6 entry daha
  • hollywood film tarihinde "kara film çeken ilk kadın yönetmen" unvanını elinde bulunduran ida lupino'nun 1950'de yönettiği bir başka kara kurmaca. tecavüzü ve psikopatolojisini araştıran filmler arasında oldukça sıra dışı bir konuma sahiptir.

    düşük bütçeli birçok lupino filmi gibi yüzü tanınmamış oyuncuların geçitresmi yaptığı kara anlatıda ışık-gölge sembolizmi tekinsiz bir atmosfer yaratma ihtiyacından ziyade ahlaki çelişkilerin araştırılmasıyla alakalıdır. mizansen bariz biçimde welles filmlerini anıştırır bu yüzden. örneğin şu pek sevdiğim sahnede kamera:

    korku dolu genç kadının, ann walton'ın (mala powers) çığlıkları eşliğinde binanın ikinci katına doğru devinerek açık bir pencereden bakan bir adamı gösterir. şimdi ne olacaktır? hiç kesme (cut) yapılmadan bir başka alana doğru kaymıştır kamera. bu esnada kadının çığlığını duymaya devam ederiz, ama penceredeki adam hiçbir şey duymuyor hissine kapılırız. gene de seslerden rahatsız olduğu bellidir ve ivedilikle penceresini kapatır. evinin önünde yaşanan trajediye sessiz ya da ilgisiz kalmıştır. ki o esnada bir tecavüz gerçekleşir. kadının attığı çığlıkların nedeni de budur.

    ida lupino belki de filmin bu en mühim sahnesinde birçok meseleyi söze dahi başvurmadan ifade etmeyi başarır: tecavüz, sadizm, acı, çaresizlik, korku, yabancılaşma, duyarsızlık... sinema bu sahnede yeniden sanat hüviyetine kavuşmuştur. konuşan sözcükler değil, görüntünün dilidir çünkü.

    nihayetinde dünden bugüne olan biten de bu değil midir? ötekinin acısına karşı duyarsız kalmak, egosantrik kaygılarla içe kapanmak, dış dünyayı umursamamak; hülasa vahşete ve zulme karşı ilgisiz davranmak insanoğlunun temel davranış kalıplarından biri değil midir?

    filmin ikinci büyük sömürü savaşının ardından çekildiği anımsandığında (savaş biteli henüz beş yıl olmuştur) taşlar yerine daha iyi oturacaktır. saldırgan hükümetlerin vatandaşları ölüme sürükleyip katliamlara neden olması ya da tarafsız ülkelerin yaşanan katliamlara seyirci kalması örneğinde olduğu gibi lupino tecavüz hadisesinden başlayarak, akabinde yaşanan bir dizi duyarsızlığı kayda geçirir. genç kadın tecavüz edilirken de yalnızdı, artık daha da yalnızdır; çünkü kimse onu net biçimde anlayamamaktadır. ne kolluk birimleri ne aile yuvası ne de diğerleri. bu hazin tablo evrensel yalnızlığın basit bir emaresidir.

    neticede kâbus gibi bir filmdir. 50'lerden başlayarak psikopat karakterlere ve hastalıklı anti-kahramanlara daha da ilgi göstermeye başlayan amerikan malı kara filmler arasındaki bir başka zirvedir.

    unutulmuş, yeterince ilgi görmemiş, kıyıdaki kara filmleri yazmaya devam edeceğiz sözlük.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap