18 entry daha
  • sektörün işin doğası gereği son dönem girdiği yolda karşımıza çıkan ters süpermen filmi. 90'larda süpermen'i takip ederken kal-el kostümünü giydikten sonra psikopata bağlaması ve grafik tercihler rahatsız edici gelmişti. lobo karakterini de ürkütücü bulurdum.

    ilk what if konseptine marvel ile aşinalık kazanmıştım. daha sonra dc süpermen ve batman alternatif evrenleri yarattı. zaten o yıllarda çizgiromandan uzaklaşmaya başlamıştım. en son işte 1n yayıncılık x-men'den sonra da para verip almadım. arada işte geek ahbaplardan batman'e dadanmışlığım var. biraz muhafazakar kalmıştım o mecrada.

    yıllar sonra smallville geldi. nietzsche okuyan klark kent kafamı karıştırmıştı. * bir bölümde klark kent'in babası "yavrum sen çocukken dellendiğinde duvarları yumrukluyordun, aklımız çıkıyordu." gibi bişi söylemişti. yıllar sonra askerde ihsan oktay anar'ın postmodern süpermen'i ilgimi çekmişti. hangi kitap hatırlamıyorum. yakın dönemde smallville dizisindeki chloe karakterinin gizli bir seks cemiyeti yönetmesi sonucu yine aklıma düşmüştü süpermen.

    tevekkeli kaçınılmaz olarak bu film geldi. zaten son 15 yılda yavaş yavaş bu toplara girileceği belliydi. bay fantastik'e yöneltilen "hacı senin yarrakta da uzama oluyor mu?" sorusunu plase yazalım. sanıyorum 2. filmde geçiyordu.

    işte nolan'ın işleri var. doğru bir nabız idi. watchmen enteresan bir soluktu. şimdi seth rogen'in yeni girdiği bir proje var, yine watchmen de dizi olarak geliyor. işte umbrella academy geldi, yine bu umbrella academy tadında bir dizi daha başladı.

    xbox'ta ve ps2'de rise of imperfects oynarken bu tarz filmlerin geleceğini hayal ediyordum. yalnız işte doğru aroma yakalanır mı, zor diyordum. öyle de oldu.

    brightburn'u beğenmedim. josh trank'in chronicle'i dışında -ki bu filmdeki akira aroması ve found footage kafası çok ilginç bir tecihti- venom'u da aynı şekilde beğenmemiştim.

    filmdeki asıl problemi söyleyeyim size. dehşeti gore ile verme kolaycılığına gitmişler. mesela avrupa filmlerinde bu dehşetli ergen mefhumu doğal sürecin kendi içerisindeki dinamikleri ve sosyal durumu fragman fragman işleyerek oturtulur. seyircinin ciğerine girer. vücuttaki değişimler, cinsellik, itibar, karakter kazanma gibi vaziyetleri hemen herkesin geçtiği duygudurumlar, olaylar üzerinden nakış gibi işlerler. film bittiğinde inceden bir yutkunursun.

    brightburn prodüksiyon azmanlığına düşünce ortada kalmış. a dark song'taki koltukta karanlıkta yanan sigara görüntüsü kadar dehşet filmin toplamında yok. kafa karışıklığı kendisini fazlasıyla hissettiriyor. ha şunu da anlıyorum. bu fikirden 90 dakika içinde ticari sınırların dışına çıkmadan bir şeyler üretmek güç. ama işte bir filmi diğerlerinden ayıran da bu nüanslar oluyor. chronicle ve troll hunter kuş kadar fikri doğru bir şekilde işlediği için özeldi.

    ha kendi adıma nasıl olmalıydı. bir kere avrupa vampir, cannibal ergen filmlerindeki formül böyle ticari bir yapımda uygulanmaz, yersiz olur, keza her ne kadar fikrini anlasam da bu tarz avrupa filmlerini vermem.

    ben olsam fazlasıyla sevgi ve anlayışla büyütülen taşralı bir çocuğu tüm gerçekliğiyle ele alırdım. okulda eşek yerine konulmak, çiftlikle ilgili maddi sorunlar ve ipotek, popüler olma arzusu, cinsellik sorularının baskısı, ufak kasaba sıkıcılığı, kabına sığamama... taşradaki boğucu her unsuru naif ve zarif bir şekilde karşılamaya çalışan temiz çocuk bir şekilde dünya üzerindeki bu tertibe iyilikle karşılık verirse her halükarda benliğini ve yaşama duygusunu kaybedeceği bir seçimle karşılaşıyor. yani sıradan bir 3. sınıf seri katil mizacı yerine hemen hepimizin hayatımızın o döneminde yaşadığımız ve esasında hala maruz kaldığımız halde güçsüzlükten kabullendiğimiz durumlara karşı bir cinnet, ama tutarlı ve kendi içinde kabul edilebilir bir cinnet daha değerli olurdu. burada yersiz bir şiddet değil dünyanın kokuşmuşluğunu dışarıdan bir gözle bakıp kavrayan, güçlü felsefesi olan bir bireyin şiddetinden bahsediyorum. işte o zaman film başka bir şey olurdu. bu haliyle what if skeci, hatta tipik eski nesil alacakaranlık bölümü olmaktan öteye gidememiş.

    not : sabah sabah can sıkıntısına kahve içerken yazayım dedim. yoksa öyle üzerinde ekstra düşünülecek yazılıp çizilecek bişi değil bu amk. *
58 entry daha
hesabın var mı? giriş yap