5 entry daha
  • oncelikle yazar hakkinda bir seyler soylemek istiyorum. cunku bir kitabi okuyacagimiz zaman, bir fikri inceleyecegimiz zaman, o kitabin/fikrin arkasinda yatanlari gormezden gelemeyiz ve de gelmemeliyiz. bu bize hakkinda dusunecegimiz kitap/fikir hakkinda isik tutucu bilgiler verecektir. kitabin yazari olan mezkur sahis ilk entryden de okuyabileceginiz uzere “sabikali” bir adam. nasil bir sabika mi? isgal ettigi topraklardaki dusunsel, fikri ve inanca dayali gorusleri kucumseyici bir bakis acisiyla yargilayacagi asikar. savastigi toplumun inanclarini ve fikirlerini kucumseyerek onlarin ne seviye “asagilik” olduklarini kesinlikle gostermek isteyecektir. cunku somurgecinin yaptigi sey budur. bu bir vicdani masturbasyondur. yikima ugratip somurdugu toplumun aslinda kemalden yani olgunluktan ne kadar uzak oldugunu fikirsel bir tabanda ispatlamaya calisir somurgeci entellektuel. bunun bir sonucu olarak da oryantalizm denen “bilim dali” dogmustur ornegin. somurgelestirilen toplum asagidir, bagnazdir, fikirsel kemalden uzaktir ve somurgeci ona aydinlanmayi getirecektir, ya da “kaybettigi isigi” ona tekrar bulduracaktir. tabi ki bu ortaya cikaracagi kaybolan isik da isine gelen ne ise o olacaktir dogal olarak. bu yuzden daha kitabi ve bu kitapta gecenleri elestirmeden once boyle bir adamin yapmaya calistigi analizin gerceklikten, objektiflikten ve ise yararliktan ne kadar uzak oldugunu gormenizi rica ediyorum. emperyalist somurgecilerin ucuncu dunya ulkeleri uzerinde oryantalist fetislerini surdurmelerinden nefret ediyorum. bu nefretim de sebepsiz degil.

    gelelim ilk entry’yigiren arkadasin yaptigi “islami dusunce analizi”ne (!)

    “%0 mutezile: akılcılar. felsefe islamın temelidir.”

    mutezile’nin artik varolmadigini sanmak cehaletten baska bir sey degildir. kelam ilmine dair bir iki kitap okumus olanlar bilecektir ki sia itikadi mutezili temellidir. nasil ki ehl-i sunnet itikadi esari temelli oluyorsa. yani mutezile %0 falan degil, bu bastan hatali bi tespit. bunun yani sira mutezile de dahil olmak uzere hicbir islam mezhebinde felsefe islamin temeli degildir. butun islam tarihi kitaplarinda ve butun mezhepler tarihi kitaplarinda musluman filozoflar bir yana koyulur, kelamcilar baska bir yana koyulur. kelam felsefenin bir kolu baglaminda degerlendirilebilir. kelam’da onkosullu kabuller vardir, uzerine tartisilma geregi dahi duyulmayan. ornegin allahin varligi ve birligi butun kelamcilarin ortak noktasidir, zaten bu noktada ayrisan kisi de kelamci olmaktan cikar. yani bir muslumanin felsefe ile istigal etmesiyle bir muslumanin kelam ile istigal etmesi benzer olsa da farkli meselelerdir. bu acidan bakildiginda cok zeki arkadasimizin yaptigi “felsefe yok” yorumlari da komik kacmaktan oteye gecmiyor. kendisini ibn tufeyl, ibn sina, suhreverdi ve daha nice islam filozoflarini okumaya davet ediyorum. bu filozoflarin kelamcilardan farkli bir statude oldugunu gorebilecek basirette olup olmamasi benim meselem degil. ama durum bahsettigim gibidir.

    “%25 maturidi: hanefi mezhebi. felsefe yok. türkiyedeki tarikatlar ve cemaatler, dolayısıyla türk halkı. pakistan vs.
    %40 eşari: şafi ve maliki mezhebleri ile bir kısım hanbeliler. felsefe yok. en kalabalık grup.
    %5 selefi: hanbeli mezhebi. felsefe haram. suudlar, ışid, el nusra, taliban, müslüman kardeşler, mursi.”

