58 entry daha
  • vizyona girmesini büyük bir heyecanla beklediğim ve dün başrol oyuncusu damla sönmezve yönetmenler çağla zencircive guillaume giovanettinin katılımıyla ankara'daki gösterimine katılma fırsatı bulduğum 2018 yapımı filmdir.

    film locarno, toronto, adana, akdeniz gibi film festivallerinden ödüller alması ve bilhassa damla sönmezin performansı sebebiyle basında da epey yer buldu. film hakkındaki düşüncelerimi yazmadan evvel biraz daha kafamda oturmasını bekledim ve en nihayetinde işte şimdi düşündüklerimi paylaşacağım. sanırım biraz uzun sürecek o yüzden şimdiden özür :),

    --- spoiler ---

    burada film şöyle ilerledi böyle oldu gibi bir anlatıma girmeme gerek yok çünkü zaten basit bir google araştırması bu merakı giderebilir. benim yaklaşacağım nokta daha çok bana yansıyan tarafları ve yönetmen-oyuncu söyleşisinde çıkardıklarım.

    şimdi ilk olarak bahsedilen bir kaç temel nokta var. film ekibi bu filmin çok güçlü bir kadın hikayesini anlattığı iddiasında. tamam kabul hikaye gerçekten çok çarpıcı, sibelin yaşadıkları, köylülerin tepkileri, sibelin sessiz çığlığı ve bunun gibi pek çok güçlü imge seyirciye bir kadının var olma mücadelesini anlatabilir. ama bu metinsel olarak ne kadar güçlü verilebilmiş o konuda soru işaretlerim var. şöyleki sibel bir kadından ziyade zaten "sakat" görülen eksik, uğursuz bir birey olarak marjinalize ediliyor ve dışlanmaya maruz kalıyor köylüler tarafından. bu noktada kadın kimliğinin önüne geçen bir "eksik" kimliği var bence ve bu bir yerde bu dışlanmanın ne kadarının marjinal bir kadın oluşundan ne kadarının bu eksiklikten kaynaklı olduğu konusunda soru işaretleri oluşturdu bende. bunu da en çok muhtar üzerinden hissettim. muhtar gerçekten kadının özgürlüğüne, düşüncelerine, iradesine saygı duyduğu için mi sibeli destekliyor? yoksa zaten sakat olan kızını filmin sonuna kadar bir kadın değilde sakat bir zavallıcağız olduğundan dolayı mı? çağla hanım ve guillaume söyleşide sürekli muhtarın çok modern, yenilikçi ve sibelin kararlarına karışmayan ona saygı duyan biri olduğunu söyledi. burada üzülerek söylüyorum ki bana daha çok ikinci ihtimal geçti bir izleyici olarak. zira diğer kızına davranışları tıpkı diğer köylüler gibi baskıcı ve ataerkil ki sonrasında bunu sibel üzerinde de denediğini görüyoruz. tüm bunlardan hareketle bu filmin yanında çok güçlü kadın odaklı filmler izlediğimi söylemeliyim üzülerek. sanki tema çok fazla yan kavramla vuruculuğunu sorulara bırakmış ki bunların çoğu hedeflenmeyen sorular gibi geldi bana.

    öte yandan sibelin davranışlarını ele aldığımızda evin içinde tam olarak toplumun çizdiği kadını yaşıyor ki bundan da şikayetçi değil. ama kamusal alanda diğer kadınlardan çok daha serbest ki bu da biraz onların sibeli dışlamasından kaynaklı. yani esasen sibel o topluma girmeye ve de onlara dönüşmeye çok da uzak değil, fakat o topluma ait olamadığından sürekli bir arayış ve kendini kabul ettirme çabası içinde. pek tabii diğer kadınların hepsinden daha cesur daha bilinçli olduğunu film bize veriyor. ilk aklıma gelen kardeşinin erken yaşta evliliğine karşı çıkışı mesela. ancak en nihayetinde burada bilinçlenmeden doğan bir başkaldırıdan ziyade, dışlanmadan doğan bir tepki görüyoruz gibi geldi bana. ali ile olan ilişkisi de bu kendini sonunda birine kabul ettirebilme isteği. ha bir de şu var tabi sibel kendisini sürekli bir erkek tarafından kollanırken güçlü kılabiliyor ki buradan kadınların seslerini çıkarabilmesi için gereken gücü erkeklerden aldıkları gibi bir (bana göre feci derecede hatalı bir okuma) ortaya çıkabilir ki çağla hanım söyleşide gelen bir soru üzerine sadece "umarım" böyle bir hata olmaz dedi ki bence bu dramaturjinin eksikliğini gözler önüne seriyor. ek olarak filmin bence üzerine oturtulması gereken mottosu ,"ne burada namus var , ne de dağda kurt" repliği olmalıydı ama ne yazık ki bu kadar güçlü bir repliğin altının filmde çok fazla doldurulduğunu da düşünmüyorum.

    bu eleştirilerin ardından filmin olumlu yanlarını ele alacak olursak, damla sönmez hakikaten olağanüstü bir performans sergilemiş. ıslık dilini öğrenmesinin yanısıra, doğadaki o koşullarla mücadele etmeyi becerebilmesi, seyirciye duygularını replikleri olmadan bu denli geçirebilmesi tek kelimeyle muhteşemdi. kendisi repliklerindeki tonlamaları ıslık dilini kullanırken nefesi ile vermeye çalıştığını söyledi ki bu işe ne kadar kendini verdiğini gösteriyor. çok büyük alkış kendisine. sonrasında filmin görüntüleri, kamera kullanımları, sinematografisi de oldukça başarılıydı. sondaki ateş yakma sahnesi, sibelin kardeşinin elinden tutup köyü geçerken verdiği "kadınlar olarak ilk başta birbirimize destek olarak bu düzenden çıkabiliriz" mesajı, muhtarın belki de bana göre en güçlü tavrıyla köylüleri susturması çok güzel detaylardı. son olarak ali zaten sosyal, politik açıdan çok farklı ve subjektif biçimde değerlendirilebilir olmasından dolayı onun değerlendirmesi kişiye göre değişir. ki yönetmenler bu muğlaklığın bilinçli tercihleri olduğunu belirtti.

    daha değinilebilecek çok fazla metafor var fakat onlara da girersem çok fazla uzun olacağından ve zaten pek çoğu değerlendirildiğinden işbu entry burada son bulmakta.

    filme genel puanım 6.5-7/10

    --- spoiler ---
67 entry daha
hesabın var mı? giriş yap