6 entry daha
  • bir başka alıntı

    --- spoiler ---

    bir kaç ay önce, halep’in yoğun bombardımana maruz kaldığı günlerde sol haber portalında şöyle bir haber çıkmıştı: “mısır istihbaratı çocukları kullanarak sahte propaganda videoları çeken 5 kişiyi yakaladı.” başlık böyleydi, ‘haber’in içeriği ise tek bir cümleden ibaretti: “electronic resistance tarafından yapılan habere göre mısır istihbaratının yakaladığı kişiler, 8-12 yaş aralığında çocukları kullanarak sahte propaganda videoları üretiyordu.”

    derken aynı iddia, birgün’ün sitesinde de “sahte halep fotoğrafları çeken kişi tutuklandı”başlığıyla haberleştirildi. haber metni yine tek cümleydi: “mısır içişleri bakanlığı’nın facebook sayfasından yapılan açıklamada, port said kentinde aralarında çocuk oyuncular, sahte ebeveynler, fotoğraf asistanları ile bir fotoğrafçıdan oluşan ve kurgusal ‘halep’te yaralılar ve yıkım’ fotoğrafları çeken bir ekibin yakalandığı belirtildi.” iki sitedeki habere de ‘kurgusal’ olduğu çok belli, yıkıntı önünde oturmuş bir çocuğu gösteren bir fotoğraf eşlik etmişti.

    haberin kaynağı mısır içişleri bakanlığı -yani işkence, baskı ve yolsuzlukları ile halkı bezdirdiği için 2011’deki halk isyanının tetikleyicisi ve bir numaralı hedefi olan polis teşkilatı- olunca, kuşkum iyice arttı. olayı teyit etmek istedim ve işin aslını internet üzerinden öğrenmem 10 dakikadan fazla sürmedi: port said kentinde yaşayan mostafa gabr adlı genç bir amatör fotoğrafçı (işlerini paylaştığı bir facebook sayfası mevcut) halep’te bombardıman altında kalan çocukların durumuna dikkat çekmek için bir kısa film ve/veya fotoğraf serisi çekmeye karar veriyor. bunun için küçük bir kızı model/oyuncu seçiyor, mekân olarak yıkıntı bir bina buluyor ve annesi eşliğinde oraya gelen kız çocuğuyla çekime başlıyor. o sırada, her taşın altında terörist arayan mısır polisi enselerinde bitiveriyor. çekim ekibi derdest edilip bakanlığın facebook sayfasında isimleriyle birlikte “sahte halep videoları çekiyorlar” diye teşhir ediliyor.

    “haber”, bu facebook paylaşımına dayanarak lübnan hizbullahına ait electronic resistance adlı hesaptan twit olarak geçilmiş. onun dışında hiçbir güvenilir haber kaynağında yer almamış, ama “solcu” türk basını dünya medyasını atlatarak bu twitten “haber” çıkarmış. olay kısaca bundan ibaretti.

    gelelim iddialara: haberde belirtilenin aksine ortada “çocuklar” değil, tek bir çocuk var; “videolar” değil, henüz çekilememiş bir film -veya fotoğraf- projesi söz konusu. bunların ne şekilde propaganda aracı olarak kullandıklarına dair tek bir somut delil yok. zaten ekiptekiler ilk günden, yönetmen/fotoğrafçı da daha sonra serbest bırakılmış. belli ki bu genç fotoğrafçı tv’de gördüğü dehşet görüntülerinden etkilenip şiddet kurbanı çocuklar hakkında farkındalık yaratacak kendince bir iş yapmak istemiş. fikrin naif, senaryonun çiğ olduğu falan söylenebilir, ama “sahte video üretiyorlar” demek için insanın ya kötü niyetli bir polis veya suriye’yle ilgili her iddiaya balıklama atlayan bir trol olması lazım.

    hem solcu hem de gazeteci olma iddiasını taşıyan editör arkadaşlar, polisten alınmış bir bilgiyi haber yaparken şu basit soruları kendilerine sormamış: harabeye dönmüş bir kent hakkında kurgusal film/fotoğraf çekmek illegal bir iş mi ki? ortada yüzlerce gerçeği varken -üstelik ucuz makyajlı amatörce çekilmiş- sahtelerini üretmeye kim neden ihtiyaç duysun? polisin çekilmesine engel olduğu video(lar) izlenmeden, bunların propaganda (hem de ‘sahte’sinden) olduğuna nasıl karar verilebilir? bu mantığa göre mesela roberto benigni’nin “hayat güzeldir” filmini “sahte holokost videosu” saymak gerekmez miydi?

    asıl ironik olanı, sol ve birgün’ün bunu haber diye sunarak “sahte propaganda üreten medya”ya dönüştüğünü görememesi…

    beyaz baret-kask-miğfer

    benzer bir haber fabrikasyonu, daha çok beyaz baretliler (white helmets) olarak tanınan suriye sivil savunması adlı acil kurtarma ekibi hakkında yapılıyor uzun süredir. özellikle rusya-suriye güçlerinin halep’e yönelik hava saldırılarının yoğunlaştığı dönemde, gönüllülerden oluşan bu kuruluşa karşı yoğun bir itibarsızlaştırma kampanyası başlatıldı. batıda birkaç haber sitesinde (southfront.org , globalresearch.ca, 21stcenturywire.com) üretilen argümanlar, sorgusuz sualsiz başka siteler tarafından da kopya edildi ve elbette türkiye’deki esadsever medyanın payına da bu haberleri sorgulamadan kullanmak düştü.

    söz konusu haberlerde çocuk kurtarma videolarının sahte olduğu, bazı çocukların defalarca kurtarıldığı, gönüllülerin aslında gündüz kurtarma elemanı gece silahlı terörist olduğu vs. iddia edildi. bir dizi güvenilir sitede iddiaları çürüten analiz yazıları da çıktı, ama bunlar iddialar gibi haber olamadı nedense. örneğin bizdeki teyit.org benzeri, internetteki haberlerin doğruluğunu sorgulama misyonuyla kurulmuş hayli saygın bir site olan snopes.com, haberleri incelemiş ve beyaz baretliler’le ilgili iddiaların kanıtlara dayanmadığını, daha ziyade siyasi motivasyonla şaibe yaratma amaçlı göründüğünü yazmış.

    http://www.snopes.com/…hite-helmets-are-terrorists/

    ayrıca bkz. http://www.macleans.ca/…o-are-syrias-white-helmets/

    https://www.channel4.com/…ims-about-syrian-children

    http://www.snopes.com/…s-hospital-was-never-bombed/

    iddiaların bazıları uzman analizi gerektirmeyecek kadar kolayca çürütülebilecek cinstendi. örneğin enkazdan çıkarılmış çocuk görüntülerinin “geri dönüştürüldüğü”, yani aynı çocukların birçok kez kurtarıldığı iddia ediliyor ve buna delil olarak bir çocuğu farklı adamların kucağında gösteren fotoğraflar gösteriliyordu. işin özü son derece basitti oysa: kurtarma ekibi bir bombardıman sonrasında olay yerine ulaştığında insan zinciri oluşturuyor, enkazdan çıkan çocuklar elden ele geçirilerek ambulansa ulaştırılıyordu. dolayısıyla öyle bir olayın videosundan fotoğraflar keserek, aynı çocuğu 3-4 farklı adamın kucağında göstermek çocuk işiydi.

    çoğu zaman karşı-propaganda haberlerin somut verilere dayanması gerekmiyor, işlevini yerine getirmesi için zihin bulandırıp şaibe yayması yetiyor. vaktiniz ve sabrınız varsa, herkesin yüreğini dağlayan omran daqneesh’in fotoğrafının sahte olabileceğini ima eden, ama bindir dereden su getirdiği halde buna dair kanıt sunamayan şu “haber-analiz”e bir göz atabilirsiniz.

