10 entry daha
  • insan bu projeyle karşı karşıya geldiğinde refleks olarak "james franco daha iyi olurdu yeaaa" gibi bir kafaya girebiliyor fakat filmi izledikten sonra, vaktiyle matt dillon'a benzetiliyor olmaktan neredeyse şikayet eder bir tavırla bahseden bir adamı* canlandıracak aktörün, hatta kopyası kadar andıran bir james franco bile olsa, penn badgley kadar hassas, sağlam, oturmuş bir perfomans sergileyebileceğinden epey şüphe ediyor insan.

    badgley daha bir ergenken adamın müziklerini dinlemeye başlamış, bahsedildiği gibi de, filmde tüm parçaları ve doğaçlamaları kendisi çalmış, söylemiş. filmdeki -misal- plak seçme sahnesinde ortaya koyduğu, tüyleri diken diken eden performansıyla da "budur!" hissiyatı verecek kadar adamı sindirmiş biri olduğunu ispat ediyor. en sevdiği jeff buckley şarkısı da strange fruit'muş bu arada. saygılar!

    filmde biraz gölgede kalmış bir ilişki var ki, o da jeff'in gary ile olan arkadaşlığı.
    gary lucas'ı da neredeyse kopyası sayılabilecek kadar başarıyla frank wood canlandırmış, grace'in tohumlarının nasıl atıldığını izah edebilmek adına tadı damakta kalan, samimi sahneler sıkıştırılması hoş olmuş.

    jeff buckley ile pek alakası olmayan fakat tanımak isteyen biri için, baba-oğul ilişkisi(zliği) yeterince açıklayıcı fakat adamı araştırmış, duymuş ve hatta işitmiş birileri için ise o ilişkinin işlenişinin biraz ısrarcı ve sıkıcı olduğunu da kabul etmek gerekir sanırım.

    filmi, müziklerin teliflerini bile alamadığı için yarım yamalak bulan yorumlar da var fakat yine de, aynı yorumların yapıldığı amerikan topraklarında bile hala bu muhteşem müzisyenin merhum da olsa ite kaka yeniden sahneye çıkarılması, anılması, başka ülkelerdeki hayranlarını beş misli mutlu ediyordur.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap