1 entry daha
  • haftalar önce sipariş etmiştim kitabı, ancak dün gelebildi ve beşiktaş’tan kadıköy’e giden vapur yolculuğu süresinde, bir solukta okudum. ama sonra bütün gecemi, hatta sabahımı, günümü kapladı oliver sacks’ın yazdıkları. bu minicik kitapta bir tür iç dökme, hayata veda etme, 82 yılın nelerle doldurulduğu var. hem de bir bilim insanı gibi değil, kelimelerle arası iyi bir adam olarak yazmış. tıpkı nöroloji kitaplarını yazdığı gibi.
    benim gibi tıp eğitimi almamış ama beynin karanlıkta kalmış gizemli tarafları sebebiyle hayatında sıkıntılar yaşayan, hep bir eksiklik hisseden, bu yüzden nafile de olsa öğrenme, anlama çabasına giren kişilerin oliver sacks gibi bilim insanlarına çok ihtiyacı var.

    hayatını bilime adamış bir adamın, ölümün ayak seslerini duyduğunda neler hissettiğini okuyunca insan ister istemez kendi hayatını düşünüyor. hastalığını bildiği için tahmini gidiş zamanını biliyor olmak, kalan günlerini buna göre yaşamak çok ilginç bir deneyim olsa gerek. okurken empati yapamadım, şans mı şanssızlık mı bilemedim.
    ama şu var ki oliver sacks gibi, daha geçen hafta ileri yaşlarında hayata veda eden münir özkul gibi, aydın boysan gibi insanların ölü bedenleri değilse de ömürleri çok yakışıklı olmuş. yaşam denilen, öyle veya böyle geçen süreyi hem dünyaya faydalı hem de tadını çıkararak geçirmenin bir insanın kendisi için dileyebileceği en güzel şey olduğunu düşünüyorum.

    “ölümle yüz yüzeyim şimdi ama yaşamla işim bitmedi” diye başılıyor kitap, haliyle bitmiyor.
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap