9 entry daha
  • tiyatroyla arası pek hoş olmayan bir insan olarak aklımı başımdan almış oyundur. abartılı oyunculukları ve sınırlı mekanları sanırım her şeyden önde tuttuğum hikaye anlatımı için epey sıkıntı verici bulduğumdan uzun zamandır tiyatrodan uzağım, sinema ve televizyon benim işim. ancak ne kadar şanslıyım ki bu akşam bu oyunu izleyebildim, genel olarak fikirlerim değişmese de bu mecrada nasıl harikalar yaratılabildiğini gördüm.

    --- spoiler ---

    bir kere bulunan ana fikir baştan sona mükemmel. hele ki finali, geliyorum diye bağırsa da oyun boyu, ve bana kalırsa oyunun başka türlü bitebileceği seyircinin aklına gelemese de, yine de çok etkili ve etkileyici. uğur uludağ televizyondan ve zannediyorum ilk ve tek kalan sinema filminden yola çıkarak söylüyorum, pek beğendiğim bir isim değildi. ama sağlam bir fikirden sağlam bir metin çıkartmış ortaya. ancak mizahında ve göndermelerinde büyük dengesizlikler yok değil. çok zekice esprilerden sonra çok bayat ve ilk okul düzeyindeki bir takım esprilerle (aklıma bach adıyla yapılan kelime oyunu ve "secret et" geliverdi şimdi mesela) seviye aşağı çekilmiş ne yazık ki. genele hitap etme derdi midir bilmiyorum ama bu tarz espriler farklı karakterlerden geldiği için "bu adam kötü espri yapıyor, onun özelliği bu," deyip geçiştiremiyorum ne yazık ki. o kadar zeka parıltısının arasında böyle kötü şakalara gerek yok zannımca. göndermelerde de aynı durum söz konusu. bir yanda aforizmalar yumurtlayan karaktere karşılık olarak "nihat doğan beni andı" gibi çok sıradan bir espri yapıştırılırken diğer yanda "eşcinsel uzaylıyı ozan güven'e yollayın, onda bu potansiyeli görüyorum," cümlesiyle herkesin anlayamayacağı ama anlayanın da ilerleyen on dakika içerisinde dönüp dönüp güleceği dahice göndermeler yapılmış. uzun lafın kısası çok istikrarlı gitmiyor mizahın kalitesi, arada bir aşağılara düşüyor.

    kalabalık bir kadrosu var oyunun. ama tanıdığımız bildiğimiz oyuncular gözümüzde on kat yücelirken bilmediğim diğer isimler hakkında olumlu düşünceler geliştiremedim. doğa rutkay benim için oyunun yıldızı oldu ve oyunculuğu hakkındaki tv-sinemadan gelen olumsuz düşüncelerim silindi gitti. seyirciyi bir an olsun elinden bırakmayan bir performans sergiliyor. kanlı canlı çok daha güzel olmasının yanında çok sağlam da bir yetenek olduğunu gözler önüne seriyor. yosi mizrahi zaten büyük oyuncu, laf eden çarpılır. hakan bilgin "kendiyle dalga geçebilen adam" olarak karizma yapıyor ve alışık olduğumuz başarılı oyunculuğunu yine konuşturuyor. yıllar yılı beğenerek bu günlere geldiğim yağmur kaşifoğlu ise diğerlerinin aksine oyun boyu çok tek nota olan rolünün altından kalksa da belki korkunç peruğundan olsa gerek, finalde daha da göklere çıkabilecekken beklenenin altında kalıyor gibi. finalde seyircileri selamlamaya bile çıkmamasıyla oyunun bütünlüğüne değer katan uğur uludağ oyun boyu kolay gözüken ama aslında zor bir işin altından kalkıyor. benim bir gözüm hep ondaydı mesela. little miss sunshine'ın dwayne'i gibi sonda bir "fuck!" patlatsın diye de bekledim, ama gelmedi bir türlü. içimde kaldı diyebilirim. barış ataş, funda pelin kurt, demet şaşmaz ve melisa doğu başarılı bulmadığım oyuncular oldu. hele ki barış ataş yerine çok daha sağlam bir oyuncuyla o dörtlü arasında ne harikalar yaratılırdı diye düşündüm. belki oyunculuğu hakkında önceden bir aşinalığım yoktu diye mi bana öyle geldi bilmiyorum ama, aslında fikir olarak da metin olarak da çok komik olan bir karakteri yeterince parlatıp ışığı üzerine çekemedi gibi. komik ama bir o kadar gereksiz öğretmen karakteri başta olmak üzere geri kalanlar çoğunlukla işlevsiz ve gereksizdi. "beni rol vereceğim diyerek kandırdı," mizanseni dışında uğur uludağ'ın "yazmama-yazamama" problemi çerçevesinde oyunu uzatmaktan başka çok bir işe yaramadılar sanki.

    oyunda beni rahatsız eden birkaç nokta var, onlara değineyim. öncelikle, tuğçe ile tanıştığımız sahnede damdan düşer gibi gelen ve o ana kadarki temponun içine eden drama hiç mi hiç gerek yokmuş. "tuğçe nine diye dolanan torunlarım olamaz, benim adım erken yaşta ölecek birinin adı," konuşmasını çok beğensem de seyircilerin o sahnede gülecek bir nokta, tutunacak bir dal aramalarından da belli ki bu oyunda o kadar ağır bir dramın yeri yok. yerli yersiz kıkırdadılar zaten. bir de akp giydirmeleri var ki, çok zekice yazılmadıkları gibi oyun içerisinde yerlerini de bulamayıp sırf renk belli etmek ve alkış toplamak adına yapılmış gibi kalıyorlar. uğur uludağ'ın neden yazmadığını-yazamadığını asosyalliğine, kafasındaki seslere, sanrılarına, libidosuna vs. yüklerken araya bir de akp'ye kanan bir toplumun akp'ye kanan (?) bir üyesi olmasına bağlamak ne kadar sağlam temellidir bilemedim. ben de akp'ye gönlünce herkes giydirsin, altını doldursun istiyorum ve alkış tutuyorum. ama oyundan çalan kısımlardı bunlar bana sorarsanız. yine de istatistik olarak baktığınızda yarısı akp'ye oy vermiş bir salonda bu cümleleri kurup bir de alkış almak cesaret işidir ve başarıdır. fakat dediğim gibi, son tahlilde uğur uludağ karakterinin beyninde o an o düşüncelerinin yeri neden vardı, bilemedim.

    --- spoiler ---

    tiyatro severler belki de çok abarttığımı düşünecekler ve "ohooo, daha neler yapıyor millet," diyeceklerdir ama ben uzun zaman sonra bir oyun izlemiş ve üstüne üstlük çok beğenmiş biri olarak e.s.e.k. ekibini kutluyorum. zaten artık birbirini tanıyan, sahnede birbirleriyle rahat olan, uğur uludağ'ın kelimelerini kendilerininmiş gibi zikreden insanlar olmuşlar. size de zevkle izlemek kalıyor sadece.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap