23 entry daha
  • çok leziz, dramatik, trajik ve komedik. apedron müthiş bir tespit yapmış*; zira yaşam tek yönlü değil. 7/24 çılgın atmadığımız gibi, günümüzün büyük bir bölümünü sahil şeridinde bir bankta oturup, elimizde sigaramızla uzaklara dalarak da geçirmiyoruz. eğer bir film, izleyene birden fazla duyguyu birkaç saat içinde hissettirebiliyorsa, o film eşsizleşiyor işte. yoksa, romantik komedi, korku, dram, komedi, macera gibi kalıplara sıkışmaktan kaçamıyor. ne yazık ki, içinde yaşamın tüm renklerini barındıran ve tanımlamak için -aslında sınıflandıramadığımız için- sadece "absürd" kelimesini kullandığımız bu güzide film gibi müthiş yapımlar, nadiren karşımıza çıkıyor. bulmuşken de yapışmak ve bırakmamak gerekiyor sanırım.

    --- spoiler ---

    film birçok tezatı bünyesinde barındırıyordu fakat bana en ironik gelen şey, koca oğlanın iliklerine kadar işlemiş olan "birincilik" ve "galibiyet" gibi hırslarına rağmen, bu kadar boşvermiş olmasıydı. başarıya bu kadar aç olan ve hayatın herhangi bir kulvarında başarıya ulaşmayı saplantı haline getrimiş bir insanın böylesine "koyvermiş" olması, bana çok ironik geldi. hem bisiklet yarışmasını, hem de bira içme yarışmasını kardeşine kaptırdın. peki, bu madalya -daha doğrusu onaylanma- sevdasını neden başka bir görece başarıyla telafi etmez ki insan? örneğin, modern ve boktan dünyamızda kadın-erkek ilişkilerindeki başarısızlığın yerini işkoliklik ve para kazanma hırsı alırken; geçmişte istediği gibi bir hayat yaşayamamanın tezahürü, çocuğuna aşırı bağlılık ve yapamadıklarını onun yapmasını sağlamak veya dikte etmektir. ancak, koca oğlan bu yollara hiç bulaşmıyor. "hay ağzına sıçayım, yine olmadı" diyerek, içmeye devam ediyor. duvarına bir plaket asmak için duyulan güçlü tutku, ama o plaketi kazanmak için hiçbirşey yapmamak gerçekten filme yakışır bir absürdlük. sanırım bu durum, filmin ismiyle müstesna; yani talihsizlik. bence başka topraklarda, başka bir ailenin çocuğu olarak doğup, farklı fırsatlar tanınsaydı, kariyeri boyunca hiç dava kaybetmeyen bir avukat bile olabilirdi koca oğlan. bazı şeyleri biz seçmiyoruz neticede. içimizden gelen kuvvetli güdüyle, yapmaya alışık olduğumuz ve doğru olduğunu düşünüp, yapmaya devam ettiğimiz şeyler paralellik göstermiyor. filmde de bu durum, en küçük bir başarıya dahi duyulan özlemle, toplumun dayattığı başarı kriterlerini yoksaymak şeklinde bir tezat oluşturuyor.

    adını hatırlayamadığım küçük amcaya gelecek olursak, kendisi iyi ama çevresi kötü cümlesindeki "kötü"yü simgeliyor. cella'yı bilardo oynama bahanesiyle bara götürdün ya; işte o an tiksindim senden küçük amca!

    kendi gözümden filmin vurucu anlarında ise beni en çok üzen şey, gunther'in, jantı yamulmuş bisiklet tekerleğini klasik çekiçleme yöntemiyle düzeltememesi ve okula geç kalması üzerine kendisine yeni bir tekerlek alıp eve gelmesi ve tam o anda, amcalarından birinin arabayla bisikletin diğer tekerleğinin de üstünden geçmiş olmasıydı. o düş kırıklığı, insanı hayatı boyunca takip eder ve kişiliğini şekillendiren öğelerden biri olur. hayattaki en değerli varlığı bisikleti olan bir çocuk için daha büyük bir yıkım olamaz sanırım. lakin gunther farklı bir çocuktu ve en değerli varlığı soyadı, yani ailesiydi.

    en eğlenceli sahne ise tabii ki şu şarkıydı:

    bir mucize oldu,
    yağmur bile yağmadı
    ama vajinam ıslandı!

    --- spoiler ---

    velhasıl-ı kelam, tadı damağımda kalan ve filmi izlediğim çakma dvd'sini eşe dosta, "mutlaka izlemelisin" diye verdikten sonra orijinal dvd'sini alıp, arşivime katacağım çok kaliteli bir film. bağımsız avrupa sinemasının, hep böyle filmler üretmesi temennisyle bir entry'nin daha sonuna geldik efendim.

    fin.
44 entry daha
hesabın var mı? giriş yap