    fikhi bir mezheb olan hanbelilerin hicbiri selefi degildir. sizin hanbeli sandiginiz ve kendilerini hanbeli olarak tanitan bu kisiler selefidir. selefi olduklarini reddederek kendilerini ahmet bin hanbel’e ve ıbn teymiyye’ye nispet etmeye calisarak ehl-i sunnet’ten kopmamaya ve dolayisiyla marjinallesmemeye calismaktadirlar, fakat bu selefilerin hem itikadi hem de fikhi mevkilerini ahmet bin hanbel ve ıbn teymiyye ile kiyasladigimiz zaman aslinda temel acidan ne kadar uzak olduklarini gorebiliriz. en basitinden, selefiler tasavvufu sirk olarak gorurken ahmet bin hanbel de ibn teymiyye de ehl-i tariktirler. yani selefiler hanbelidir denmez. hanbeliler hanbelidir ve itikadi olarak da esaridir. selefiler ise itikadi olarak da fikhi olarak da ayri bir kategori teskil ederler. belki hariciyye mezhebine benzetilebilirler fikhi konularda, fakat bu sekilde yapilacak yorumlamalar da spekulatif ve anakronik kalacaktirlar. yani selefiyye’yi basli basina ayri bir kategoride tutmak en sihhatlisidir.

    "%15 şiiler: caferi, zeydi vs. felsefe yok."

    sia’nin kelam baglaminda mutezili oldugundan bahsetmistim. et-tekraru ahsen, velev kane yuz seksen.

    "%15 geriye kalan felsefe serbest akımlar: sekülerler, aleviler, nusayriler, akılcılar, modernler, sovyet müslümanları*, kuran müslümanları, balkanlardaki avrupa müslümanları ve şiiliğin ismaililik kolu."

    sekulerleri ayri bir mezheb yapmak, onlari da kafasinda bi yerlere oturtamadigi karmakarisik bi grup akimla birlikte anmak nasil bir cehaletin urunudur onu da bilemiyorum. ve butun bunlara da “felsefe serbest akimlar” demek. helal olsun kardesim. galiba tespit sicmak diye buna diyorlar.

    simdi gelelim ozet uzerinden kitabin elestirisini yapmaya. boyle igrenc bir yazarin kitabini okuyarak vaktimi cope atmak istemedigim icin ozeti uzerinden degerlendirmemi yapacagim. dusunenler icin kafi gelecegine inaniyorum.

    rahman ve rahim olan allah’in adiyla

    --- spoiler ---
    aklı mühürlemenin iki temel yolu var:

    1- aklın hakikati bulabilme kabiliyetini reddetmek ya da bu kabiliyetini sınırlı kabul etmek
    2- hakikatleri bilinemez olarak görmek.
    --- spoiler ---

    birincisi aklin hakikatleri bulabilmede kabiliyetini reddetmek hicbir kelam ekolu icin gecerli degildir. eger boyle bir durum gecerli olsaydi kelam ilmi diye bir sey ortaya cikmamis olurdu. kelam, islam ilkelerinin ve hakikate dair her turlu meselenin islamin ve aklin isiginda incelenmesi yolculugudur. yani butun kelami mezhebler temelde hem akilci hem de kurancidir. mesele akilciliklarinin nakilcilikleriyle olan orantilarindaki farkliliktan dogmaktadir. bu akilcilik ve nakilcilik baglaminda mezhebler iki ana basliga bolunur: 1– ehl-i rey (yani akilcilar) 2- ehl-i hadis (yani nakilciler). ilk kelami mezheb, yani kelam ilminin kurucusu olan mezheb muteziledir. mutezile mezhebi islam tarihinin ilk doneminde asiri akilciligi nedeniyle bircok ehl-i hadis alimi tarafindan elestirilmistir. mutezilenin akilciligi bir yerden sonra “kendi akillarini da kullanamayacaklari” bir hale gelmistir! “kuran mahluk mudur?” sorusuna “evet mahluktur” demeyenleri idam ettiren, onlara iskence cektiren bir “akilcilik” goruyoruz tarihte. buna akilcilik degil de “akil bagnazciligi” demek daha dogru olur sanirim. bu akil bagnazciligina bir tepki olarak da esari ekolu kurulur. hadislerin cogunu da itikadi meselelerde ele alinan birer kaynak olarak kabul eden bu mezheb de salt bir ehl-i hadislikte olmasa dahi mutezileye gore ehl-i hadis kalmaktadir. istidlal ve tefekkur yoluyla meselelere aciklik getirmeye calisan esari mezhebi, akli bir koseye atmistir demek, zircahilliktir. mutezilenin akil bagnazliginin yani sira esarilikte daha makul bir akilcilik islenmistir diyebiliriz. islam tarihinin ilerleyen donemlerinde ise bir ehl-i rey fakihi olan imam-i azam ebu hanife’nin itikadi dusuncesini sistematize eden ebu mansur el-maturidi, maturidilik ekolunu kurarak esariyye ile mutezile arasinda bir yol tutmustur. maturidi mezhebi ehl-i reyín bir mezhebidir fakat mutezile gibi akil bagnazi bir mezheb de degildir. bu sebeple gunumuzde itikadi mezhebler arasinda tarihsel olarak cok sonralarda ortaya cikmasina ragmen buyuk bir yayilim gostermistir. sahsima gore de kelam ilmi uzerine yazilmis en olgun eserler maturidi ekolune mensup olanlar tarafindan yazilmistirlar.

    --- spoiler ---
    yani diğer bir deyişle "akıl zaten bilemez" ya da "ortada zaten bilinmesi gereken bir şey yok" tavrı. eşari ekolünde bu iki tavır da mevcuttu. tanrı ile onun yarattığı akıl arasından otorite seçme sorunsalı ise bu tavrın temelinde yatan gerçekti.
    ...
    bugün bu soruyu islamda bir problem haline getiren şey "eşari düşüncedir". eşari düşünce 9-12 yüzyıllar arasında gelişmiş ve sonrasında islam dünyasına hakim olmuştur. eşari düşüncenin nedensellik denen mefhumu inkar etmesi, bugünün kısmen arap kültürü temelli sünni ortodoks islamını yaratmıştır. işte bu yüzden lübnan asıllı amerikan aydını fouad ajami'nin "islam dünyasında nereye gidersem gideyim hep aynı problemi görüyorum: sebep ve sonuç, sebep ve sonuç..." tespitine gelmiştir islam dünyası. fazlur rahman'ın "kendini felsefeden mahrum bırakan toplumlar aslında yeni fikirlerden mahrum bırakmışlardır ve bu da aydınlanmanın intiharı anlamına gelir" sözü ile papa'nın 2006 yılında söylediği "yunanlıların hediyesi olan "aklın" kaybedilmesi nam-ı diğer "dehelenizasyon" modern çağda batının en büyük problemlerinden biridir." sözü ile paralellik gösterir. islamın dehelenizasyonu* ise daha az bilinir çünkü bu süreç çok etkili ve direkt bir süreç olarak 9-12 yüzyıllar arası yaşanmış ve bitmiştir. ürdün kralı hüseyin'in dediği gibi: "islam bu dehelenizasyon sürecinden sonra yanlış yola sapmıştır." bu kitap "islamın başına bunlar nasıl geldi?" sorusunu değil "neden böyle oldu?" sorusunun cevaplarını anlatmaya uğraşacaktır. ve "neler yanlış yapıldı?" sorusundan çok "niçin böyle kötü sonuçlandı?" sorusuna cevap vermeye çalışacaktır.
    --- spoiler ---

    selefiyyenin dogusunu esariyye olarak tespit etmek en basit haliyle ahmakliktir. 9.-12. yuzyillar arasinda mutezili dusuncenin marjinallesmesi dogal bir surectir ve islam alemi icin de faydali olmustur. cunku mevcut durumda mutezile muslumanlara zulmeden bir konumda idi. bu da kendi sonunu getirmis oldu. ayrica kendisinden alinti yapilan fazlur rahman da modernist bir islam dusunuru olmasinin yani sira bal gibi maturididir. demek ki islam milletinin dusunsel kitliga girisinin nedenini esariyye ya da maturidiyye uzerinden okumaya calismak anlamsiz biz debelenmeden baska bir sey olmayacaktir.

    --- spoiler ---
    1. kısım; islamın yunan felsefesini keşfetmesi

    islamda akılcılığın kökenini bilmeden aklın mühürlendiği teşhisini yapamayız. kabe'de her kabileye ait 360 farklı putun olduğu çok tanrılı putperest (cahiliye dönemi denen) dönemde yunan felsefesinin arab yarımadasına girdiğine dair elimizde hiç bir delil yok. islam ilk yüz yılında çin sınırından ispanya'ya kadar bir alana yayıldı. özellikle bizanstan ve sasanilerden alınan yerlerde ciddi bir entelektüel birikim, çalışma mevcuttu. sasanilerdeki hocaların çoğu da bizanstan gelmeydi ve avrupa'da kaybolan yunan felsefesi burada üzerinde harıl harıl çalışılan bir şeydi. arapların bu bölgede islamı yayma çabaları onların da felsefe yoluyla ve bilimsel ahlakla islamı aklama ve akıl yoluyla felsefeyle uğraşan hıristiyanlara ve zerdüştlere kabul ettirme ihtiyaçlarının oluşmasına neden oldu. ve araplar, müslümanlar yunan felsefesi ile suriye, ırak ve iran'da tanışmış oldular. bu sırada o bölgede yüzyılların birikimi ile halen uğraş olan ve eğitimi verilen tıp, matematik, doğa bilimleri, kimya ve astroloji ile de ilgilenmeye başladılar. bu süreç 8. yüzyılda islamda inanılmaz bir akılcı çağın başlamasına neden oldu. mutezile mezhebi doğdu, müslüman filozoflar dünyaya geldi. elbette bunlara tepki olarak gelenekçi gruplar da oluştu: eşariler ve hanbeliler gibi.
    --- spoiler ---

    su son iki cumleye kadar her sey dogru da esariler ve hanbeliler nedir arkadas? nasil bi cahillige sahipsin sen gozunu sevdigim. bu kitabi yazan mi bu kadar cahil yoksa ozetleyen mi anlamis degilim. mutezile mezhebiyle olusan reaksiyonlar nedendir, kimler hangi konularda reaksiyon gostermistir, ilm meclislerinde donen meseleler nelerdir bunlara deginmeden, mutezileyi kutsayici bir tavirla yaklasmak ona tepkili olan herkesi de kotulemeye calismak bunu da komikce yapmak nasil bir kafadir anlamis degilim. gercekten biraz daha tahammul edemezsem uzerine elestirmeyi birakacagim. simdilik devam ediyorum.

    --- spoiler ---
    bu dönemin ilk tartışması kader ve kaza konusundaki "kaderiyye vs. cebriyye" tartışmasıdır. bu tartışmaya göre akılcı muteziler kaderiyye tarafındadır ve her insanın kendi hür iradesi ile kararlar aldığını ve bu kararlara allahın müdahil olmadığını söylemişlerdir; diğerleri de ebu hureyre'den gelen "kadınlar doğum yapmadan önce kadının karnındaki fetüs'ün yanına iki melek gider ve yaşamı boyunca hak yolu mu yoksa sapkınlığı mı seçeceğini bir deftere yazarlar, fetüs doğunca defterdeki gibi yaşar ve ölür" hadisi gibi kaynakları göstererek "hayır her hareketimizin sorumlusu ve yaptırıcısı allahtır, allah bize ister iyiyi ister kötüyü yaptırır, sonunda da ister cennete ister cehenneme gönderir." diyerek cevap vermişlerdir. bu dönemde emevi halifeleri cebriyye tarafını savunmuştur çünkü cebriyye'nin "her hareketimizi allah yaptırır" görüşü onların zulmüne meşruluk kazandırmaktadır. misal birilerini öldürttüğü vakit "bunları bana allah yaptırdı" diyerek işin içinden sıyrılabilmektedirler. mutezilenin kurucusu vasıl bin ata'nın talebesi hasan el basri gibiler ise bu duruma karşı çıkmış
    --- spoiler ---

    bu kadar cehalet gercekten canimi sikiyor. anakronik bir trajikomik manzara resmen. sadece vikipedi’den su alintiyi yapiyorum. yorum yaparak cildirmak istemiyorum:

    “büyük günâh işleyen kimsenin iman ile küfür arası bir mertebede olduğunu söyleyerek ehl-i sünnet âlimlerinden hasan-ı basrî'nin (ö. 110/728) dersini terk eden vâsıl bin atâ (ö. 131/748) ile ona uyanların oluşturduğu mezhep...”

    kardes, soyledigin gibi emeviler cebriyyecidir ve donemin alimleri onlara karsi cikmistir. ama onlara karsi cikanlar sadece mutezili alimler degildir bu bir. ikincisi, vasil bin ata, hasan-i basri’nin ogrencisidir. eger kitap boyle ters yaziyorsa birakayim yazmayi diye kitaba baktim da, yok kitabin yazari da bu kadar cahil degil, sikinti entry’nin yazarinda. neyse devam edelim.

    --- spoiler ---
    ve "insanların kötü hareketlerinin kaynağı allah olamaz" demişlerdir. 750 yılında gelen abbasi hanedanı emevilerin tümünü temizler ve mutezileye destek olur. abbasiler bu dönem ulema takımı üzerinde otorite kurma çabası içindedirler. abbasilerin 7. halifesi memun tahta oturunca şii mezhebine ve mutezilere daha fazla yakınlaşır, kendisi felsefe tarafından adeta büyülenmiştir.
    --- spoiler ---

    memun yaptigi zulumlerden de hic bahsetmemis nedense. tabi, mutezilenin adi kirlenmesin diye. durun ben anlatayim onu. yine vikipediden:

    833'ün başlarında ise, memun tüm halka mutezileyi benimsetme kararı aldı. o sırada bizans'a karşı düzenlediği bir sefer nedeniyle tarsus'ta olduğundan, bu görevi bağdat'ta bulunan komutanı ishak bin ibrahim'e devretti. ibrahim önce kadıları, ardından da geleneksel hadis bilginlerini toplayarak onları mutezileyi kabule zorladı. ama, halifenin tehditlerle susturabileceğini umduğu hadis bilginleri çok geçmeden başkaldırdılar. bazıları kuran'ın “yaratılmış” olduğunu söylemekten inatla kaçındı. bu direnişin başını hanbelilik mezhebinin kurucusu ahmed ibn hanbel çekiyordu. zincire vurularak yargılanmak üzere halifeye götürülen ahmed ibn hanbel, memun'un tarsus'taki ani ölümünden (833) sonra geçici olarak serbest bırakıldı.

    --- spoiler ---
    ikinci önemli tartışma akıl vs. nakil tartışmasıdır.
    islamda tam anlamıyla kemale ermiş ilk inanç ekolünü muteziler kurmuştur. eşarilik ise ikinci ekoldür. zaten hasan el eşarı 40 yıl boyunca mutezilik yapmış ve sonunda kendi ekolünü kurmaya karar vermiştir. bu iki ekol arasında başlayan tartışmalara da kelam ilmi denilmiştir. kelam ilmi aklın dindeki konumu, ahlakın akıl ile belirlenip belirlenemeyeceği, özgür iradenin gerekliliği, iyiliğin ve adaletin akıl yoluyla mı yoksa tanrının iradesi ile mi belirlendiği gibi tartışmaların yapıldığı ilim dalıdır.
    --- spoiler ---

    evet buraya kadarmis, gercekten daha fazla tahammul edemeyecegim maalesef. su son cumledeki bahis kelamdaki bir tartisma falan degildir. merak eden varsa gunumuzde bircok kelam eserinin turkce tercumesi bulunmakta acip bakabilirler boyle bir tartisma var mi diye. bu tur bir tartisma salt felsefi bir tartismadir. kelam icerisinde bunun cevabinin tanriyi bulmak ve sonrasinda onun ogretilerini kabul etmek seklinde olacagi barizdir. bu mutezilede de boyledir, maturidide de, esaride de. hatta aristo bile boyle dusunur. tanridan geldigine ikna olunan bilginin tekrar sorgulanmasinin mantiksiz oldugundan bahseder.

    arkadaslar ozetle soyleyebilirim ki bu kitabi yazan kisi cahildir. okumaniza degmez, size manipulatif bilgiler disinda bir sey katmaz. gidip islam tarihi, mezhepler tarihi ya da kelam alimlerinin birincil metinlerini okumaniz size daha cok sey katacaktir, daha cok bilginiz olacaktir, daha kolay elestirebilir ve tartisabilirsiniz, daha kolay ogrenebilirsiniz. aklinizi boyle fikir tuccarlarina kiralatmayin lutfen. birincil metinler ulasilabilir durumda, akliniz da yerindeyse gidin ve birincil metinleri okuyun, birincil metin uzerinden yargilayin ve birincil metinler uzerinden konusup tartisin. birilerinin manipulatif bilgileriyle zihninizi corba yapmayin.

    musluman zihinler gunumuzde kabiz olabilirler, ki maalesef oyleler, veya selfiyye gibi hilkat garibeleri turemis olabilir. ama bunun nedenini muslumanlar kendileri dusunerek kendileri cozmelidirler. bunu cozebilecek olan kisi somurgeci emperyalist bir oryantalist asla olamaz. o ancak bizi kandirmaya ve daha kotu duruma dusurmeye ugrasacaktir bunu unutmayalim. kendimize gelelim. daha cok okuyalim. zihinlerimizi serbest birakalim.

    son olarak ilk entry’nin sonundaki edite laf etmeden gidemeyecegim. imam maturidi’ye yarim akilli diyen kara cahil acaba tek bir satir bile okumus mudur ebu mansur el-maturidi’den cok merak ettim! benim tahminim ne mi? bence tek satir bile okumamistir. okumayanlarin sesinin cok cikmasindan ise nefret ederim. lutfen cahillerin alim taklidi yapmalari sizi kandirmasin.

    gununuz aydin, ocaginiz sen olsun.

    baki selam ile...
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap