36 entry daha
  • bir keresinde yine denk gelmiş*, "eh başka bir şey de yok bakalım dayanabilirsem diyerek isteksizce izlemeye koyulmuştum. ta ki ali mendillioğlu'nun dostoyevski'nin kanımca en önemli kitabı olan yeraltından notlar'indan bahsedene kadar. sonrasında yaklaşık 15 dk dikkatle gözlemledim.

    program boyunca yine o gereksiz çıkışlarıyla bu adamı da rahatsız ettiği belli olmuştu söz konusu kişinin. yeraltından notlar'ı kendi hayatıyla örtüştüğü biçimde son derece zekice yorumlayan atık toplayıcı ağabeyi çekemediği de görülüyordu. neydi problemin bu adamla diye düşündüm... ali mendillioğlu bana varoluşçu ayakkabı boyacısı'nı hatırlattı.

    "ben sizin vicdanınızı istemiyorum. sizin vicdanınızda yer alsam ne almasam ne artık hiçbir şeye inanmıyorum" sözleri ne kadar da haklıydı. ve gerçek haktan korkanlar da vardı!

    başka ne olmasını bekliyordun güçlünün gölgesinde olmayı bu denli içselleştirebilmiş ve hala bize erdemden bahseden sen! artık hiçbir şeye inanç besleyemeyecek kadar umutlarını yitirmiş ya tutunamayan adam, bu durummuş meğerse onu rahatsız eden. öyle ya her şeyini yitirsen de inancını kaybetmeyeceksin ki sömürülebilesin. umut edecek ve acıyı çekme kabiliyetini uzatacaksın. çok şükür diyecek ve boyun eğmeyi kabulleneceksin.

    bir de son dakikada tarkovski'den ve stalker'dan bahsetmez mi, onu da anlamamış besbelli.

    ¨ben artık hiçbir şeye inanmıyorum ama biz varız ve güçlü olmalıyız¨ diyen kendisinden entelektüel emekçiye selahattin beyefendi şöyle dedi; "ki hala inanamıyorum; hiçbir şeye inanmaman fena, hele ki vicdanı terk edip bir de güçlü olmayı istemek. stalker'da tarkovski 'güçlenen kaybeder vs' der. güçlenmek istemen ve vicdanını her iki tarafın da kaybetmesi aslında toplumsal olarak kaybetmemiz anlamına geliyor."

    peh peh. neymişsin sen yahu? evet stalker'da yaklaşık olarak öyle denir ama sen bunu hiç mi günlük maddi koşullar içinde değerlendirmezsin, hiç mi tarihsel materyalizm gibi kavramlar duymadın? hiç mi sokağa çıkmadın ve dünya tarihinin senin yaşadığın küçük bir dönemden ibaret olmadığını düşünemedin? nesnel düşünmek ve yabancılaşmamak konusunda biraz olsun çaba sarfetmek bu kadar mı zordu?

    güçlü olma demez tarkovski, diyemez de. buna hakkı yoktur, ki bunun farkındadır ve bir de güçsüze güçlü olma diyebilmek ancak senin gibilerin işidir. sadece güçlü olmaya gerek duyulmasının saçmalığından bahseder. neden güçlü oluruz ki? bizi güçlü olmaya iten, buna yönlendiren ve lanet olası sonu belli yazgıya mahkum eden nedir? diye sorar. güçlü olmasaydık da olmaz mıydı? bir çocuğun huzurlu dünyasını terketmek zorunda değildik ve onun gülüşünü, yaşam sevincini, öğrenme ve yenilenme kabiliyetini, şaşırma hakkını, katılaşmadan yaşayabilme özgürlüğünü... yaşabilmek için, bir hayatımız olabilmesi için güçlendik ve güçlendikçe öldürdük kendimizi. edilgen fakat doğaya uyumlu esnekliğimizi kaybederek bu yazgıya mahkum edildik ve durmadık, gelenleri de hücremize kilitledik, kaderimiz dediğimiz sona zorunlu kıldık. bize öğretilenin dışına çıkamadık ve çıkanları da dostoyevski'nin suç ve ceza'sında dediği gibi ya kendimize dahil ettik ya da yok ettik. eğer yolu değiştirmemizi öğütleyenler olur da kazanırsalar, işte o zaman onun yolu bizim yolumuzdur dedik.

    ama şuna bakın hele, gelmiş de, son derece zorlu bir haya yaşamış, etrafındaki tarihin en soyut ama en acımasız sisteminin çarkları arasına sıkıştırılmış ve toplumun yabancılaşmasıyla ötekileşmiş insana sen güçlenme diyor! sen bunu nasıl söylersin. ibn haldun yüzyıllarca önce senin gibilerden bahsetti; kaybedenler karşı tarafı değerlendirmek veya direnmek yerine onlara doğa üstü güçler yükler ve bu biçimde kaybedişlerinin acısını azaltırlar ve bunun mutlak kaderleri olduğunu düşünürlerdi. erk nerde biliyorsun ve buna göre konumlandıyorsun kendini.

    savaşı şimdilik kaybedenlere değil, kazanan tarafa, onun karşısındakilere söylesene. onu bu hayata mahkum edenlere. ondan hala, hiç çekinmeden ve anlamak için önemli saydığın hayatının bir dakikacığını ayırmadan itikat sahibi olmasını istiyorsun. okuyacağını biliyorum ve itiraf etmeliyim ki, midemi bulandırmıştın. ve şunu unutmayın herkesi kandıramazsınız.

    kendine karşı yerlaltından notlar'daki kadar dürüst olabildin mi bilmiyorum ama ne yapmalısın biliyor musun, evde ışıkları kapat ve eduard artemiev'i dinle. sadece bunu yap ve sonra yazarın ve stalker'ın yüzlerine bir kez daha bak. farkın ne olduğunu anlamaya çalış. çünkü orada büyük bir fark var. yanlış ama haksız olmayan bir gidişat ve haklı ama yanlış bir surat!
102 entry daha
hesabın var mı? giriş yap