29 entry daha
  • steve harris'in depresyonunun ürünüdür.

    seventh son of a seventh son'dan sonra steve harris grubu toplamış;

    ''arkadaşlar, yedi tane mükemmel albüm yaptık. ilk albümden başlayarak devamlı müziğimizi geliştirdik, her albümde üstüne koyarak ilerledik. herbirinde dinleyicilerimize farklı şeyler sunduk. hiçbir albümümüz bir öncekinin aynısı olmadı. somewhere in time progresif öğeler barındıran, konsepte kayan bir albümdü. seventh son of a seventh son'da ise çocuğu koyduk. insanlar en iyi konsept metal albümlerinden biri olduğunu söylüyor. hikayenin kurgusunu biraz daha iyi yapsaydık tartışmasız en iyisi olurdu ya, neyse. yaratıcılığımızın zirvesindeyiz ve yeteneğimiz üst düzeyde. sözün özü bugünlere böyle geldik, geriye bakmadan yüzümüzü hep ileriye çevirerek.''

    ''ama bunların hepsini siktiredin, benim canım eskisi gibi basit albümler yapmak istiyor. müzik değişti, dünya değişti, biz değiştik ama kafaya takmayın. şimdiki çizgimizi devam ettirirsek nasıl albümler yapacağımızı düşünmeyin. soundumuzdaki yılların birikimini de çöpe atalım. artık otuzlarına gelmiş, metalin allah'ı olmuş müzisyenler olarak, yirmilerimizin başındaki toy halimiz gibi müzik yapalım.''

    demiştir.

    ve iron maiden'ın net olarak amına koymuştur.

    bu 'dahiyane' fikre grupta tek karşı çıkan kişi adrian smith olmuştur ve gruptan ayrılmıştır. yerine janick gers gelmiştir.

    bu olaylardan sonra iron maiden, no prayer for the dying adlı sik gibi* bir albüm çıkarmıştır. iki yıl sonra ise fear of the dark gelmiştir. içinde fear of the dark gibi efsane, afraid to shoot strangers gibi çok güzel, childhood's end gibi güzel parçalar bulunsa da grup giderek eski ihtişamından uzaklaşmaktadır.

    bu sırada 90'lı yıllara girilmiş,müzikte devrim olmuştur. 80'lerdeki metalin yerini grunge almıştır. metal müzik numenor gibi, bir daha hiçbir zaman eskisi gibi parlamamak üzere solmaya başlamıştır. iron maiden bir darbe de burdan yemiştir.

    fear of the dark'tan sonra, killers'tan beri çalıştıkları efsanevi prodüktör martin birch emekli olmuştur.

    son darbe ise bruce dickinson'dan gelmiştir. steve harris'in grup liderinden çok diktatör gibi davranmaya başlamasıyla bruce gruptan ayrılma kararı almıştır. bruce'un isteği albümlerde akustik parçalara daha fazla yer ayrılmasıdır. öncesinde somewhere in time döneminde de aynı sebeple bruce trip atmış, albüme söz ve müzikte bir katkıda bulunmama yolunu seçmiştir. bruce ayrıldıktan sonra yerine blaze bayley getirilmiştir. ayrıca bruce ayrıldıktan sonra ikili basın yoluyla bir demeç savaşına girmiştir. bruce'un açıklamalarının ana fikri steve harris'in grupta diktatörlük yaptığıyken, steve harris ergen gibi ''o gitsin country albümü yapsın ehe ehe'' şeklinde açıklamalar yapmıştır.

    tüm bunlardan bağımsız olarak, steve harris'in kırk yaşına yaklaşmasıyla orta yaş bunalımına girdiğini de düşünüyorum.

    albüm kayıtları başladığında stüdyoda adrian smith ve bruce dickinson yerine janick gers ve blaze bayley denyolarıyla karşılaşmasının da durumuna yardımcı olduğununu düşünmüyorum.

    bu şartlar alında çıkacak albüm elbette karanlık ve depresif olacaktır. ama the x factor'ün depresyonu ağlak,yüzeysel değildir. oturaklı ve gerçekçidir. albümün eskimemesi ve her zaman dinlenebilir olmasının sebebi budur. ilk dinlenildiğinde sound'u ve blaze bayley'in sesinden dolayı ''bu ne aq'' dedirtse de dinledikçe nasıl bir albüm olduğu anlaşılır. önceki iki albüm gibi ısmarlama, şöyle yapalım, böyle yapalımla oluşturulmuş bir albüm değildir. baba steve ne hissediyorsa onu dökmüştür sözlere ve notalara. her şarkısı ayrı güzeldir. blaze bayley seçimi bilinçli olarak mı yapılmıştır bilmiyorum ama blaze'in sesi albüme cuk oturmuştur. evet sesi iyi değil, albümde bile bazı yerlerde sesi yetmiyor ama blaze'in ruhu, karanlık sesi bu albüme çok büyük katkı yapmıştır. ayrıca prodüksüyonu da kötüdür gitar tonları yarrak gibidir falan ama bu albüm için sırıtmıyorlar diye düşünüyorum. albümün kusurlu olması şarkılarda anlatılanlarla garip bir uyum sağlıyor.

    bu albümden sonra iron maiden üzerindeki ölü toprağını atmıştır. bence no prayer for the dying ve fear of the dark'tan daha iyi olan virtual xi çıkmış, blaze kovulmuş, bruce dickinson ve adrian smith geri dönmüştür. yeni iron maiden'ın ilk işi olan brave new world çıkmıştır. son olarak da tüm dünyaya ''geri döndük amınagoyyim'' diye haykırdıkları rock in rio konserini vermişlerdir.

    özel bir albümdür the x factor. bir geçiş dönemi, depresyon evresi albümüdür. kendisinden önceki ve sonrakilere en az benzeyen iron maiden albümüdür. iron maiden diskografisinde apayrı bir yerde durur. bu albümü değerlendirirken diğer iron maiden albümleriyle kesinliklikle karşılaştırmamak gerekir, özel şartlarda ortaya çıkmıştır çünkü.
28 entry daha
hesabın var mı? giriş yap