    http://haber.sol.org.tr/…muze-inanmali-miyiz-166226

    bu arada derdi gazetecilik olanlara not kabilinden, beyaz baretliler’in istanbul’da bir ofisleri bulunduğunu, ülkemizde yaşayan birçok gönüllüsüne kolayca ulaşılabileceğini, nitekim bbc türkçe’nin gerçek bir habercilik örneği sergileyip onlarla röportaj yaptığını da ekleyelim.

    http://www.bbc.com/…urkce/haberler-turkiye-37583350

    lafı daha fazla uzatmadan, asıl konumuz olan iki filme gelmek istiyorum. bu sivil savunma kuruluşuyla ilgili iki önemli belgesel yapıldı geçen sene. biri akademi ödülü (oscar) kazanan ve netflix üzerinden yayımlanan “beyaz baretliler” adlı 40 dakilalık kısa, diğeri “halep’in son adamları” (last men in aleppo) adlı 104 dakikalık uzun metraj bir belgesel.

    her şeyi yutan karadelik

    bahsi geçen ilk filme oscar verilmesi, hem birgün hem de sol’da “el kaide’ye oscar verildi” şeklinde yansıtıldı. hatta sol’un haberinde (grubun adı ‘beyaz miğferler’ olmuş bu sefer!), bu yorum direk beşar esad’ın ağzından aktarıldı.

    http://haber.sol.org.tr/…deye-oscar-verdiler-188566

    beyaz baretliler’i cihatçı terörist, sahtekâr vb sıfatlarla etiketleyince, filmlere de aynı yaftayı yapıştırmak baklava börek… enkazdan insan kurtarma görüntüleri “sahte” olduğuna göre, ekip hakkında yapılacak belgeseller de elbette sahte olmalı. bu yargıya varmak için filmleri izlemeye gerek bile yok!

    birgün yazarı mustafa k. erdemol, “beyaz baretliler”in oscar kazanmasına fena kızmış, “oscar goooooes to al qaida” ingilizce başlığıyla uzunca bir yazı döşenmiş.

    http://www.birgun.net/…ooes-to-al-qaida-148732.html

    ’gündüz külahlı, gece silahlı derler’ ya, gerçekte göründüğü gibi olmayanlar için kullanılır. işte şu beyaz kasklılar denen taife tam da böyle tanımlanacak bir grup. suriye’yi kana boğan cihatçılara yardım ettiğini dünya alem biliyor”diye başlıyor ve bol kepçeden komplo teorileri ile bunun düpedüz cihatçı bir oluşum olduğunu “kanıtlıyor” kendince.

    “her şey var bu beyaz kasklılar’da. örneğin savaş alanlarında çekilmiş gibi gösterdikleri ama sonradan düpedüz oluşturulmuş platoda çekildiği ortaya çıkan videoları ile tanınıyorlar. ama en unutulmazı, bombardımanda yıkılmış binadan çıkan (!) sivilllerin (!) üzerlerindeki tozun un çıkmış olması. onlarca örnek var böyle.”

    ortada savaş mavaş olmadığına göre, savaş görüntüsü yakalamak için halep’te plato kurup çuvallarca un kullanmak zorunda kalmışlar yani! kanıt mı? suriye’nin bm daimi temsilcisi’nin gösterdiği bir fotoğraf. ve bir ingiliz gazetecinin russian today’e verdiği demeç. kısaca yazarın elindeki güvenilir referanslar, esad ve putin.

    daha fazla kanıt mı istiyorsunuz? destekçileri arasında soros da varmış, “almanlar ödüle boğmuş”, diğer ülkeler durur mu, danimarka, ingiltere ve hollanda da parasal destekte bulunmuş… anlayacağınız “üst akıl” tayfası komple beyaz baretliler’e çalışmış! bütün bu şaibeli ülkeleri –ki ekip, dünyanın pek çok yerinden bağış aldıklarını inkâr etmiyor– buruşturup aynı çuvala koyunca, büyük iddianızın her şeyi yutan bir kara deliğe dönüşmesi daha kolay.

