106 entry daha
  • az sonra izleyeceğim film. izledikten sonra detaylı şekilde bir yazı yazacağım, filmi merak edenler okuyabilir.

    filmden çıktım editi: detaylı detaylı yazıyorum, ayrımım üçlemeye başlamışlar ve başlamamışlar şeklinde olacak. başlamamışlar hiç buraya bakmasınlar, unbreakable ve split'i izlesinler, öyle izlesinler yoksa bu filmden hiçbir şey anlamazlar. cidden 2 saatleri heba olur.

    unbreakable ve split'i izleyen tayfa lafım size. o filmleri hatırlıyorsanız ve sevdiyseniz bu filmi ya çok seveceksiniz (şekil 1a yazar) ya da "bu ne la böyle" diyeceksiniz. shyamalan resmen izleyenlerin önceki iki filmi özümsemesini istemiş ve onun üzerine senaryoyu döşemiş. filmin ilk yarısı hikayeyi inşa etmekle geçiyor. david dunn ve the beast'in mr. glass'ın yattığı kliniğe gitmesi, mr. glass'ın annesinin, david dunn'ın oğlunun ve the beast'in elinden kaçan casey'nin ortaya çıkması ile yavaş yavaş inşa ediliyor, doktor hanım bunları özel olmadıklarına iknaya uğraşıyor. (spoiler eklemedim çünkü bunlar zaten fragmanlarda ifşa edilen kısımlar.) esas cümbüş ikinci yarıda direksiyonu mr. glass'ın almasıyla kopuyor. shyamalan split'te senaryoyu yıldızının (bkz: james mcavoy) üzerine kurunca neler yapabildiğini göstermişti, bu sefer oyuncuları senaryoya göre oynatmış. bruce willis son 5-6 senedir ilk defa rezil bir filmde oynamamanın özgürlüğünü çıkarırken samuel jackson da en azından 10 senedir ilk defa yancı karakterlikten ana karakterliğe terfi etmesinin hakkını vermiş.

    james mcavoy ise bambaşka oynamış, ayrı bir paragrafı hak ediyor. split'te de oscar adayı olacak düzeyde performans göstermişti, bu sefer onun da üzerine koymuş. bir sekansta en az 5-6 geçiş gördük karakterler arası, hepsinde de büründüğü karakteri gördük. jade ile atarlı, önüne gelene abayı yakan ergen kız oluyor (ki jade 1 dakikadan az süre kaldı), hedwig ile çok bilmiş ufaklık oluyor, patricia ile ailenin direği dominant ana oluyor, oluyor da oluyor. --- spoiler ---the beast'in sesini split'te beğenmesem de bu filmde çok güzel yapmış. kevin'ın bodyguard'ı olarak oluşan ve kevin'a yapılanlar için intikam hedefleyen bir karakterin sesi böyle olmalıydı. "we are venom" ucubesinin sesi de böyle olmalıydı.--- spoiler ---

    buradan sonrası ise senaryo ve filmle ilgili spoiler, şimdiden uyarayım.

    --- spoiler ---

    mr. glass'ın unbreakable'dan beri söylediği şey çizgi romanların tarihin bir aktarım şekli olduğu ve çizgi romandaki özelliklerin gerçekte de olması gerektiğiydi, bu analojiyi de david dunn ve kendisi üzerinden güçlendirmesi ilk filmin temasıydı. ikinci yarıda mr. glass amacına ulaşmak için beast'i köşesinden çıkartıyor ve olayların fitilini ateşliyor. ilk yarı boyunca ana üçlüyü özel olmadıklarına inandırmaya çalışan doktora tüm çabalarının boşa olduğunu hastanenin önündeki boğuşmada gösteriyor. unbreakable'da olduğu gibi shyamalan burada da glass'ın vücudunun dayanıksızlığı üzerinden seyirciyle oynamış. hem kolunu bacağını kırdığı flashback sahnesinde hem hastabakıcının el feneri ile tehdit ettiği sahnede tüm vücudumu sıktım, adam cidden glass'ın zayıflığını ve zekasını izleyiciye aktarmayı çok iyi başarmış. samuel jackson'ın da payını es geçmemek lazım tabii burada.

    casey karakteri diğer yan karakterlerden (david'in oğlan, glass'ın annesi) daha önemli yer sahibi. ilk filmde anya taylor joy'u inanılmaz mimiksiz ve boş bakışlı bulduysam da o da üzerine koymuş. daha insani bir casey izletti bu sefer. unbreakable'de david'in oğlunu oynayan çocuğun büyümüş hali bu sefer karşımıza çıkıyor, unbreakable'da babasına hayran olan çocuğu izledik resmen. glass'ın annesi de unbreakable'daki gibi, dahi oğlunun her daim arkasında.

    filmde kapışma sahnesi cidden az sayıdaydı. herkes david dunn vs the beast olarak hypelanmışken bu kadar az olması hoş değildi bence. ama bu iki filmin beğenilme sebebi karakterlerin işlenişi ve senaryo-kamera hakimiyetinin tüm filme hükmetmesiydi, nitekim gene öyle oldu. kamera açılarının kullanılışı, karakter geçişlerinin bir kısmının yansımalardan veya arka plandan verilmesi son derece zekiceydi. senaryoya bir sonraki paragrafta değineceğim cidden uzun uzadıya yazmam lazım.

    senaryosu diğer iki filmin altında da kalsa mr. glass'ın dediği gibi bu limited edition değil, bir orijin hikayesi. did fenomeninin yükselişini, süper insanların ve doktor hanımın gizli örgütünün ilk defa gün ışığına çıkmasını izledik. mr. glass'ın filmin sonundaki konuşmasında dediği gibi birileri kendisine ve inandıklarına karşıydı, onları engellemek uğruna hem kendini, hem david'i hem kevin'ı feda ederek olaylara yeni bir perspektif kazandırdı, bütün film boyunca bunun çizgi roman değil gerçek hayat olduğunu yinelediyse de resmen dünyayı çizgi romana çevirdi. her ne kadar gizli örgüt olayına bağlanması çok tatmin edici olmasa da en azından get out'taki gibi makul bir zemine oturtulması iyi olmuş. örgütten bahsetmişken sarah paulson da gene güzel bir oyunculuk sergilemiş, bütün film en sonunda david dunn tarafından göt edilmesini bekledikten sonra elime dokun diyerek david dunn'ı göt etmesi cidden şaşırttı.

    şimdi shyamalan'ın elinde dişiyle tırnağıyla yarattığı bir universe var. james wan'dan sonra kendi franchiseını evrene çevirebilen ilk yönetmen oldu ve enteresan şekilde bunu batırmadan başardı. önümüzdeki philadelphia'dan başlattığı bir serüvenin yayılmasını izleyeceğiz. artık elimizde ne david dunn var, ne mr. glass ne de the beast. eğer elindeki taze evreni çok daha güzel işlerse ne marvel ne dc aşık atamaz kendisiyle, ikisinde de bu seviyede bir senaryo yok, her filmleri aynı formülle kopyala yapıştır şeklinde yapan iki şirket. bu filmin neden hem rotten tomatoes'da hem metacritic'te çakıldığını şimdi daha iyi anlıyorum, bu film sayesinde süper kahraman filmlerinin conjuring evreni versiyonunu görmemiz oldukça mümkün. bu film daha da gömülürse, yılın balonlarından olarak gözükürse de şaşırmayın, x-men apocalypse'in değerlendirme rezaletinden sonra her şeyi beklerim marvel tayfasından.

    --- spoiler ---

    özetle tertemiz bir film olmuş. diğer süper kahraman filmleri için yavaş bir film olsa da shyamalan gibi cidden yavaş filmler çeken bir adam için hızlı bir film olmuş. mümkün olduğunca öncülleri unbreakable ve split'le harmanlayarak (flashbackler) güzel bir iş yapmış shyamalan. the visit ve split sonrası sırf bruce willis için başarılı olmasını istiyordum ve bence iyi ve güzel bir iş çıkarmış. bu film her ne kadar bruce willis'i diriltmeyecek olsa da en azından biraz ivme kazandırır diye umuyorum. neyse uzun lafın kısası, unbreakable ve split'i izlediyseniz bunu mutlaka izleyin. transformers'a 5 filmlik şans veren insanlar var aramızda (ben 4 verdim), bu filme vereceği şans cidden bir şey kaybettirmez.

    puan: 7.5-8/10

    edit 2: şimdi unbreakable'ın son sahnesine youtube'dan göz atınca aklıma geldi. son sahnede david dunn, mr. glass'e "ne yaptın?" diyor, bu filmde de doktor hanım glass'ın planını anlayınca "ne yaptın?" diyor. bu kadar ince detaylara bile değinen bir filmin beğenilmemesi cidden saçmalık.

    son edit: herkes genelde imax'te gösterilmesinden yakınmış. bu filmi imax'ten veren işletme paragözdür ama ilk iki filmi izleyip bu filme gelen adamın da imax'te izlememesi gerekir. unbreakable'de ve split'te ne gördünüz de bunun için imax'e karar verdiniz, anlamak güç.
144 entry daha
hesabın var mı? giriş yap