4643 entry daha
  • sabahtır bekliyorum. allah'tan, psikiyatri polikliniklerinin koridorlarında nasıl beklenmesi konusunda tecrübeliyim. elleri kelepçeli getirilen adli vak'alarla göz göze gelme, başını-elini-kolunu sağa sola sallayan ve yakınının tedirgin gözlerle izlediği hastalarla ilgilenme ve yüzünde amansız bir umutsuzlukla bekleyen kronik depresiflerden uzak dur. sadece otur ve başka şeylerle ilgilen. ben de tedarikliyim, nereden elime geçtiğini bilmediğim kahverengi tükenmez kalemimle küçük not defterime notlar alıyorum. yazacaklarım var, diyeceklerim var.

    ama kağıt üzerinde birbirini tamamlamayan sözcüklerden başka bir şey oluşmuyor. beklemek sıkıyor, beklemek ömrümü törpülüyor. çevreme bakıyorum. insanlar huzursuz, hastane koridorları soğuk, çalışanların hepsi asık suratlı. biliyorum ama birazdan mutlaka bir şeyler olacak. böyle devam etmeyecek.

    sıra numaraları yanmaya başlayınca ufak ufak hareketleniyor ortalık. önce kenardaki bir teyze koşturuyor, ardından bir amca oğlunu içeri sokmaya çalışıyor. bir dakika geçmeden iki kadın jandarma astsubay elindeki kelepçeyi montuyla kapatmış gençten bir kızı sürüklüyor. kız sürekli bağırıyor, "bırakın amına koyduklarım" diyor, "çözün ellerimi kahpeler" diyor, ağzını kapatmaya çalışan astsubaylardan birinin elini ısırıyor. arkalarında silahlı bir kaç er sırıtıyor bu duruma. ayıplayan bakışlar, kınayan sözcükler, meraklı sorular duyuluyor etraftan.

    ister istemez kıza daha bir dikkatle bakıyorum. dal gibi incecik kalmış. yüzü, hatları, kaşları, dudakları çizgi gibi. tüm vücudu titriyor. soğuktan değil ama fark ediyorum. eroin olmalı, bu zayıflığın başka sebebi olamaz. bakışlarımı tekrar not defterime çevirirken bir ses duyuyorum.

    "iyi bir renk seçimi değil!" diyor biri. dönüyorum, ne ara yanıma oturduğunu anlayamadığım bir kadın gülümsüyor. bu bölümde olmaması gerektiği kadar canlı gözleriyle yüzüme bakıyor.

    "anlamadım?"
    "kaleminiz diyorum, rengi iyi bir seçim olmamış."

    gözüm defterin arasından görünen kalemime kayıyor. kadın haklı gibi ama ben fazla uzatmak istemiyorum. "evet" gibisinden başımı sallayıp, gözlerimi poliklinik kapısında gülüşmekte olan askerlere çeviriyorum. kadın tekrar konuşuyor.

    "insanları anlayamıyorum biliyor musunuz? uyuşturucu kullandığını öğrendikleri insanları aşağılama ve yargılama hakkını nereden buluyorlar?"
    "bilmem, ama benim öyle bir amacım yok."
    "farkındayım, siz daha kestirme bir yol bulmuşsunuz. kale almıyorsunuz."

    kadının yüzüne bakıyorum. böylesine net bir tespit karşısında alkışlamak istiyorum onu. ama nedense sinirleniyorum, gözlerimin içinden anlıyor.

    "kızmayın," diyor.
    "kızmıyorum, şaşırdım sadece."
    "burada bulunduğunuza göre siz de bu toplumun ötekileştirdiği insanlardansınız."
    "nasıl? anlayamadım."
    "herkes söz birliği etmişcesine, kendi sıradanlıklarının dışında olduğunu fark ettiği insanları değiştirmek için ilginç bir mekanizma kullanıyor."
    "nasıl bir mekanizma?"
    "farz edelim ki birey her şeyi biliyor ve hayatın kısa ve güzel yaşanması gerektiğini düşünüyor. bunun içinde eroin kullanıyor. ama onu bırakmıyorlar, bunu kendi başarısızlıklarının bir simgesi olarak görüyorlar. oysa birey sadece onların kendisine önerdiklerini reddediyor."

    kadına daha bir dikkatli bakıyorum. yer üniversite hastanesi, sosyal deney falan mı diye içimden geçiriyorum. sonra şaşkın bir şekilde, "bunu uyuşturucu kullanmadan da yapabilir." diyorum.

    "ben kullanarak yaptığını söylemedim, sadece örnek verdim. insanların onları seçmemizi istemelerini, hayatı seçmemizi istemelerini anlayamıyorum. ben de banka kredisi çekmeyeyim, buzdolabım olmasın, araba kullanmayayım, koltuğa oturup saçma salak televizyon programlarını izlemeyeyim, olmaz mı diyorum sadece."
    "iyi de işte tüm bunları uyuşturucu kullanmadan da yapabilirsiniz."
    "anlamıyorsunuz, çürüyüp gitmeliyim. yetiştireceğim salak veletlere rezil olacak şekilde altıma etmeyi tercih etmeyeceğim. onların hayatını seçmeyeceğim. kardeşime seçtirmeyeceğim. biz yaşamayı seçmemeyi seçiyoruz."

    kadına tam cevap vereceğim anda kadın astsubaylar biraz önceki kızı dışarı çıkarıyorlar. kız daha bir gür bağırıyor, "çözün ellerimi lan! çözün ellerimi!" diyor, sonra aniden susuyor. ne ara yanımdan kalktığını anlamadığım kadına dönüyor.

    "beni ihbar etmeyecektin abla" diyor, "beni öldürecektin, ihbar etmeyecektin" diye bağırıyor. kadın astsubaylar sürüklüyor kızı, askerler kadının yaklaşmasına izin vermiyor. kızın kollarında astsubaylar, arkasında askerler, peşlerinde çaresiz bir abla yürüyüp gidiyor.

    koridor "çözün ellerimi" haykırışıyla yıkılıyor.

    edit: hazır söz psikiyatri ve ruhsal sıkıntılardan açılmışken şunu okumanızı rica ediyorum. (bkz: akil hastasi yakinlarina tavsiyeler)
6530 entry daha
hesabın var mı? giriş yap