6 entry daha
  • “bu seyirlik, henri barbusse'ün hatırasına…
    kendi ülkesinde kendi dilini istediği gibi kullanamadığı için, asya ve afrika dillerine merak saran bir italyan arkadaştan, geçenlerde bir paketle bir mektup aldık. arkadaşın adını söylemek istemiyoruz. başı belaya girer. fakat mektubunu olduğu gibi size aktarıyoruz... “

    ve başlıyor şairane bir anlatımla faşizmin şanlı(!) tarihi!

    sanki belirgin bir çizgiyle şehirler ikiye bölünmüş ve ne olmuş, nasıl olmuşsa birileri çizginin karanlık tarafına düşmüş. insanın açgözlülüğünden beslenen kötü bir ruh, sezar olarak ölmüş de mussolini'de reenkarne olmuş gibi... ama şaşırmamalı. ne de olsa kimisi derdest edilip ölüme götürülen habeşli bir spartacus'ü yaşatır; kimisi kartpostallara konu heybetli yapılardaki diktatörleri hortlatır.

    hoca orada da verir talkını, kendi yutar salkımı! yaptığı faşizm tarifiyle başkalarından beklediği öz disiplini nedense kendisi gerçekleştirmez. ama güç ondadır maalesef ve kendini, bağlı bulunduğu kapitalist zümreyle beraber çoktan koruma altına almıştır. üstelik doymak bilmez iştahları yüzünden vergi adı altında topladıkları haraç yetmezmiş gibi, kanunlarının uzanamadığı diyarlara da yağmacılığa gönderir insanını.

    oldu mu sana emperyalizm!

    zaten eski roma'da gladyatörlerin arenadaki ölümcül dövüşleri, biraz da halk arasında kahramanlık duygularını gıdıklamak için organize edilirmiş. canını ortaya koyan kölelerin üzerinden, hem bahis yoluyla paraların kazanıldığı; hem de sömürge listesine eklenecek yeni yerler için kanı kaynayan delikanlıların gaza getirildiği kanlı bir tezgah... bir taşla iki kuş! ama savaşacak ordular yaratmak üzere dinin tahakküm gücü keşfedildiğinden beri bu dövüşler demode olmuş. ilaveten nasıl ki gladyatörün ölümcül dövüşünden para kazandıysa sahibi, yine bedenini ortaya koyan bir hayat kadını da kazancının bir kısmını günah çıkarma karşılığında din adamına kaptırır olmuş.

    korunan çok taraflı sömürü düzeni: check!

    "kendi ülkesinde kendi ......... istediği gibi ..." boşluğa dilediğini koy, çünkü kilit kısım burası. benim gibi başkaları da var mı diye düşünüp gözünü farklı diyarlara çevirdiğinde, yahut tarih sayfalarını karıştırdığında yalnız olmadığını öğrenen birinin hikayesi bu. ve öyle bir sinerji oluşturuyor ki icat ettiğin zaman kavramını gözardı edersen, devraldığın bir bayrak yarışını hatırlatıyor sana. sanki beraber düşünmüş, beraber dövüşmüş gibi.

    oyun, nazım hikmet'in taranta babu'ya mektuplar eserinden sahneye uyarlanmış. oyuncu, cansu fırıncı. tek kişilik gösteri ama çok kişi var. karakter geçişleri çok iyi. tek perde ve yaklaşık 1,5 saat. faşist topraklarda el konmaması için sır kalması gereken mektupları "güvenilir" gördükleriyle paylaşma olayı çok etkileyiciydi. gerçi ben o güveni veremedim herhalde ama alanlardan birinin tavrını gördüm. gözü gibi bakacağına eminim.

    çok konuşuyor

    ve kapanış müziğini de şuraya ekleyelim.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap