97 entry daha
  • of ki ne of! giriyorsun şu başlığa saflıkla, belki hani olur ya yapıcı bir argüman falan bulacaksın ama ne çare. on sene önce nasılsa hala öyle. zaten en büyük sorunlarımızdan biri de fikriyatımızın olduğu yere saplanıp kalması, bir gıdım ileriye gidememesi değil mi? işçilerine molayı bile yasaklayacak kadar üretim ve kâra odaklı tek kurum sırmagrup olmasa gerek, sanki bir başka fabrika da ara vermeksizin

    “madem evrim var, neden maymunlar evrim geçirmiyor?”
    “ateist kişinin ahlaklı olamayacağı sorunsalı”
    “atatürk bir diktatör müydü?” vb yıllardır cevapları verilmiş, hâlihazırda cevapları sitede de bulunan meseleleri kafaya takan cahil bir yığın üretiyor. bir merhale ilerlendiği yok, a kişisi soruyor cevaplıyorsun, sonra b kişisi soruyor, cevaplıyorsun, sonra c kişisi… yıllar geçiyor. bakıyorsun a kişisi de b kişisi de c kişisi de hala aynı. hatta durum daha kötü, amk ibaresi eklemeden tümce yazamıyorlar artık. biraz da kapasite meselesi… ama insan üzülüyor kardeşim, koskoca ülke wilhelm reich’ın yetmiş yıl önce seslendiği kleinen mann ile dolu.

    biri genocide kavramını uluslararası hukuka mıhlamış raphael lemkin’e sırtını dayararak– ki lemkin ermeni ve yahudi soykırımından hareketle bu kavramı oluşturduğunu belirtir – soykırımı inkar etmiş. şaka gibi ama gerçek… diğeri, aklı sıra ilber ortaylı hocasına öykünmüş zaar, küflü kelimeleri paragraflarına serpmek suretiyle meseleye hakim biri intibası uyandırmak istemiş, netice itibariyle kanunun geriye işlemeyeceğini belirtmiş (ki şayet kanun taraflardan birinin faydasınaysa bal gibi de geriye işler ama bu konuyla pek alakası yok), tarihteki bazı tehcirlerden örnek vererek bu bir soykırım değil demiş. ayrıntılı olarak tarif edeceklerim bu kadar, diğerleri ise kendisini büyüklerine ispiyonlayan diğer çocuğun cemaziyevvelini ifşa edip kendini aklamaya çalışan yaramaz çocuklar misali.

    beyler, hanımefendiler, o kıt beyninize lütfen şunu sokun. hollanda ne köle ticaretindeki rolünü ne endonezya’da yaptıklarını inkar ediyor. hadi kıytırık bir senaryo yazıp dutch east india company’nin yüzlerce sene yaptıklarını anlatan bir film çekin, devlet babanız da size bütçe versin. bakın bakalım ne oluyor. hollanda türkiye’ye nota çekmeyecek, filminiz hollanda’da yasaklanmayacak, yönetmene tehdit mesajları gelmeyecek, kötüsü mü, festivallere bile davet edilme ihtimaliniz var. hadi geçmişle yüzleşme noktasında hakikaten sıkıntılı bir devlet olan belçika’nın leopold ii döneminde işlenmiş, kanımca da soykırım olan icraatları konu alan bir kitap yazın, film çekin, makale yayımlayın. ne dışlanacaksınız, ne veto edileceksiniz, ne tehdit yiyeceksiniz. sözgelimi hotel rwanda’nın herhangi bir avrupa ülkesinde yasaklandığını, festival listelerinden çıkarıldığını işitmedim, siz işittiniz mi? kızılderililerin katliamına ilişkin en doyurucu bilgileri amerikalı yazarların ülkelerinde bir kez olsun yasaklanmamış kitaplarından edindim mesela. ingilizlerin hindistan’da 19.yy’da yaptıklarını yine ingiliz tarihçilerin birleşik krallık’ta yasaklanmamış kitaplarından öğrendim. internet kanalıyla cortes ve pizarro’nun yeni kıtada yaptıklarını tenkit eden, bu ve benzeri conquistador’ları kötü gösteren üç düzine film, yüzlerce kitap bulabilirsiniz, zaten biraz düşünürseniz (düşünmek sizin için eziyet olacak ama af buyurun), tarihteki bu katliamları öğrendiğiniz kaynaklar yine batıda üretildi, batılılar tarafından yazıldı, çizildi, çekildi, tarihe kaydedildi. şimdi bana söyler misiniz, var mı türkiye’de türk oyuncularla soykırıma dair belgesel çekecek ve türkleri zalim gösterecek bir babayiğit? var mı osmanlıların istanbul’un fethi sırasında gerçekleştirdiği yağmayı ve zulmü beyazperdeye çekecek bir cengaver? var mı murat reis’in izlanda’da yaptıklarını veya dersim’de yaşananları sinemaya, diziye vb mecralara aktarabilecek biri? imkansız değil tabii ama daha vizyona girmeden bu filmler yasaklanır, yönetmen ve oyuncular persona non grata ilan edilir, set alperenler gibi fanatik gruplar tarafından basılır.

