410 entry daha
  • hala "metallica'yı 89'da seattle'da yiyecektin abi ondan sonra bozdu" diyenler var. "davayı sattı" diyenler var. adamlar öyle çok para kazandı ki, o paranın %1'ini görse anasını babasını satacak adamlar davayı sattı diyor.

    yıl 2016, bitti bitiyor hatta, 2017 de. cebindeki son 100$ ile stüdyo kiralayıp albüm kaydeden adamla; dört bir köşesinde kayıt yapabildiği dev bir stüdyosu* olan adam bir olur mu? sahneden inince 6'lı bira alıp evinin garajında goygoy yapan adamla, sahneden inince özel masaj yatağında özel masözlere özel masa yaptıran adamın aynı kalması mümkün mü? ayrıca, 1981-1986 thrash metalinin herhangi bir örneği kaldı mı günümüzde? (şimdi buna cevap olarak afedersiniz dalyarak bir grup önerisi gelir, rica edeceğim gelmesin)

    o hepimizin sevdiği, metallica'yı bize sevdiren müzik kalmadı artık; dünyada eşi benzeri yok. 1980'ler rolü yapan gruplar ancak rol yaptığıyla kalıyor. 3000-5000 kişiye konser verip "ben de ne grubum be ehehe" diye geziyor ortalıkta.

    kabul etsek de, etmesek de metallica bir müzik grubundan ziyade bir şirket artık. adımlarını da ona göre atıyor. 36 yıllık süre zarfında değişmeyen tek şey var metallica'da, çalmaktan aldıkları zevk/yeni şeyler üretmekten aldıkları keyif. o yüzden yeni albüm için 8 yıl bekledik zaten. yoksa bu adamlar oturup 1 senede 15 şarkı besteler, yapıştırır şimşek gibi tonları, iki parça da 1980'ler rolü yapar, insanların gönlünü eder. ama ne yapıyorlar? geniş geniş, uzun uzun, içinden geldiği gibi besteliyorlar, keyif alarak.

    daha önce de yazmıştım, ben araba kullanırken genelde metallica dinlerim. geçenlerde dikkat ettim, genelde load/reload dinliyorum. uzun yolda ise ilk tercihim ride the lightning oluyor, onu da ...and justice for all takip ediyor. onca zaman, bir kere bile açıp death magnetic dinlemedim, herhalde aramıyorum. ancak yine söylüyorum, bu albüm ilk 5 albümün ardından efsaneleşir, black albumle kafa kafaya 5.lik için savaşır. öyle güzel, öyle kaliteli albüm olmuş. birinci favorim spit out the bone, ikincisi now that we're dead, üç de moth into flame. bu şarkıları kendime daha yakın buldum ama hepsini de çok sevdim, sevmedim diyemem. dinledikçe oturacak her şey yerine. riff makinesi james hetfield yine döktürmüş, şahsi albümü gibi zaten. robert bu grupa çok şey kattı, baslar çok doyurucu ve çok keyifli.

    beklediğimize değdi. "şu açıdan beğenmedim" diyene saygım çok büyük, okumaktan da çok keyif alıyorum ama "yarrak gibi albüm, dinlemeye değmez" diyen adamı engelleyip geçiyorum, heç umrumda değil böyle insanlar.
277 entry daha
hesabın var mı? giriş yap