102 entry daha
  • (#75455926) (#75458496)

    1118 seneninde bir gün avrupa’dan kudüs’e dokuz şövalye geldi.

    kudüs kralı baudouin’in huzuruna çıktılar. öncüleri champagne kontunun vasalı olan hugues de payen, önce krala saygılarını sundu. eşliğindeki şövalyeleri tanıttı. kral şövalyelere yer gösterdi. onlara özel şarabından ikram etti. sonra da sarayında ağırladı.

    hugues de payen, kudüs kralına şöyle demişti: «biz, kendilerini kudüs’ün savunmasına ve hac yolunun güven altında olmasını sağlamaya adamış şövalyeleriz. bu amaçla bundan böyle hiçbir şahsi mal ve mülk edinmemeye, fakir bir hayat sürmeye, burada hıristiyanlığın şanını sürdürmesi ve hacı din kardeşlerimizin teminatı için her gayreti göstermeye .»

    kral baudouin isimlerini sorduğunda da «bize isa’nın fakir askerleri (pauperes commilitionis christi) denilebilir.» diye cevaplamıştı.

    işin enteresan yanı şu ki, kudüs kralı hugues de payen’ önceden görmüştü. zira hugues de payen birkaç sene önce de kudüs’e gelmiş, dolaşmıştı. şimdi niye ve yanına sekiz şövalye katarak yeniden gelmişti, işte orası belli değil. kral, “kudüs’ün savunması ve hac yolunun güven altında tutulması” lâfını pek inandırıcı bulmamıştı. bu işin arkasında kesinlikle bir bit yeniği vardı fakat şu an için üstlerine gittikçe şövalyeleri sıkıştırmamayı tercih etmişti. nasıl olsa kokusu çıkardı bu işin.

    kudüs’ün savunması ve hac yollarının güven altında tutulmasına gelince… bu şövalyeler kendilerini ne sanıyordu?... şimdilerde, sakin sayılabilecek bir vakitte atıp tutmak kolaydı. haçlı seferine katılmış olsalardı, bu etrafı elde tutmanın ne denli zor olduğunu anlarlardı. bu bakımdan sırf asker gücü de yetmiyor, akilane bir siyaset izlemek gerekiyordu. gelirken anadolu’da güneye dönmeden önce biraz daha doğuya uzanmış olsalardı, hıristiyanlığın sıkıntısını ve nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu anlar, mübalağalı sözler etmez, kendini beğenmişlik taslamazlardı. kim bilir, öyle yapsalardı belki buraya varamazlardı dahi.

    asıl tehlikeli olan müslümanlar, araplar değil, türklerdi. eğer kendisinden kuzeni edessa kontu baudouin de bourg, doğudan gelerek anadolu’nun içlerine kadar hayli sokulmuş olan selçukluların güneye sarkmalarını elinden geldiğince engelleyip onları bizans’a doğru yöneltmiş olmasaydı, belki kudüs çoktan yeniden müslümanların eline geçmişti.

    ancak belli mi olur? belki bir işe faydalardı. iyisi mi, kral baudouin bu şövalyelerin gönlünü hoş tutmayı tercih etti. onları kendi sarayında misafir etti ve bir dediklerinin iki edilmemesi için ihtiyaç duyulan emirleri verdi.

    dokuz şövalye kudüs’teki ilk birkaç günlerini hemen hiçbir şey yapmadan, gezip dinlenerek geçirdi. siyon tepesi’ne çıkıp indiler; arada bir şehir dışında bir yerlere gidip geldiler. bir hafta kadar sonra, hugues de payen kral ile müzakere dileğinde bulundu. kabul edilince, ona şöyle bir teklif iletti:

    «artık yeterince dinlendik. paslanmamak için çalışmaya başlamalıyız. bir karargâh kurmak üzere elverişli bir yere ihtiyacımız olacak. yüce kralımız da uygun görürse, bundan böyle saraydan çıkalım; daha fazla rahatsızlık vermeyelim.»

    bu teklif kralın çok işine gelmişti. zira sarayda her yere burunlarını sokuyor, orayı burayı kurcalıyorlardı. muhafızlar ikide bir yakıntı ediyordu. nasıl bir yer istediklerini sordu. hugues de payen, siyon tepesi’ni istedi.

    kral baudouin, işte bundan hiç hoşlanmamıştı fakat belli de etmedi. orasını kötüler gibi bir tavır takındı. sonra da, onları şehir içinde geniş avlusu olan bir binaya göndertti.

    hugues de payen, buna pek bozuldu fakat o da sesini çıkarmadı. kabullenmiş gibi göründü.

    şövalyeler artık gezmiyorlardı. kendi başlarına yiyip içiyor, kimseyle irtibat kurmuyorlardı. içlerine kapanmış gibiydiler. hugues de payen arada sırada saraya gidip geliyor fakat uzun boylu kalmıyordu. hem de her gidişinde kral ile görüşmüyordu dahi...

    birkaç hafta sonra bir gün kudüs kralı aniden hasta oldu. hastalığının ne olduğunun anlaşılmasına fırsat kalmadan can verdi.

    kudüs kralı beklenmedik bir anda ölünce, kimin kral olacağına ait yine bir kararsızlık başladı. nihayetinde edessa kontu baudouin de bourg üzerinde karar kılındı. o da kudüs’e gelerek 2. baudouin isimiyle tahta çıktı.

    hugues de payen soluğu kralın yanında aldı. kendisiyle beraber bir mukaddes emel uğruna kudüs’e gelerek yerleşmiş olan şövalyelerin çalışmak için daha geniş bir alana gereksinme duyduğunu, hem kentin içinde halka rahatsızlık verdiklerini, bomboş duran siyon tepesi’ni kullanırlarsa bunun her bakımdan elverişli olacağını, şu anda kaldıkları yerin bir başka amaçla kullanılabileceğini anlattı.

    kral bu öneriyi yerinde buldu. eğer bu işin öncesini bilseydi belki başka türlü davranırdı ama madem kuzeni bu şövalyelere onları kendi sarayında ağırlayacak kadar ehemmiyet vermişti, her halde bir bildiği vardı. kendisi de ondan aşağı kalmamalıydı. hem de bu yüzden hugues de payen’in isteği üzerine siyon tepesi’nin etrafına sanki bir kale gibi yüksek bir duvar yaptırttı.

    dokuz şövalye, hemen siyon tepesi’ndeki daha önceki manastır binasına taşındı.

    böylelikle “isa’nın yoksul askerleri”nin kısa süren tarihçesi bitmiş, yerine "tapınak şövalyeleri"nin tarihsel varlığı başlamış oldu.

    sonraki yazı (#75523103)
69 entry daha
hesabın var mı? giriş yap