    yani demem o ki, soykırımı kabul eden ülkelere, tarihlerine atıf yaparak “tencere dibin kara seninki benden kara” demeniz, politikayla tarihle, kültürel alanlarla alakanızın seviyesini gösteriyor. zaten bu ülkeler soykırım tasarılarını kabul ederken kendi tarihlerinin pirüpak olduğunu iddia etmiyorlar. ayrıca bu ülkeler ermeni soykırımını kabul ederken şu an yaşamakta olan türkiye cumhuriyeti vatandaşlarını soykırımcılıkla suçlamıyorlar, yüz sene önceki osmanlı iktidarını, askeriyesini, bürokrasisini itham ediyorlar. hepsi bu…

    tehcir meselesinin türkiye’de soykırım olarak kabul edilmemesinin iki ana sebebi var. bunlardan birincisi, türkiye’nin kuruluş retoriğinin devlet müessesesinin tartışılır bir kurum olmasını engelleyecek sayısız argümanla dolu olması, ikincisi ise emval-i metruke ile tehcir sonrası sahipsiz kalan ermeni gayrimenkullerinin (bugünün parasıyla milyarlarca dolara tekabül ediyor) devlet tarafından peşkeş çekilmesi, hatta bu sayede yapay bir türk burjuvazisi yaratılması.

    ikinci sebep zaten az çok biliniyor sanıyorum. ilk sebebi açayım. en ünlü argümanlardan birini yazıyorum, inkılap derslerini takip ettiyseniz bilirsiniz. yıllarca batının aksine bütün din ve kavimleri sulh içinde (?) bir arada yaşatan osmanlı imparatorluğu, gerek köhneleşmesi gerekse de onu bölmek için avuçlarını ovuşturan (?) büyük devletler yüzünden (?) parçalanmış ama umutlar tam kesilmişken bir güneş gibi parlayan ulu önder sayesinde türkler emperyalist kuvvetleri yenerek tekrar ayakları üzerinde dimdik durmuş, inkılaplar sayesinde çağdaşlaşmıştır.

