• işsiz olduğum bir dönem vardı. yaşantımın, çevremin bana uygun olmadığını anladığım zamanlardı. dışarı çıkardım bazen arkadaşlarla. şuradan buradan konuşurlardı. baktığın zaman yıllardır tanıyordum bu insanları. ama konuştukları hiçbir şeye ısınamazdım. belki de depresyonda olduğum için. keyif verdiği söylenen aktiviteler canımı sıkardı. eğlenceli gösterilmeye çalışılan her şey bıkkınlık yaratırdı; konuşulan tv programları, şuradan buradan meseleler ifrit ederdi beni.

    gelgelelim; sonra iş hayatımı yoluna koydum. ama içimde bir şey değişmiyor. ne ailemin yanında, ne arkadaşlarımın yanında, ne gezmelerde, ne tozmalarda mutlu değilim. white thrash de olabilirim; götü kaşınan, canı dayak isteyen bir lavuk da. ama bu duygular gerçek. 8-9 senedir kendimi iyi hissetmiyorum ve altında yatan sebep de bu.

    topluma, çevremdeki insanlara karşı derin bir yabancılaşma yaşıyorum. hiç bitmeyen tuhaf bir kaygım var. hedef diye koyabileceğim yollar beni motive etmek şöyle dursun, tiksindiriyor. önemli sayılan pek çok şeye karşı kayıtsızım. bir şeye olan ilgimi çok kısa sürede kaybediyorum.

    bir şeyleri heyecanla kovaladığım çocukluğumu özlüyorum. o zaman nasıl da hırsla bir şeyler yaptığım aklıma geldikçe seviniyorum. düşmelerim, kalkmalarım, başarısızlıklarım, az biraz başarılarım beni umutlandırıyor. eski filmlerdeki arka plan insanların, video kayıtlardaki tiplerin yüzlerindeki ifadeden o çocuksu heyecanı tespit etmeye çalışıyorum.

    şimdi bir arkadaşla gezerken, kısa bir süre sonra onunla gezmek istemediğimi anlıyorum. bir eve girdiğimde, evin kokusundan, o evdeki yanlı bakış açısını ve kalıplaşmış düşünce biçimlerini sezinleyebiliyorum. her şeyin, kendi geçmişlerinden ve genetiklerinden ötürü, belirli duygu ve düşünceleri yansıttıklarını kavrayabiliyorum. dolayısıyla sevgi ve aşkın olmadığı bir dünya bana bir şey vaad etmiyor.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap