40 entry daha
  • bir toplumun ( hatta tüm dünya insanlarının ) nasıl önce tüketim toplumuna, ardından da mala çevrilebileceğinin kanıtı olan fasilitelerdir süpermarketler.

    tabi bu gerçeği kavramak çok da öyle aman aman bir şey değil. zira bu “ market “ müessesesini, adabını icat eden, hayatımıza “ zorla “ adapte eden, bize “ ske ske burdan alışveriş edeceksiniz ulan “ dercesine dayatarak, mahalle bakkallarının köküne kibrit suyunu döken koca koca, ağızları purolu adamların kendilerinin en başta itiraf ettikleri bir gerçek. neymiş efendim kuşları kafesten içeri salacaklarmış da, ha bu arada kuş tabi biz oluyoruz burada, herşeyden habersiz, iki ekmek, bi süt bi de permatik almak için devasa marketten içeri adımını atan zavallı modern homo sapiens. kafes de tahmin ettiğiniz üzre market denilen, yapay mı yapay, bildiğin çin malı plastik bir atmosfere sahip olan, anonslarında sıcacık, dostça bir ifade bulunmasına rağmen hem müşterinin hem de çalışanın canına okuyan melun, sahtekar mekan. önermeye göre, kafese giren kuş (beyinli) insanımız, gerekli gereksiz her gördüğünü sepetine dolduracaktır. acı olanı ise bu planın tutması.

    mimariyi dahi öyle bir ayarlar ki bu market denilen para tuzaklarıyla dolu dev tesis, siz almak istediğiniz herhangi bir şeyi ararken, aradığınız şeyle alakası olmayan onlarca, yüzlerce çeşit ürünün bulunduğu rafların arasından geçersiniz, geçersiniz ki bu ürünler renkli, cıvıl cıvıl paketleriyle sizi, avını rengarenk kamuflajıyla kendisine çeken etobur bitkiler gibi kendisine çeksin. ve evet dostlarım, aynen o bitkiye yem olan sinek gibi bizler de bu renkli ambalajın cazibesinden kurtulamayız. alınan canımız değil cebimizdeki paradır. ki onlar için para bizim can sağlığımızdan kat be kat önemlidir. hepimizi marketin içine sokup, elimize sepeti verip bebe gibi sağa sola koşturan bu sistemi öylesine kanıksamışızdır ki, normal olan buymuş, sanki kesinlikle böyle olması gerekiyormuş gibi düşünüp bu durumu asla sorgulayamayız.

    geçen gün kendimi et bulyonlara bakarken yakaladım. evet sadece elma almak için girmiştim markete ancak şu an, bomboş bakışlarla et bulyonlara bakıyordum. beynim, birbirinden olabildiğince alakasız bu iki ürün arasında nasıl bir bağ, nasıl bir korelasyon kurmuş olabilirdi ki? “ evet ya aslında et bulyon da alayım, kullanılır kesin “ diyen sesim yankılandı kafamın içinde. kanserojen olmaları dahi skimde değildi o an, resmen hipnotize olmuş gibiydim. bulyonlar adeta benim kriptonitim olmuşlardı, esir etmişlerdi beni. hemen hemen hergün hepimiz yapıyoruz bunu. kimimiz bulyona, kimimiz tam yağlı ezine peynirine, kimimiz kaptan memo ton balığı konservesine, boş bakışlarla uzun uzun bakıyoruz.

    ve evet bulyona bakan insanlar olarak tek faydamız bu market sahiplerinin ceplerine oluyor ne yazık ki.
22 entry daha
hesabın var mı? giriş yap