501 entry daha
  • son zamanlarda gerek arkadaş ortamında bile bu diziyi neden bu kadar övüyorsunuz sorusunu sıkça duyar oldum. burada da olayın ekşici abartması olduğuna dair bir çok fikir var. doğrudur. belki bir kesim gerçekten popülerliğinden ötürü abartıyor olabilir. beni rahatsız eden kitle onlar veya eleştirenler değil. asıl sıkıntım hayal gücüne ket vurmuş olanlar. kendilerine kızamıyorum. hatta bazen üzülüyorum çünkü olaylara öyle dar bir açıdan yaklaşıyorlar ki hayattan nasıl zevk alabildiklerini tahmin etmekte güçlük çekiyorum. yüzüklerin efendisi okurken hiç frodo'nun yerine kendilerini koyamamışlar veya shire'da yaşamak istememişler. odaklandıkları nokta frodo'nun kıllı ayakları ve yüzüğü neden kartallarla gidip dağa atmadığı gibi salak saçma konular. haliyle burada da yine konunun en farazi kısımlarına takılıp kalıyor ve hiç bir zevk alamıyorlar.

    bu diziyi anlayabilmek için öncelikle bilimkurgu türünü anlamak gerekir. einstein daha kısa pantolonla gezerken zamanın içinde ileri geri gidilebilen yeni bir boyut olduğu fikrini h.g. wells ortaya atmıştır ki kendisi ne fizik profesörü ne de bilim adamıdır. kendisi bir bilimkurgu yazarıdır. o nedenle bilimkurgu yazmak ve okuduğunu anlamak zordur. ilk bilimkurgu eseri olarak kabul edilen mary shelley'in frankenstein'i bile temelde yaratılanın durumu üzerinden varoluşu sorgular. bugün dört bir yanımızı saran teknolojiden hiperoptik vasküler dondurucu gibi osuruktan teknolojiler uydurmak kolaydır. shelley ise kadının değerinin üç kuruş olduğu bir dönemde yeni bir keşif olan elektrikten bir canlı yaratabilmeyi hayal etmiştir. size şaka gibi gelebilir fakat kalp defibrilatörü bile bu kitaptan esinlenilerek gerçeğe dönüştürülmüştür.

    şu haliyle oldukça uzun olan bu entry meraklısı dışında kimse tarafından okunmayacağı için bilimkurgudan gerçeğe dönüşen olayları konuyu dağıtmamak adına başka bir başlığa saklıyorum. temelde bu dizinin odağa aldığı konu bilimkurgu tarihinin mihenk taşıdır. sonrasında bir çok eser verilmiş fakat varoluş konusu hiç bir zaman popülerliğini yitirmemiştir. asimov gibi bazı yazarlar ise çıtayı öyle bir yere çekmişlerdir ki bugün bile fikirlerinin üzerine taş konulamamıştır. westworld en azından bu eserler özümsenerek yazıldığı için asimov eserlerinin yanından bile geçse benim için kafidir.

    mesela bu dizinin neresi derin sorusuna hamurunda nolan veya crichton'dan önce asimov var yanıtını veriyorsun. işte üç robot yasası değil mi? sanki bir tek siz biliyorsunuz bilmişliği yapıyor. yasaların da çok saçma olduğunu ve kolayca delinebileceğini iddia ediyor. bilmediği şey ise o yasaları zaten ilk delen kişinin kendi yaratıcısı olan asimov olduğu. son haline gelene kadar on yıl harcadığını, bilimkurgu kulüplerinde onlarca çağdaşı yazarla konuyu tartıştığını hiç bilmiyor. bu adam bir kimya doktorası yaptığını, sayısız makale yazdığını ve döneminin en saygı duyulan bilim adamlarından birisi olduğunu da. sosyoloji ve psikoloji alanlarında da çokça çalışması ve konu dışı patentli bir çok icadı var. kuralları oturup iki dakikada götünden sallamamış. işin kurgusundan daha çok bilim tarafını ele almış. hemde öyle bir üstün öngörü ile ele almış ki henüz uzay çalışmaları yokken adam bugün hala gerçekliği tartışılan uzay madenciliğini eserlerinde en ince detayına kadar yazmış. o nedenle buraya birazda bu arkadaşların anlamadığı kısımlara dair bir şeyler karalama ihtiyacı duydum.

    öncelikle nedir bu üç robot yasası onu anlatayım. asimov yazarlığa tam zamanlı vakit ayırmadan önce haftalık/aylık dergilerde ufak bilim kurgu hikayeleri yazan ve yazarlığı hobi olarak yapan bir insandı. bilimkurgu o yıllarda popülerliğini arttırmakta olan bir türdü ve okurlar ayakları yere basan hikayeleri daha çok tercih ediyordu. o nedenle asimov bir akademisyen olmanın da avantajını kullanarak teoride gerçekleştirilebilecek konuların üzerine eğilmeye başladı. bu süreçte sık sık robotlar ve yapay zeka üzerine odaklandı. hikayelerinde sosyolojik konuları girift yüzeylere sermeyi sevdiğinden ötürü robotlar ve insanlar arasındaki yapıyı bir temele oturtması gerekiyordu. bunu da sadece varoluş eksenine sıkıştırmayarak zamanla koca evrenler yaratabileceği şekillere soktu. arkadaşlarıyla yazdıklarının kritiğini yaparken sürekli robot yasaları üzerine tartıştı. bu yasalar zamanla öyle bir hal aldı ki artık kim robotlar üzerine bir şey yazacak olsa aklına asimov ve robot yasaları gelmeye başladı. bazıları bu kuralları değiştirerek kullandı bazıları ise asimov ne yapıyorsa takip etti. sonunda ortaya şöyle üç yasa çıktı.

    üç robot yasası başlığından allahkahrbela nickli yazarın entrysi en uygun açıklamayla birlikte zeroth kuralını da içerdiği için aynen aktarıyorum.

    1- bir robot bir insana zarar veremez, ya da hareketsiz kalarak bir insanın zarar görmesine neden olamaz.
    2- bir robot, insanların verdiği emirlere uymak zorundadır. ancak bu emirler birinci kuralla çeliştiği zaman durum değişir.
    3- bir robot, birinci ve ikinci kuralla çelişmediği sürece varlığını korumak zorundadır.

    robot and empire adlı eserinde yıllar sonra bu kurallara bir yenisini daha eklemiştir asimov. zero kuralı dediği madde şudur:
    0- bir robot insanlığa zarar veremez ya da etkisiz kalarak insanlığın zarar görmesine olanak tanıyamaz.

    bundan da şu sonuç çıkar. bir robot insanlığa zarar gelmesini önlemek için bir tek insana zarar verebilir.

    bu yasalara göre diziyi eleştiren yazarlar tıpkı evrim teorisinin darwin'den bu yana değişmediğini zanneden insanlara benziyorlar. mesela dizinin ilk bölümündeki sinek olayını bu kurallara göre ele aldığımızda yazarlar kuralın sadece insanları kapsadığını ve diğer canlılara zarar verebileceklerini iddia ediyorlar. ayrıca "insan" tanımını değiştirerek çok rahat bir şekilde bütün kuralların altüst edilebileceğini yazıyorlar. yani atıyorum insanın tanımı robotlara göre memeli ve sosyal olmak ayrıca iki ayak üzerinde yürümek ise şempanzeler de bu tanıma uygun oldukları için robotun kodlarındaki tanıma her tarafı tüylerle kaplı maddesi eklenirse robotlar şempanzeleri insan olarak algılarlar. bu doğru bir yaklaşım yalnız yazarların burada bilmedikleri nokta şu ki asimov zaten bu kuralları kendi delmişti.

    örneğin; asimov, kısa bir hikayesinde uzayda madencilik yapan ve sadece iki insan mürettabı olan bir gemiyi anlatır. bu gemiyi kumanda eden robot bir sebepten ötürü arızalanarak kendisini insan zannetmeye başlar. doğal olarak kendisine benzemeyen bütün canlıları kayıt dışı kabul eder ve iki mühendisi de hakkın rahmetine gönderir. anlayacağınız asimov öyle bir yazardı ki bıraktığı eserler ve fikirler birer bilimsel çalışma gibi gözlemlenebilir, çürütülebilir veya geliştirilebilirdi. nitekim öyle de oldu.

    dizide bir robot yüzüne konan sineği öldürmek üzereyken canlılara zarar verme konusunda bug'a giriyor çünkü kaynak kodundaki kural sadece insanı değil "canlı" sıfatını taşıyan bütün mahlukları kapsıyor. özgür bırakılan dolores ise sineği çat diye ezerek öldürüyor. yani mevzu bahis iki sahnenin de tek amacı dolores'in serbestliğine vurgu yapmaktan ibaret. senarist burada körü körüne üç robot yasasına bağlı kalmak zorunda kalmadığını bildiği için bu sahneyi yazmış. belli ki o sadece i robot'u okumamış. benim sinir olduğum budalalık kısmı da burası. adam sadece bir yerden kuralları duymuş. belki i robot filminizi izlemiş veya kitapları okusa bile derinliğine vakıf olamamış. sonra bi sen biliyorsun zevzekliğine giriyor.

    asimov'un solaria adlı eserinde park değil kocaman bir gezegen vardır. bu gezegene insanlar tıpkı westworld'de olduğu gibi insanlıktan uzakta kendi kafalarını dinlemek için gelmektedirler. bir insana karşılık binlerce robot bulunan ve insanların birbirinden tiksindiği bir ortam tasvir edilmiştir. çünkü robotlar birer köle olmaktan çıkmış ve kusursuzluk abidesine dönüşmüşlerdir. hastalığın olmadığı ölümsüz bir yaşamları, kuvvetli bedenleri ve limitsiz beyinleri vardır. kocaman bir gezegene yayılmış ve kendi kendine kusursuzca işleyen bir westworld hayal edin. westworld filminin yazarı crichton bu kitaptan çok etkilendiğini zaten belirtmiştir. yalnız o derinliğe inmek yerine işin eğlencelik kısımlarını ön plana çıkarmıştır.

    bu dizinin geleceğinin bu kadar parlak olmasının sebebi de işte bu tarz asimov eserlerine öykünmesidir. ucunun solaria gibi bir konuya bağlanma olasılığı milyarda bir bile olsa beni heyecanlandırıyor. dizideki ince zeka oyunları ve şahane detaylar western teması ile birleşince aldığım haz ikiye katlanıyor. varoluş üzerine uzun uzun düşündürmesi bir yana bilincin bir şekilde bu yapay bedenlere aktarılmasıyla olabileceklerin sonsuzluğu beynime orgazm yaşatıyor. ölümsüz bir bedende oksijen ve gıdaya ihtiyaç duymadan isterse binlerce yıl alsın başka galaksilere gidebilmenin hayali bile güzel.

    kaldı ki bu sadece dizinin ana temasını oluşturan yazar ve eserlerine dair bir çıkarım. tuzu biberi olan kaç kitap, kaç oyun, kaç film var orasını sadece senaristler biliyor. diyeceğim o ki; bırakın zihinleriniz özgür olsun. en azından kurgu bir eser izlerken özgür bırakın. olmuyor mu? o zaman aynı yarak kürek tespitlerinizi tekrar tekrar yazmaktan vazgeçin ki en azından bizim kafamız sikilmesin. diğer türlü otuzbir olsanız çekilmiyorsunuz.
4243 entry daha
hesabın var mı? giriş yap