14 entry daha
  • iki veya üç sene önce anadolu üniversitesi sinema kulübünün düzenlediği bir festivalde izleme fırsatı bulduğum film.

    futbol oynamayı seven; yıllarını okul takımlarında, amatör kulüplerde geçirmiş birisi olarak söyleyebilirim ki -biraz çekirdekten yetişme olduğumuzu belli edelim dimi- zidane asrın futbol zekasıdır.. izlerken en fazla keyif aldığım futbolcuydu.. benim için futbolda zeka ve teknik denildi mi: ne maradona, ne pele, ne de günümüz futbolcularından messi, ronaldo gibi isimler gelir aklıma. varsa yoksa zidane'dır.
    bu adamın pek çok maçını takip eden birisi olarak; gözlemlediklerim: hani arkasında da gözü var denir ya; bazen takımı atak yaparken öyle yerlere öyle paslar çıkarıyor ki, takım arkadaşlarının hareketlenmelerini bu denli nasıl süzüyorsun arkadaş! tam bir kaptan.. rakip yarı sahadayken bile arkasına kalan oyuncuları takip eder.. üstün bir tekniğe ve pas kabiliyetine sahiptir.. gördüğüm en iyi oyun kurucudur. akıllıca, teknik şutlar çeker ama fazla hızlı değildir, zaten olmasına da gerek yok..

    zidane hayranlığım, onu fazla abartmamı sağlıyorda olabilir.yazdıklarımın hepsi sonuçta şahsi kanaatim..

    zidane'dan epey bahsettik, bahsetmeye devam da ederim ama asıl konumuz film..

    klasik spor belgesellerinde ne olur: futbolcunun doğduğu yeri, futbola nasıl başladığını falan gösterir, amatör dönemine değinilir sonra da kariyerinde ki önemli maçları ve kazandığı başarıları kronolojik sırayla; ailesinden herhangi birisi, takım koçu, takım arkadaşları ya da o dönemde ki her hangi bir fanının röportajlarıyla kurgulanır..

    ama bu filmde böyle olmuyor.. orijinal bir fikri var esasen ama iyi işlenemiyor.. futuristik bir çizgisi var fakat ben insanların böyle bir beklentiyle izlediğini sanmıyorum.
    eyvallah, ciddi bir emek söz konu, adamın sümkürmesinden tut, ter damlalarının şıplamasını bile çekmiş, o koskoca staddaki seslerden ayıklamışsınız ama bir iki vay bee! den sonra ne kadar sürükleyici teknikler ki bunlar? ya da bize öğretilenler ve gördüklerimizle sığ bir izleyici kitlesi olarak kalmışız biz?
    introsu apayrı bir olay zaten, gerek varmıydı?
    şimdi bir de savaş karşıtlığı için gelişi güzel konulmuş videonun etkileyicliği ve bilinç altına işlenilirliği de ayrı bir tartışma konusu..

    klasik olmaması açısından güzel ama tatmin edemeyişi açısından kötü olan bir film yahut belgeseldir.
    yönetmenin hedef kitlesini merak ettim açıkçası..
    über-sanatsal bir tabloya bakarken; daha kaotik olanları için; hani bazı insanlar uvvv, mirim, rönesans tarihi daha etkili bir dille anlatılamazdı.. daha sade olanları için: endüstrileşmeye karşı; bu küçük çocuğun gözlerinden yükselen bir sömürü karşıtı hareketin bir haykırışı olan bu göz yaşları; aynı zaman da ressamımızın fırçasındaki ıslaklığın izdüşümüdür.. falan gibi götten attık ama... hani bu tip yorumların adamlarını mı seçtiniz yoksa: bu tip eserlerle karşılaşıp ta ''güzeeel'','' iyi iştee'' gibi yorumları olan yahut ''bu ne amına koyayim'' diyen bir kitleyi hiç mi düşünmediniz.. siz tabi ki birinci şıkkı seçtiniz.. diyebilirim ki malzeme çok sağlam ama yanlış kullanılmış be arkadaşım..
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap