145 entry daha
  • -spoiler içerir-

    - film hakkında biraz ön okuma yaptım ve öyle izledim. giriş sahnesinde o club’ın flaşör ışıkları ile hızlıca içine girdim. müzik de güzeldi, ortam davetkardı. victoria barmene yaptığı küçük flört denemesinde duygusal olarak da yanına çekti beni. insana dair gerçekçi minik mizansenler beni hemen yakalar, yakaladı yine.
    - tuvalet sırasına girmediği için azar yedi alman ablalardan. sonra inanır mısınız sen o kadar dans et, üzerine iç, tuvalete gireme ve iki saat yirmi dakika boyunca böyle bir koşturmacanın içinde ol ve tek bir anında hala tuvalete girmemiş ol, o idrar torbası patlar. filmle ilgili kaşıyan şeylerden biri buydu.
    - o club çıkışı, oradaki erasmusvari diyaloglar, berlin’in sadece berlin sokaklarında yaşanabileceğini iddia eden çetemiz ve oluşan gerçekçi ortam artık inandırıcılık duvarımı yıkmış, filmin temposuna beni hooop diye alıvermişti.
    - ara ara “vay anasını kesmedik hala, trick falan da yok bildiğin yürüyor gidiyor kamera helal olsun” yabancılaşmaları, bunu kesin şuna anlatmalıyım iç sesleri eşlik etse de devam etti film.
    - çatıda hapse girip çıkma konusu açıldığında bile böyle bir filme evrileceğini anlamamıştım saf saf. hatta düşünüyordum artık trend bu galiba, geçmişte kalan bir travma, onunla yüzleşen insanlar, bu yüzleşmenin değiştirdiği öykü ve çözülme. önümüzdeki yaşayacağım 40-50 yılda bu formülde filmler izleyeceğim sanıyordum. öyle değilmiş bu, valla değilmiş.
    - kızın piyano çaldığı kafe sahnesi, müzik, kızın geçmişteki başarısızlığını anlatışı, adamla bir türlü bir tık öteye gidemeyip askıda kalma halleri yine filmin duygusal ve dramaturjik haritasının belirgin köşe taşlarını yerine koyuyordu. sonne, victoria’nın piyano çalmasının ardından “hayatım boyunca böyle bir şey duymadım” minvalinde bir şey derken içimden “ben de” diyebildim. o an orada olan o deneyime bizi de ortak etmesi, aynısını bize de yaşatması ıssız adam’da taş plaktan çalan “anlamazdın anlamazdın” sahnesinin çooook ötesinde bir sahiciliğe taşıdı beni. ve biz hala kesmedik, hiç de kesmeyecektik artık ikna olmuştum buna
    - olaylar gelişip o kapalı otoparkta kızın rehin olma ihtimali doğduğunda artık, teknik, dramaturji, senaryo yapısı vs hiçbir şey kalmamıştı elimde. tek cümlem “allahım bu insanlara bişey olmasın noooolur” kıvamına gelmiştim. aldın yönetmen beni eline, buyur dedim, teslim ettim kendimi. son sahneye kadar devam etti bu teslimiyet. çocuk sahibi olmamdandır sanıyorum o bebeğin orada öylece dururken bunların onu çıkış için kullanmalarını görünce “orrrospu çocukları bırakın lan minicik bebeği” dedim. dedim valla şimdi şaşırıyorum ama izlerken dedim.
    - ezcümle bu yolculuğu yaşattı. bu yolculuğa benzer yolculukları da insanlara yaşatıyor ki bunca beğeni, bunca eleştiri topladı. ayakta alkışlıyorum tüm ekibi. film biter bitmez ekran karardığında jenerikte ilk olarak kameramanın ismini yazmalarını da minik bir tebessümle aldım. sevdim bu saygı duruşunu.
    - şuraya da nasıl çekildiğiyle ilgili denk gelmiş birinin koyduğu kamera arkasını da ekleyeyim de bir katkım olsun..
    https://youtu.be/c_vjtxzybci
    -spoiler içerir-
199 entry daha
hesabın var mı? giriş yap