15 entry daha
  • dün gece filmekimi kapsamında izledim. salinger'la tanışıklığım 25 yıl önceye dayanıyor. lisede komşumuzun kütüphanesinden aldığım gönülçelen * benim için edebiyatta bir dönüm noktası olmuştu. bir ergenin katışıksız bir ergeni okumasının nasıl bir çarpışma etkisi yaratacağını tahmin edebilirsiniz. sonrasında diğer kitaplarını da defalarca okudum fakat holden caulfieldbenim ilk gençlik kahramanım olmaya devam etti. bu bağlamda salinger'ın benim için kutsal olduğunu söyleyebilirim. ama ilave etmeliyim ki yazarlara kutsiyet atfetmek genellikle hayal kırıklığı ile sonuçlanır çünkü deneyimlerime göre yazarların bir çoğu gerçek hayatta ve gerçek ilişkilerde hayal kırıklığı kaynağıdır.

    başıma bir iş gelmeyecekse filmi sevdiğimi söyleyebilirim. hayatı boyunca toplumdan gizlenmiş bir yazarın hatırasına saygısızlık, ihanet rerö falan filanda saçma geliyor bana. tam olarak amacımızı ifade eden iki kelime bile yan yana geldiğinde amacımızın dışına çıkmışızdır artık. yazar asla anlaşılmak istediği gibi anlaşılmayacak zavallı bir mahluka dönüşmüştür. bundan dolayı, ben sadece bir başkasının onu benim anladığım gibi anlayamadığına içerleyebilirim en fazla. yazarın özel hayatını deşifre etmekten uzak kalınsaydı dünya çok sayıda edebiyat şaheserinden mahrum kalırdı.

    filmin içeriğine falan girmek istemiyorum. gerçekten de benim hayalimdeki salinger böyle bir adamdı, film bunu gayet iyi karşıladı. filmin izleyici kitlesini sevdim. hemen herkes holden'ı yakından tanıyordu. salonda ön sıralarda bir adet holden replikası da vardı. avcı şapkası ile salona girdi ve film boyunca salinger ile sempatik bir bağ kurarak onun gibi düşündü, onun gibi hissetti ve onun gibi coştu. tam da salinger'ın evinin önünde sefil, ezik holden çakması ile karşılaştığı sahnede bu yerli replika arkadaşa bakma ihtiyacı hissettim. salinger adına üzgün ve sinirliydi. tuhaftır ben salinger adına bir şey hissedemedim. bilakis yerli replika adına üzülmekle meşguldüm.
39 entry daha
hesabın var mı? giriş yap