• sevenini, o dünyaya ruhuyla eşlik edenini mutluluklardan uçuran oyunlardır. hikayeleriyle meşhur olarak bilinse de yine sevenleri tarafından her şeyiyle mükemmel oyunlardır. kimisi 2d sevilir bir sonraki macera 3d'ye kayınca nefret kusulur kimisi de 3d olarak gönüllerde taht kurmuştur. kimisi grafiklerdeki canlılıkla hayran bırakır kimisi de kasvetli atmosferiyle içine çeker. 90 sonları ve 2000 öncesi arasında kalan dönemde veya o civarda çıkmıştır en efsaneleri. monitör altı ibm kasalardan pentiumlara, tam da windows 95 ve 3.1 efsanelerinden(1.44 lük diskete 56k modem sahibi mahalle bilgisayarcısından oyun çektirilen dönem supaplex vs.) 98'e geçilmeye yakın o dönemi hatırlatır insana.

    en önemli olayı ise tamamen ingilizce gerektirmeleri ve zamanında o kıt ingilizceyi geliştirmekteki en büyük paya sahip olmalarıdır bence. en ilginç olayı ise, sevenleri tarafından paylaşılamamasıdır. tamam pc ile geç tanışmak bir şey değil ama yine de en sevdiği oyun gta veya pes olanlarla en sıcak ortamlarda muhabbetine bile girilmez. en yakın dost olsalar dahi. ha diablo veya sensible soccer der benim en sevdiğim oyun, orda bir durur sigara yakarım. her neyse bu ne bir küçümsemedir ne de faşizm. bu bir aşktır a dostlar.

    erkek karakter komik ve talihsiz kadınlar ise küt saçlı ve taş gibi olmalıdır bir adventure oyununda. george stobbart (two b's two t's) ile guybrush threepwood (a mighty pirate) ve april ryan (the choosen one) ile nico collard (french chick) hep kıyaslanmıştır.

    lafı kısa keserek efsanelerden bazılarını listelemek isterim:

    monkey island serisi (özellikle ilk 3 oyun)
    broken sword serisi (özellikle ilk 2 oyun)
    the longest journey
    sanitarium
    grim fandango
    syberia

    gamespot top adventure games sıralaması

    adventuregamers top 100 listesi

    myst'leri ve full throttle'u da unutmayız tabi. ha bunlar sadece efsanalerdir ama sırf 10. yılını doldurmadılar diye efsane adayları yok değil. machinarium'dan indigo prophecy'e ve still life'a hatta runaway'e kadar keşke bir sürü var diyebilseydik ama hepsini toplasan el ayak parmağını geçmez. bu kötü bir şey mi iyi bir şey mi orası da tartışılır. az ve öz olması belki de sevenlerini bu kadar aşkla bağlattı.

    şimdi soruyorum, george'un gittiği o irish pubta, guybrush'ın gemisinde, arcadia'da, kate'in gittiği o mekanik kasabada, manny'nin işyerinin altındaki panayırda hanginiz olmak istemez ki ve o nesnelere kendi eliyle dokunmak istemez ki ? tamam hepsini geçtim, hanginiz bu oyunlarla ilk tanıştığımız o saf ve doğal döneme gitmek istemez ki ? işte bunun için düzenli aralıklarla tekrar oynanmalıdır ki nostaljinin, retronun o tatlı esintisi yüzümüze vursun şu teknolojik aldatma çağında.

    hadi kolay gelsin.
25 entry daha
hesabın var mı? giriş yap