    aksine, türkiye ne emperyalistleri tam manasıyla yenmiş, ne anti emperyal bir politika gütmüştür. kıymetli topraklar elden gitmiş, balkanlara kıyasla verimsiz, dağlık ve cevher yönünden çok da zengin olmayan topraklarda ne kadar eleştirirsem eleştireyim, birçok yönden takdire şayan bir lider sayesinde emperyalist devletlerin kurumları, anayasaları, gündelik hayata ilişkin rit ve kavramları ithal edilerek daha çağdaş bir görünüm kazanılmıştır. kötü de olmamıştır hani… asıl sorun başta, osmanlı imparatorluğunun bir sulh, ilber ortaylı’nın deyimiyle bir pax ottomana olduğu argümanında… böyle bir şey yok. gidin balkan ülkelerine osmanlıları sorun size neyin ne olduğunu anlatırlar. doğrudur, ihtilalci sırplar, bulgarlar, romenler, yunanlar türkleri katletmiştir, ama osmanlı da hiç aşağı kalmamıştır. hatta bizim burada öve öve bitiremediğimiz devşirme mevzuunu gidin bir hırvat’a bir sırp’a sorun bakalım ne diyecek size. hatta şöyle örneklendirelim, oğlunuzun bir gün kapıya gelen sırplar tarafından alıkonulup ömür boyu sizden koparılması, zorla hristiyan yapılmasına ne derdiniz? :) ezilen tarafta olunca işler değişiyor değil mi? bugün nasıl devşirme usulünü alkışlayıp karşı tarafı görmezden geliyorsanız, ermeni meselesinde takındığınız tavır da bir o kadar politik ve yanlı.

    türkiye’nin kuruluş retoriği mağduriyet ve masumiyet üzerine bina edilmiştir. devlet babadır, devlet anadır, devlet asla yanlışını yüksek sesle haykıramayacağımız büyüğümüzdür, hürmet etmek gerekir. bu retorik mağdur ve masum devletin sabıkasının kamuoyu nezdinde tartışmaya açılmasına, devletin toplum nezdinde mercek altına alınmasına müsaade buyurmaz. bu yüzdendir ki türkiye’de asla ve kat’a hiçbir faili meçhul aydınlanmaz, hiçbir katliam bahsinde konsensüs sağlanmaz, bu yüzdendir ki ermeni meselesi , 1990’ları yaşamış biri olarak söylüyorum, internet çağına dek kamuoyunun önüne getirilmemiş, berberinden işletmecisine, hamalından öğretmenine, sıradan vatandaşın bahis konusu olmamıştır.

    gerçi boş veriyorum katliamları, cinayetleri; milyonlarca alevi’yi yok sayan, ibadethanelerini resmiyete dökmeyen bir devletten çok şey beklememek lazım ama insan üzülüyor. ilber ortaylı gibi yetmişine gelmiş değerli ama bir o kadar da uzmanlık alanı olan “teşkilat ve idare”nin efsununa kapılıp müessese fetişisti olmuş bir adamın “almanlar soykırıma ortak arıyor” gibi deli saçması bir iddia üretmesine çok takılmıyorum ama gencecik zihinlerin hala kahvehane diliyle, kavgacı haylaz çocukların mantığıyla argüman üretip aptal saptal şeyler yazdığını görünce zeki demirkubuz’a hak vermeden edemiyorum. bu ülkeden de toplumundan da gencinden de geleceğinden de bir halt olmaz. ne kadar anlatırsak anlatalım, entrynin başında fabrika imgesiyle alegorileştirdiğim türk eğitim sistemi ve kültür kodları kleinen mann’ları üretmeye devam edecek.

    başka devletlerin soykırımı kabul etmesinin alt metninin politik olduğunu, türkiye’nin son yıllardaki kaba dış siyasetinin böyle yabancı parlamento kararlarına etki ettiğini yadsımıyorum. ama bir asırdır hiçbir halta yaramamış inkâr ve unutturma politikasına bel bağlayıp yarar ummanın da aptallığa delalet olduğu açık. herhangi bir devlet, bir probleminin başka ülkelerin enstrümanı haline gelmesini istemiyorsa o mesele hakkında yeni ve tutarlı bir politika gütmelidir. bunu yapamıyorsa kaybetmeye mahkûmdur. gelecek yıl başka bir ülkenin soykırımı tanımasına ilişkin açılmış başlıkta görüşmek üzere… hoşça kalın!
30 entry daha
hesabın var mı? giriş yap