80 entry daha
  • bugüne kadar baktığım tüm kuşlar içinde en çok kalbimi çalan üstüne de içimi acıtan insafsız kuş türü. şimdi nasıl oluyor o derseniz anlatayım efendim. biraz uzun olacak ama sabrınıza sığınıyorum ve pet shopların ne kadar lanet yerler olduğunun tekrar vurgulanması için detaya giriyorum.
    15 mayıs doğum günüm ve hayvanlara aşırı düşkün olduğumu bilen üç yakın arkadaşım doğum günümde bana sultan papağanı almaya karar vermişler. daha doğrusu birisi karar vermiş diğerleri ona ayak uydurmuş. neyse bu yıl ben zaten soma'da bir dünya insan ölmüşken üstelik de bir zonguldaklı olarak bu üzüntüleri sürekli yaşayan bir ilde nefes alıp verdiğimden arkadaşlarımdan rica ettim "bana doğum günü sürprizi falan yapmayı düşünüyorsanız sakın yapmayın (biliyorum hep yapıyorlar çünkü) içim almıyor" diye. tamam kutlama falan yapmadık ama hatunlar kafaya koymuşlar bir kere alacaklar kuşu. neyse efendim bizim küçük zonguldak'ımızdaki tek avm olan demirpark'ta ikamet eden bir şerefsiz pet shop sahibine gidip ayarlıyorlar. adam getirtirim diyor, pazarlıklar yapılıyor vs benim doğum günümde kuş geliyor ama o gün kutlamayı falan reddettiğim için hem de hafta arasına denk geldiği için 17sinde yani cumartesi akşamı, iş çıkışı içlerinden birisinin evine çay içmeye davet ediliyorum. bu vesile ile de hediyeme kavuşturacaklar beni. neyse arkadaşlar beni karşılar karşılamaz hediyemi veriyorlar. tabii ben çıldıracak gibi oluyorum. o kadar güzel ki kafesin içindeki pikachu yanaklı, tatlılık abidesi. ama bir yandan da içim cız ediyor, arkadaşlarıma çaktırmamaya çalışıyorum. neden derseniz şerefsizin bayrak taşıyanı satıcı, koca kuşu muhabbet kuşu kafesiyle ve plastik tüneklerle, üstüne üstlük de üstü kapaklı yemlik kabıyla satmış. neden? çünkü o kuşa göre kafes ve aparatları satmaya çalışırsa fiyat farkı çıkacak ve kuşu satamayacak. sonuçta arkadaşlarım da sabancı torunu değiller belli bir bütçe ayırmışlar bu işe ve kuşlardan zerre anlamıadıkları için işin içinde ibnelik olduğunu düşünmemişler. hayvancağız tünekte zor duruyor, çünkü tünek kuşun ağırlığını çekemeyip eğilmiş. kendi etrafında dönemiyor, dönerken kuyruğu tellerden dışarı fırlayıp hırpalanıyor. yem yemeye çalışırken kafasını kabın içine soksa bir dert çıkarsa bir dert hayvancağızın çünkü malum kafasının üstünde uzun ve hareketli tüyleri var ve yavru da olsa iri yapılı bir kuş. yem kabındaki boşluğa ancak sığıyor kafası. bir de erkek diye satmış ki sonradan araştırdığıma göre tüm özellikleriyle kesinlikle dişi olduğunu kesin anladım (kuyruk tüyü desenleri ve yanak rengi özellikleri vs) tamam dişi olması benim için sorun değil de niye yalan söylüyorsun? en önemlisi de göğüs kısmının sivri görüntüsü korkuttu ki kuşlarda göğüs kısmındaki kemiğin çıkık olması büyük ihtimalle yakında öleceğine delalettir. ama iyi de bildiğim bir cins olmadığı için kondurmak istemiyorum.
    neyse gece sonlandı ve ben kuşu alıp eve döndüm. kardeşim de bayılıyor papağanlara. çok sevindi ama bir yandan da içine mi doğdu bilmiyorum. "ya niye kuş almışlar ölünce çok üzülüyorum ben" dedi.
    ertesi sabah kalktıktan sonra içim elvermedi benim broya "iki günlük kafes nasıl olsa. iade edelim, farkını da verip büyük kafes alalım, yazık hayvan hareket edemiyor" dedim. gittik aynı yere, adam kafesi yenisinin fiyatından düşemeyeceğini onun yerine 40 tl alacağımız olacağını, (bak bak bak çakala bak) nasıl olsa bu hayvanın artık bir sürü ihtiyacı olacağını, yemdir, vitamindir alacağımız karşılığı onları alabileceğimizi söyledi. 126 tl yeni kafese ve açık yem kaplarına tosladık neyse dedik kuşun konforu yerinde olsun da olmadı kafesi başka türlü değerlendiririz hatta belki kuş alan birine hediye ederiz dedik çünkü adamın satışı katlama çabasına sinir olduk kafesi iadeden vazgeçtik. aklı sıra daimi müşteri yapacak bizi.
    efendim eve geldik, yeni kafese naklettik kuşu. altına dışkısını gözlemleyebilmek için havlu kağıt serdik. akşam üzeri babam eve geldi bu kuş hasta dedi. ya ben de cinsi mi öyle, yavru olduğu için mi hafif kabarık duruyor bilemedim ama kakası da bir şeye benzemiyor dedim. hemen patates falan haşladık, pirinç lapası yaptık suluğuna pirincin suyunu koyduk, ilaçlar vs. o güne kadar sahibi olduğumuz kuşlarda ishal durumunda ne yapılırsa yaptık. ertesi gün tabi mesai var akşama kadar kuş gözümüzün önünde değildi. akşam bir geldim hayvan keyifsiz. sinirlerim bozuldu aldık kuşu kafesle gittik aynı yere. ya kardeşim bu kuş hasta. o da yavru olduğu için öyle duruyor dedi bir de avidiare muadili kaptırdı. ooooh her seferinde satışı da yapıyor ya bizim gibi kerizlere. biz de parayı siktir et kuş iyileşsin mantığıyla hababam ütülüyoruz gönüllü. velhasılı kelam biz kuşla 1 ay boyunca gece gündüz uğraştık. kardeşim şırıngalarla besledi, bir gün çok kötü oldu, kusuyor kafa yana düşüyor falan. kardeşim attı arabaya sakarya'ya bir veteriner kliniğine götürdü. veteriner bu kuşlar için yapılabilecek fazla bir müdahale yok diyerek bir probiyotik bir antibiyotik vererek çok ümit vermek istemiyorum %30 belki yaşar demiş. neyse biz yine elimizden geleni yapıyoruz bir gün toparlanıyor bir gün halsiz. sinirlerimiz artık keman yayı kıvamında. bu arada bize nasıl alışıyor, öyle cana yakın öyle tatlı ki. zamanla enerjisi yerine geliyor ama o kakayı bir türlü düzeltemiyoruz. üstelik bir de ara ara nefes alamıyor gibi dilini çıkartıp kafayı sallıyor yukarı yukarı. kardeşim de kuş boku uzmanı oldu diyebilirim. efendim pankreasta sorun olursa bok beyaz olurmuş da işte sağlıklısının dışı yeşil içi beyaz olurmuş da. bazen sadece yeşil kısmı gelirse beyaz kısmı böbrekler rahatsızsa sıvı atılırmış da bir sürü zamazingo. artık beynimiz pelte kıvamına geliyor sultan papağanı hastalıklarını araştırmaktan, forumları okumaktan.
    haziran ayı ayın 20si yanlış hatılamıyorsam yani evde 1 ayını dolduralı 3 gün olmuş sabah uyandım kafesten hemen bana cilveler yaptı elime alıp seveyim diye. kafasını kaşıtıyor, omuzuma oturuyor, kolyemle oynuyor falan. neşe içinde işe gittim. öğleden sonra eve yemeğe geldim yine oynadık tabi. işle ev arası 2 blok apartman var benim aklıma bir şey takıldı mı eve gelebiliyorum bu arada. o gün de iş arkadaşım benden harici belleğimi istedi. iki dakka alayım geleyim dedim. eve girer girmez tabi ilk iş kuşa bakmak oluyor. bir baktım yemlik üzerinde kalmış, kımıldayamıyor. sıcaktan mı yapıyor ne oldu buna diyorum. elime alıp dışarı çkarıyorum çırpınmaya başlıyor. ben başlıyorum bağırmaya allahım ne oluyor buna diye. ölüyor, bildiğin ölüyor lan. gece gündüz omzumdaki minik can çırpınıyor elimde. her şey 10 dk içinde oldu bitti son olarak nefes almak için çabalrken iki cıyk cıyk ses çıkardı ve ellerimde can verdi minik kuşum. ağlamaktan gözlerim teleskop balığı gibi oldu. gittim işyerimin önündeki bahçeye gömdüm ağlaya zırlaya. ettiğim bedduaların haddi hesabı yok. 1 ay ya sadece 1 ayda öyle bir bağ oluşmuştu ki aramızda. eve geldiğimde hemen benim omzuma çıkmak istiyordu. çıldıracak gibi oldum. nerdeyse 1 ay olacak hala düşündükçe boğazım düğüm düğüm oluyor. üstelik ne yaptıysak o şerefsizin yanına kar kaldı ya işte o çok gücüme gidiyor. allah kazandığını düşündüğü paraların hayrını göstermesin inşallah.
247 entry daha
hesabın var mı? giriş yap