1 entry daha
  • katliam kısmına değil provakasyon kısmına şahit olduğum olaylar.

    o yaz, ilkokul birden ikiye geçmiştim . varolan erkek kardeşime ilave olarak bir de güzeller güzeli kız kardeşim olmuştu.

    hayat bana güzeldi. ankara da tüm sokaklar ayrıştırılmış,sokak ortasında güpe gündüz gençler kıyasıya adam dövüyormuş duyuyor görüyor,korkuyor ama anlamıyordum.

    annem, babama "ankara’da çok sıkıldım. beni memlekete gönder" diye yalvardı.

    babamda “kızları al, git” dedi. kızlardan biri bendim. diğeri daha altı-yedi aylık olmamış kız kardeşim.

    annemin memleket dediği 9 yıl önce gelin olup veda ettiği çorum idi. annemin anası yoktu ama yetim garip diye ona yıllarca bakan akrabaları pek çoktu. herşeyden önce çorum'da iki ablası vardı . büyük ihtimal hayali huzurlu bir tatildi.

    çorum'da kentin kuzeyinde oturan büyük teyzemlere gittik. teyzem annemden 6 yaş büyük 4 çocuğu var. en küçüğü 8 aylık bir bebek.

    gider gitmez farkettik ki teyzemlerin muhiti de karışık. güya civarda şerefsiz bir gardiyan varmış. birilerine işkence ediyormuş. mahalleden bazıları güzelce ikaz etmiş anlamamış. belki bu akşam daha sert uyarılacakmış.

    o akşam teyzem “bu akşam evde durmayalım. ortalık karışacakmış” dedi. kucağında 8 aylık oğlu diğer kolunun altında bir beze sarılı bir tüfek. annem ve ben duvarların üstünden aştık. evin arkasında kalan sokaktaki başka bir eve, teyzemin komşularının evine gittik.

    komşularının evi bildiğin tek katlı avlulu bir ev , bir gecekondu.bizi salon denilen yere aldılar. odanın tek bir yüksek penceresi var. önüne yüksekçe bir somya koymuşlar. yerde kilim başka hiç bir detay aklımda değil.

    akşam hava karardı. evde birkaç komşu ailenin kadınları ve çocukları toplanmış.

    ışıklar açılmıyor. “evde olduğumuz bilinmesin” deniliyor. somyalara oturup gecenin karanlığına bakmak isteyen çocuklara izin verilmiyor. "kimse somyalara oturmasın kurşun gelebilir" lafıyla engelleniyorlar. kör karanlık içerisinde, somyanın önüne, yere diz dize oturuyoruz.

    dışarıda sesler başlıyor. cıvv cıvv. kaç dakika sürüyor bilmiyorum. o ara uyuyup gidiyorum.

    sabah gün ışıdığında, hepimiz, oturur vaziyetteki uykumuzdan uyanıyoruz. benim tuzum kuru ama kadınlar çok korkmuş. üzerlerinde çocuklarının sorumlulukları var. annemde ise fazladan pişmanlık, suçluluk duygusu da var. “ keşke gelmek için bu kadar yalvarmasaydım. ya bebeklerden birine bir şey olursa ne derim, ne yaparım.” endişesi kadını kemiriyor.

    -derhal köye gidelim. buralar tekin değil diyor annem.

    köy, benim için eğlence demek. seviniyorum. coşkuyla köye gidiyoruz.

    köy sakin görünüyor.akşama kadar annem teyzelerimle iş yapıyor, konuşuyor.bense evi inceliyorum. ev bana ilginç ve değişik geliyor.incelemekten sıkılınca evin önünde, evin avlu duvarına bitişik pınara gidiyor. soğuk suyla oynuyor da oynuyorum.

    akşam oluyor, gaz lambaları ışığında yemekler yeniliyor. ne konuşuluyor bilemiyorum ama köyünde güvenli olmadığı bağlık bölgeye gidilmesi gerektiği sonucuna varılıyor. yere serilen yataklar. uyku ve yeniden doğan güneş.

    önce köydeki teyzenin, köye yürüyerek 20-25 dakika mesafedeki tarlasına gidiliyor. yan tarlalarda köylüler çalışmaya başlamış.

    tarla yoldan aşağıda yolun karşı tarafı taşlı bir kaç tepeden oluşuyor. yoldan araç filan geçtiği yok.

    uzaktan bir araç belirince istemsiz herkes işi gücü bırakıyor. gözünü araca dikiyor.araç yavaşlıyor. bir reno rengi hala hafızamda soluk kirli bir yeşil. şoför dahil dört kişi var içinde. şoförün yanında oturan arabanın camından tüfek ya da makinalı bilmediğim bir silahı sallayarak bağırıyor.

    "ulucamiyi yaktılar ne duruyorsunuz" diyor ve basıp gidiyor.

    gerek annemin gerekse teyzemin kucağında iki küçük bebek, eteklerinde bizler. ne yapacaklar? cami yanıyorsa ne yapsınlar. annem köydeki teyzemle vedalaşıyor.

    -allah ısmarladık bacım biz bir an önce bağlara gidelim diyor. ayağımda tokyo denilen lastik terlikler, 10 kişilik kadın ve çocuklardan oluşan bir grup olarak bağlara doğru yola çıkıyoruz.

    bağlara varmak için önce bir kaç tepe aşmak gerekiyor. tepeler, otlu, tepeler taşlı , annem ve teyzemda kucaklarındaki bebeleri sıkı tutmanın derdindeler hızlı hızlı ilerliyorlar. ayağım takılıyor, kayıyorum düşüyorum. kimse beni kaldırmıyor. en geride kalıyorum. kimse umursamıyor.
    -beni bekleyin diyorum.
    -çabuk ol bekleyemeyiz diyorlar.
    -hay sizin çorumunuz batsın. batar inşaallah diyorum. gülüşüyorlar. o tedirginlik ve telaşları içinde bile benim serzenişimi komik buluyorlar. allahın belası tokyolar kayıyor, düş kalk bacaklarım acıyor. ağzımdan çıkan bedduanın bini bir para.

    en nihayet bağlara varıyoruz. bağ da amcalarına ait 2 ev var.annemin tüm akrabaları orda.herkes birşeyler diyor.
    -yok ulucami değil, alaatin camii yanmış, yok barikatlar kurulmuş, yok baskınlar düzenleniyormuş. aklı eren büyükler tepeler çıkıp şehirden yükselen dumanlara bakıyor. duman ulu camiden mi yükseliyor diye tespit etmeye çalışıyor. bense bağda koşup oynuyor, ağaçlara tırmanıyor. çorum'a son kez yapmış olacağım bu ziyaretimden olabilecek en yüksek hazzı alıyorum.

    sonrası çok hızlı ilerledi. bir gece bağlarda yattık ve ertesi sabah babam ankaradan gelip bizi aldı ve ankaraya döndük. başka bir kaosun içine .

    sonrası hep kulaktan dinlenen hikaye yanyana komşu olarak yaşayan alevi-sünnilerin, ipsiz-sapsız kopukların provakasyonu ile ayrışması, kadınların çocukların eziyet görmesi, alevi vatandaşların evlerinden ayrılmak zorunda kalışları yağmalamalar. ve alevi sünni bölgesi diye yapay sınırların kenti işgali

    not: başlık otomatik olarak çorum katliamı başlığına yönlendiriyor fakat ben gözümle katliama dair hiç bir şey görmediğim için bu başlığa yazma ihtiyacı hissettim.
hesabın var mı? giriş yap