8 entry daha
  • yazı spoiler içerebilir tabii ki...

    douglas sirk' ün melodram konusundaki ve biçimsel anlatıdaki bariz yeteneği ne yazık ki çok sonra farkedildi. 50' lerde yaptığ çoğu film, klişeler yokken, klişe ve kadınlar için ağlamaklı film kategorilerine konuldu. 70' li yıllarla beraber ise filmleri avrupa' da görücüye çıktı. filmlerinde görünenin altındaki zerafet ve duyguyla örülü hikaye içerisindeki mantık takdir edilmeye başlandı.

    su katılmamış melodramların yönetmeni douglas sirk her zaman belli bir hikayeyi dönemin dinamikleri içerisinde işledi. bu anlatım tekniği günümüzde bize çok tanıdık ve tüketilmiş gibi gelse de sirk' ün 20.yüzyıl ortası sinema türleri arasında hala tek başına ayakta duran filmler yaptığını inkar edemeyiz. bu fimler türünün en klasik ve güzel örnekleri. günümüzde ise tamamen yozlaştırılmış bir durumda. televizyonun da 50' lerden sonra bunda etkisi çok büyük.

    filme dönecek olursak, sirk' ün "her şey senin için' i"; klasik hikayesinin altını 50' lerin amerikası içerisindeki idealize edilmiş steril banliyö yaşamıyla dolduruyor. bu yaşamın karanlık yönlerini ve bastırılmış güvensizliğini kusursuz bir şekilde yansıtıyor. yani, kısaca insan doğasına ait gözlem yapıyor ve muazzam yönetmenliğiyle de sinema seyircisine gerçek sinemayı sunuyor. filmdeki biçimsel anlatı mükemmel olmakla birlikte, tamamen hikayeye ve sanata hizmet ediyor. tıpkı hitchcock filmlerinde olduğu gibi. ayrıca filmiin bir sahnesinde yapılan televizyon eleştirisi (banliyö kadınlarının her şeyi unutmak ve hayatı televizyonda yaşama dürtülerinin çıkışı) ve orada kullanılan kadraj, karakterin içerisinde bulunduğu yalnızlığı unutulmaz şekilde resmediyor. sirk' ün filmlerinde kullandığı objelerin hikaye içerisindeki dağılımı ve yarattığı sembolik anlatım bazen sinema perdesinin dışına taşıyor. bu da sinema büyüsü dediğimiz şey oluyor zaten. max ophüls' de de aynı etkiyi görmek mümkün.

    douglas sirk' ün written on the wind, imitation of life ve all that heaven allows gibi filmleriyle yarattığı etkiyi de gözlemlemek mümkün. pedro almodovar filmlerinin çoğunda sirk etkileri bariz şekilde görülüyor misal. rainer werner fassbinder' in kendinden genç ve yabancı bir adamla evlenen bir kadının aşağılanması ve önyargıların içerisinde düştüğü durumu ırkçılık meselesini de işin içine katarak anlattığı başyapıtı "angst essen seele auf"' da sirk ile benzer temalarda ilerler. zaten fassbinder de sirk' e hayrandır. todd haynes' de 2002 yapımı far from heaven' ı ile sirk' e saygı duruşunda bulunur. film all that heaven allows' un yeniden çevrimidir.

    douglas sirk sineması saf melodramların ve insan doğasıyla ilgili filmlerin hep en klişe tarafında durur gibi gözükür fakat gören gözler için onun filmleri her zaman ilham kaynağı olmaya devam edecektir. popüler kültürün yozlaştırıcı etkisi bu yapıtların değerini azaltmaz, aksine değerlerinin daha da iyi anlaşılmasını sağlar. sinemada yenilikçi anlatı da sadece klişelerden arınmakla yakalanamaz, gerektiğinde o klişeleri ustalıkla kullanmakla elde edilir diyor ve yazıyı; büyük bir yönetmenden büyük bir film diyerek sonlandırıyorum.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap