17 entry daha
  • genellikle the waste land ile beraber modernist şiirin öncüsü olarak kabul edilen eliot şiiri. daha ilk kıtadan ritmin bulanması, hatta ondan bile önce şiirin ismindeki 'aşk şarkısı' kalıbı, kendinden önce gelen romantik şiir geleneği ile araya mesafe konması açısından, bir tür parodi olarak anlamlı. eliot'tan yüz yıl önce yazılmış olsaydı prufrock'ın aşk şarkısı, -şiirde de gönderme yapılan- to his coy mistress gibi bir carpe diem çağrısı ya da yeats'in maud gonne'u gibi kaybolan aşklara adanmış melankolik bir ağıt olabilirdi. prufrock'ta aşkın hiçbir veçhesine rastlanmamasına rağmen, başlıkta 'aşk şarkısı'ndan bahsedilmesi, eliot'un aşk şiiri gibi o ana kadar çerçevesi belli bir kalıba, özne olarak byronesk bir kahraman yerine, alfred prufrock gibi entelektüel ama kafası karışık bir anti-kahraman yerleştirerek, eskisinden farklı bir şiir türünün manifestosunu ortaya koyması olarak görülebilir. zaten en başta j. alfred prufrock ismi de, kolayca prof. dr. j. alfred prufrock gibi okunabilecek jenerik bir entelektüel isim: yeni şiirin sıradan kahramanı.

    şiirdeki vurgununsa, prufrock'ın sıradanlığı üzerinden getirilen bir modern şehir yaşamı eleştirisi olduğunu düşünmüyorum; bu açıdan, sinsi bir niyetle uzayan sokaklardan varılan yer olarak sondaki deniz metaforu da topluma yabancılaşmanın bir sembolü değil. eliot, şairin misyonunu bir gözlemci olarak belirli hisleri yansıtmaktan öte; bir entelektüel olarak bilinç, kimlik gibi mefhumların kavramsallaştırmasında görür. bu açıdan prufrock'ın karakterinde de kaotik ve kırılgan olan; dışarısıyla etkileşime geçtiğinde yansıttığı davranışları ya da yaptığı ettiği şeyler değil de, daha çok kendi başına kaldığında, gürültü dindiğinde susmak bilmeyen iç sesi. şiirin dillendirdiği prufrock'ın "bi' şeftali kessem mi" eylem kararsızlığından çok, içeride olup biten o şekilsiz karmaşa.

    prufrock'ın arzusu bir yengeç olup denizlerin sakin ve ıssız diplerinde seğirtmek, deniz kızlarının her şeyden çok deniz kızlarının şarkılarını dinlemek. buna paralel, en sonununda kavuştuğu sessiz deniz, iç sesin sustuğu, beklentilerin, isteklerin ve arzuların kaybolduğu, benliğin yok olduğu bir negatiflik olarak bir tür budistik ölüm metaforu.

    i shall wear white flannel trousers, and walk upon the beach.
    i have heard the mermaids singing, each to each.
    i do not think they will sing to me.
    i have seen them riding seaward on the waves
    combing the white hair of the waves blown back
    when the wind blows the water white and black.
    we have lingered in the chambers of the sea
    by sea-girls wreathed with seaweed red and brown
    till human voices wake us, and we drown.
17 entry daha
hesabın var mı? giriş yap