hali
-
1. boş: erbâb-ı kalem durur mu hâlî (muallim nâci). edirnekapısı’nda bir hâlî ev (nâmık kemal). büyük ve hâlî havuzun kenarında (ömer seyfeddin).
2. tenhâ, ıssız: “hâlî arâzi.” “hâlî ova.” kendisine onsuz semâ, yer, bütün kâinat hâlî, mânâsız ve belki ziyâsız görünüyordu (sâmipaşazâde sezâî).
(bir şeyden) hâlî olmamak (kalmamak):
"o şey orada hep mevcut olmak, o şeysiz olmamak: etrâfı ağyardan hâlî olmadıkça muhâbere câiz değildir." (nâmık kemal)
"kümes, varna’dan gelmiş yâhut peder tarafından iştirâ olunmuş hindiden, tavuktan, ördekten hâlî kalmazdı." (muallim nâci).
"hâlî olamaz yine kederden" (tevfik fikret).
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap