8 entry daha
  • “bir zamanlar olduğumuz gibi eşsizliğe (tek olmaya) uyanmak ister misiniz?” diye yazar şair marie howe -stephen hawking’in anısına. bu, insan olmanın kalbini acıtan temel bir sorudur: zamanın yaratıcısı olmasına rağmen ya da tam olarak bu nedenle iki geçici antagonizm arasında asılı duruyoruz. virginia woolf tarafından açıkça ifade edilen kritik farkındalık budur. “değişmeye devam eden benlik yaşamaya devam eden benliktir” ve eskisi gibi nasıl ve kim olduğumuza dair nostaljik bir özlem. belki de meghan daum bu paradoksu en keskin olarak şöyle ifade ediyor: “hayat çoğunlukla temel olarak yaptıklarımızdan kalandan ziyade başka bir şey olma alıştırmasıdır -ve bazen çılgınca- kim olduğumuzun bir alıştırması.”

    hiçbir şey zaman okunun ve nostalji mızrağının bu iki yönlü çekiciliğini sevginin hilelerinden daha fazla yoğunlaştıramaz. bir zamanlar sonsuz mutluluğun hayali bir geleceğine yansıyan çılgınca bir an, şimdi bitmiş bir geçmişin acı tatlı anısına kehribar rengindedir.

    yani evrensel acı-tatlılık. frank o’hara bunu, 1950’de hayat bulan “seçme şiirler” başlıklı derlemenin “hayvanlar” bölümünde anlatıyor. burada da zadie smith tarafından eski moda bir telefon hattında, coudal’ın beep sesinden sonra şiirler serisinin bir parçasını bulabilirsiniz.

    hayvanlar

    "o zamanlar nasıl olduğumuzu unuttun mu?
    ilk var olduğumuzda
    ve günün ağzında bir elma ile yağ geldiğinde

    zaman için endişelenmenin faydası yok
    ama kollarımızda birkaç oyun vardı
    ve bazı keskin köşeleri döndük

    bütün otlak bizim yemeğimiz gibiydi
    hızölçerlere ihtiyacımız yoktu
    kokteylleri buzdan ve sudan yapabilirdik

    daha hızlı olmak istemezdim şimdikinden
    ya da daha yeşil eğer benimle olsaydın
    bütün günlerimin en iyisi olurdu."

    çeviren: tabutmag
    kaynak: brainpickings
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap