sahiptir.' islam'ın varsayılan topraklarının büyüklüğünün haritadaki (yaklaşık) görüntüsü ile cihat ordularının bayrakları üzerindeki sembol arasındaki tam uygunluk mideye indirilen bir nesneye gönderme yapmanın bir biçimidir. gerçekten de, istanbul'un halife sultanının batıya doğru yayılma politikası olarak düzenlediği cihadının sonunu getiren 1683'teki viyana önünde osmanlı'nın uğradığı bozgunun ve imparatorluğu yavaş yavaş geriye götürecek bu başarısızlığın hemen ertesinde, kruvasan (hilal) önce avrupa'nın, daha sonra tüm dünyanın kahvaltısı haline gelmiştir.

    avusturyalı pastacıları, kendilerini tutsak etmek umuduyla yola çıkanların sembolünü mideye indirmeyi bugün dahi herkes için olanaklı hale sokan viyana usulü pastaları yaparak zaferi kutlamışlardır. kahvesine kruvasanını batıran kişi, buna sebep olan anı hatırlamasa bile, pastacılar viyana usulü pastalarıyla bu zafer kutlamasını, ilkel kabilelerdeki gibi, mağlup düşmanın yenilip yutulmasını andırır bir tören haline getirmişlerdir. zaferin kutlamasının tam anlamıyla yapılabilmesi de, içilen kahvenin mutlaka cappucino olmasıyla mümkündür: viyanalılar, bozguna uğrayan türklerin ordugâhlarını yağmalarken, içi bilmedikleri bir çekirdekle dolu çuvallar keşfetmişlerdir. kavrulduktan sonra pişirildiğinde verdiği tadı kendilerine göre çok acı bulduklarından, bunu şeker ve sütle yumuşatarak cappucino adını vermişlerdir. içeceğe bu adın verilmesinin sebebi fra d'aviano adlı bir rahibin taktığı açık kahverengi renkli bir kukuletadır. viyana önlerinde osmanlılar'a karşı kazanılan zafer sırasında bu haçlı seferini hiç yorulmadan teşvik eden fra d'aviano, verdiği vaazlarla hilal üzerinde haçın daima muzaffer olacağı inancını kalplere ve zihinlere yerleştirmiştir. rahip, 2002'de ii. johannes paulus tarafından aziz ilan edilecektir.

    samuel huntington'a göre, xx. yüzyılın sonlarına doğru islam ile batı arasındaki savaş hattının yeniden canlandırılması şüphesiz sabah kahvaltısına eski tadını kazandırmakla birlikte, esas olarak adların yer değiştirmesiyle lyi'nin kötü'ye karşı mücadelesini başka bir zemine taşıma kaygısını gütmektedir: doğu, eskiden sovyet bloku'nu çağrıştırırken, şimdi savaşçı sarazen düşmanın bulunduğu yeri, dünün şark'ını (orient) çağrıştırmaktadır. savaşçı sarazen, dini fanatizm ile komünist propaganda artıklarının birbirine karıştığı bugünün radikal islam'ıdır. resimli tişört endüstrisi veya televizyon tarafından günümüz starları nasıl yaratılıyorsa, birbirine girmiş sakalıyla bin ladin'in yaratılması için che guevara'nın sakalının, peygamberi'nkiyle bir araya getirilmesi gerekmiştir. ancak bu benzetme, çin'in ayrılıkçılığı bir kenara bırakılırsa doğu bloku'nun olduğu kadar, islam dünyasının da merkezi bir yapıya sahip olduğunu telkin etmesi sebebiyle yanıltıcıdır. mekke, gerçekte meşhur tabiriyle, islam'ın moskovası değildir. bu hiç böyle olmadığı gibi, müslüman dünyası ne bağdaşık, ne de tek bir parçadır. bu dünya, birçok merkezin, dini politik değerler üzerinde kendi üstünlüğünü sağlamak için amansız bir rekabet içinde olduğu bir dünyadır. çağdaşlığı yaratan ve yayan batı'yla olan ilişkisi, sovyetler birliği ve abd arasında geçerli olan ideolojik ve ara ara askeri çatışmaya dayalı ilişkiye göre daha karmaşık, daha derinlikli, daha içli dışlıdır. sscb'nin menfaatlerini göz önünde tutarak stalinist çizgiyi körü körüne izleyen ülkelerin komünist partileri gibi, verdiği talimatlarla, köktenci hareketleri dünyanın her tarafında uygulatabilecek islamcı bir komintern bulunmamaktadır.

    medeniyetler çatışması teorisinin ortaya atılması uygun bir zamana rastlamıştır: bu teori, sovyet tehdidine karşı yığınak yapılmış askeri donanımın yeni bir düşmana karşı yenilenmesi ve yeniden kullanılması gereken bir dönemde, soğuk savaş yıllarından miras kalmış stratejik düşmanlığın müslüman dünyası üzerine aktarılmasını sağlamak için en elverişli zamanda ortaya çıkar. islam ve komünizm arasındaki tehlikelerin paralelliğini görmek için, washington'daki strateji uzmanlarına göre, biri diğerinden oldukça farklı gerçeklerden birini anlamaya yönelik düşünsel araçları sadece diğerinin üzerine uygulamak yeterlidir ve bu da onları islamcı tehlikenin niteliğini ayrıca tahlil etmeye gerek olmadığı yanılgısına düşürür. yeni muhafazakâr hareket, bu teorik ve retorik becayişi gerçekleştirmede esaslı bir rol oynayarak, bunun ortadoğu'ya yönelik amerikanvari demokratik batı modelinin yayılmasını sağlayacak siyasi bir davanın hizmetine koşulması kolaylığını getirir. ortadoğu, xx. yüzyılın sonunda bu alanda önemli hiçbir gelişmenin olmadığı tek dünya parçasıdır. bu becayiş, aynı zamanda suudi petrol hanedanlığının yanı sıra müttefiki israil'in güvenliğine öncelik vererek, abd'nin ortadoğu siyasetinde köklü bir değişikliğe gitmesine sebep olacaktır."

    gilles kepel, fitne. islam'ın merkezinde savaş, çev. m. özışık, doğan kitap, 2006, s.66-68.
    http://i40.tinypic.com/15nxhko.jpg
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap