154 entry daha
  • ilk kez izlemeye başlamadan evvel kafamda bir takım önbilgiler ve önyargılar raks ediyordu. bir tarafta filmin onyıllardır övüle övüle bitirilememesi, imdb'deki yeri, arkadaş arasında adı geçtiğinde duyulan hayranlık dolu sesler... öte tarafta "neden seviyorsun?" yahut "nasıl buluyorsun?" sorularına herhangi bir somut karşılık alamayışım sonucunda oluşan bir önyargı: "taxi driver, tıpkı pulp fiction gibi, estetik bir takım sahneler ihtiva etmesi dışında herhangi bir şey vadetmeyen bir yapım herhalde."

    nitekim ilk izleyişim sırasında ve ardında da, yani önyargımın yargılaştığı süreç boyunca da filme olan bakışım çok da çeşitlenmedi, değişmedi. başta kırmızı olmak üzere renk kullanımının, sıkıntılı atmosferin, estetik çekimlerin arasında kalmış güzel replikler, güzel oyunculuklar... fakat iş hikayeye gelince olumlu sıfatlar üretmekte ve bunları bol keseden tüketmekte zorlanıyordum. geçmişi -kelimenin iki anlamıyla da- karanlık bir adam vardı. adı travis'ti ve o, new york sokaklarını taksisiyle arşınlıyor, şehrin gece olduğu vakit boşalan bağırsaklarından dökülen pislikleri eşeliyordu. gönlünü o pislikler arasında keşfettiği bir inciye kaptırıyor, fakat kısa süre sonra hüsrana uğruyordu. ardından bir gece vakti iris ile karşılaşıyor ve -belki de geçmişine dönercesine- asileşiyor ve küçük yaşta fahişeliğe itilmiş kızı pezevenklerinin elinden kurtarmak umuduyla silahına sarılıyordu. hepsi bundan ibaret gibiydi; ya bir şeyleri kaçırmış olmalıydım, yahut satır aralarını okumaktan acizdim. üçüncü ihtimal ise kimilerin gönül rahatlığı ile kabul edip geçebildiği, banaysa katı bir huzursuzluk veren "vasat bir film" söyleminin işaret ettiğiydi. sahiden, 226.246 kişinin (ki bunlar filme 10 üzerinden 8, 9 ve 10 puanlık değer biçenler) filme böylesi yüksek puanlar verirken yanıldıklarını iddia edebilir miyiz? öylece söyledik, "siz aşağı beğenilerin insanlarısınız, vasat filmleri büyütüyorsunuz." dedik diyelim; bu yorumumuzu nasıl destekleyebileceğiz? hiç şüphe yok ki destekleyemeyeceğiz.

    bu sebeple yıllar boyunca filme çekimser kaldım. hakkında konuşmaktan imtina ettim ve bu "görkemliliğinin" sırrına vakıf olacağım günü gözledim. ve cevap 32. uluslararası istanbul film festivali'nde, slavoj zizek'in çılgın attığı "the pervert's guide to ideology*" filminde geldi. adı geçen filmde slavoj zizek, sözünü ettiği filmlerden seçilmiş sahnelerin içinde, filmler ile ilgili minör-majör ideoloji tahlilleri yapıyordu. taxi driver hakkında söyledikleri ise akla epey yatkın.

    --- spoiler ---

    zizek'e göre travis bickle, belalı geçmişi, stabil bir meslek edinmiş hali ve silaha yatkınlığı ile amerika birleşik devletleri'ni simgeliyor. iris ise içinde bulunduğu durum ile, pezevenklerince yani diğer devletlerce sömürülmekte olan gelişmemiş bir ülke. travis, iris'in bu halini görüyor ve tıpkı abd gibi, kendisinden yardım talep edilmediği halde iris'i fahişelikten kurtarmak için kendi kendine karar alıyor. ne var ki, iris'in baharı kolay gelmeyecektir; çokça kan dökülecek ve abd, her şeyi eline yüzüne bulaştıracaktır. bu olay medyada da yansıma bulacaktır elbette. travis'in iris'e yardım etmedeki niyetinin masumluğu tartışmalı olmakla birlikte medya organları abd'yi bir aziz olarak anacak, vietnam'da yaşananları ise hasır altı edecektir.

    bu dahiyane yorumun biraz daha özeline inersek, marx'a kadar varabiliriz aslında. karl marx, kapitalizmin sonunun kendi elinden geleceğini öngörüyordu, travis'in sonu da -sembolik bir şekilde- şu harikulade sahnede görüldüğü gibi yine kendi elinden gelmekte.

    bu yorumların ışığında filmi bir klasik haline getiren bir diğer yön ise, filmin ilk gösteriminden bu yana geçen yaklaşık 40 yıl boyunca ne abd'nin dünyaya bakışında ne de dünyanın abd'ye bakışında pek bir değişiklik yaşanmamış olmasıdır. gelişmemiş ülkeler, abd'nin nazarında hala kollanması ve belki de yararlanılması gereken şeylerdir. abd ise diğerlerinin nazarında, olaylara müdahale etmek için çağırılmayı dahi beklemeyen bir kabadayı konumunda. eh, taraflar bu kadar barizken, travis bickle'ı sembolik bir karakter olarak nasıl olumlu karşılayabiliriz?

    --- spoiler ---

    başta paul schrader ve martin scorsese'ye böylesi yoğun bir esere imza attıkları için 37 yıl öteden tebriklerimi sunuyor, filmin hakkını vermeme vesile olan slavoj zizek'e de şükranlarımı yolluyorum. demek ki neymiş, film vasat değilmiş, ben anlamaktan acizmişim. darısı pulp fiction'ın başına...
443 entry daha
hesabın var mı? giriş yap