60 entry daha
  • ekoldür bir kere. bisiklet başka şeydir, pinokyo başka şey. aynı şekilde benim için de bambaşka bir yeri vardır pinokyo'nun. tabii bunun tek sebebi, pinokyo'nun nostaljik değeri değil.

    ben daha yokum o vakitler (demek takvim yaprakları 85'i göstermemiş). bizim eve hırsız girer. söz konusu hırsız, anlaşılmaz birtakım özelliklere sahip, ya çok salak ya da çok sarhoş bir arkadaştır. adam eve girer, babamların yatak odası kapısının açık olmasını zerrece umursamaksızın masanın üstünde duran purolardan bir tane yakar, kendine bir kadeh viski koyar, annemin (rahatlığa bak, öyle bırakmış masanın üstüne) masanın üstünde duran ve içinde takılarının olduğu keseyi masanın üstüne boşaltır ve pırlantalar, elmaslar, altınlardan müteşekkil takıların hiçbirini beğenmeyip (annemin kanaatine göre sahte olduklarını düşünür ama ben olsam yine de alırdım) başka birtakım değerli eşyalar aramaya koyulur.

    bulduğu diğer değerli şeyler zaten içmekte olduğu viski, birkaç şişe ev yapımı şarap, masanın üstünde duran ertesi sabahki kahvaltı için ayrılmış ekmek parası, purolar ve babamın edalı bakışlarıdır. babamda da ters bir durum vardır -hala var-; korkar birine vurmaya. vurursam öldürürüm korkusu. gün itibariyle yaşı 75, hala tek koluyla 70 kiloluk beni yerden kesebilitesi var. fakat zannedersem o anki sinirle bu korku çabucak kayboluyor ve abiye doğru yürümeye başlıyor. hırsız abi de, sinirli ve çift porsiyon bir ev sahibinin kendisine doğru ilerlediğini görünce (ev ince uzun ve karşılıklı uçlarındalar) camdan fırlayıp kaçıyor. şişeleri de bırakmış kaçarken ama biri kırılmış. günün zaiyatı işte bu kadar; bir şişe şarap, bir kadeh viski, iki ekmek parası (o zamanki karşılığı ne kadardır bilmiyorum) ve üç ya da dört adet puro.

    şimdi ben bunu niye pinokyo başlığı altına yazdım? çünkü o da günün ganimetlerinden. hırsız abim pinokyosuyla geliyor, ama bisikleti bıraktığı noktanın tam tersi istikametten kaçmak zorunda kalınca bisiklet, daha hamile bile olmayan annemin çocuğuna verilen ilk hediye oluyor.

    annem de bir daha takılarını masanın üstünde bırakmıyor. ama benim çocukluğumda bile yatarken anahtarı kapının dışında bırakırdık. unuttuğumuzdan değil, eş dost gelirse girsin içeri rahat rahat diye. öyle güvenli bir yerdi çınarcık. hey gidiyin... bak nereye bağladık yine.

    edit: nostaljik bünyemden kopup gelen teşekkürlerimi sunuyorum.
79 entry daha
hesabın var mı? giriş yap