    “amerikan time dergisi de bu örgütü kapağına taşıdı kuran’dan bir ayetle hem de. tabii insan time sayfalarında bu örgütün el nusra ile birlikte zafer şenliklerine katıldığını, suriye askerlerinin katledilmesinde yer aldıklarını gösteren fotoğrafları da görmek istiyor ama ne gezer?”

    oyun o denli büyük ki, time da işin içinde. yazarın görmek istediği fotoğraflar, ciddi iddialar içeren kendi yazısında da yok gerçi, çünkü aslında öyle fotoğraflar namevcut. ekibin hikâyesini dosya yapan time’ın kapağındaki ayet de şu: “her kim bir can kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur” (whoever saves one life, saves all of humanity). bu cümle time’ı cihat destekleyicisi yapıyorsa, iyi ki ben bu yazıma mesela “başlangıçta söz vardı” gibi bir lafla girmemişim; yoksa incil’e atıfta bulunduğum için haçlı zihniyetinin safında bulabilirdim kendimi.

    peki hepsini geçtik, beyaz baretliler’in ne olduğu tartışmasını bir kenara koyalım; yazar iki cümlede yerin dibine batırıp oscar almasına itiraz ettiği filmi izlemiş mi? ne münasebet, tabii ki hayır; o yüzden filme dair tek bir somut cümle yok. tamamını sinsi bir planı deşifre etmeye ayırdığı yazısını şöyle bitiriyor:

    “amerikan film akademisi’nin ödülü, videoları sahte, fotoğrafları hileli, yardım faaliyetleri maske olan bir örgüt hakkında çekilmiş belgesele verildi. suriye’nin beyaz kasklılar’ı nasıl sevinmişlerdir.
    bizim beyaz bereli’miz ogün samast deliriyordur kıskançlığından.”

    en az mesnetsiz teoriler kadar beni dehşete düşüren, bu zincirinden boşanmış hoyrat üslup… kör bıçakla ameliyat yapmaktan farksız tahlillerini getirip buraya bağlayacak, binlerce insanın hayatını kurtarmış olan sivil kurtarma gönüllülerini bir katille eşitleyecek kadar izandan yoksun olma hali.

    “virunga” adlı bir önceki filmiyle hayli ses getirmiş olan orlando von einsiedel’in yönettiği bu küçük belgeseli izleyip fikir yürütmenin bir anlamı kaldı mı? filmi boş verelim gitsin, erdemol’un üzerimize boca ettiği kanaatler neyimize yetmiyor!

    halep’in son adamları

    beyaz baretliler hakkında yapılan ikinci belgesel, feras fayyad’ın yönettiği “halep’in son adamları” yakında istanbul film festivali’nde gösterilecek filmler arasında. bu bilgi birgün’ün web sitesinde şu başlıkla haber oldu geçen gün: “cihatçıları güzelleyen belgesel istanbul film festivali’nde”.

    http://www.birgun.net/…lm-festivali-nde-151103.html

    “festivalde insan hakları yarışması kategorisinde yarışacak 10 adet filmden biri de cihatçı örgütlerin saflarında yer alan ‘beyaz kasklılar’a güzellemeler düzen… suriye’deki katliamın destekçisi olan ‘beyaz kasklıların’ birer kahraman gibi işlendiği bu belgeselde…”diye yafta üzerine yafta yapıştırdıkları filmi izlememişler, ama festival sayfasındaki sinopsisi okuyup net bir yargıya varmışlar. yetmemiş, filmdeki “her şeyin kurgudan ibaret” olduğuna karar vermişler hatta. kısacası bu filmi de kazıyınca altından cihatçılar çıkmış. (minik bir sır da ben vereyim, filmin hem kurgucusu hem de ortak yönetmeni olan danimarkalı steen johannessen, suriyeli yönetmenden daha “kaideci” bir görüntüye sahip: atkuyruğu yaptığı uzunca bir sakalı var!)

    yine bir “iddia ediliyor” haberciliği; yine kaynak niyetine, bu adamlar için şöyle denilmiş, böyle iddialar ortaya atılmış, vs’den ötesi yok. başlığa yansıyan ve filmi hedef gösteren kocaman iddianın dayanağı bu söylentilerden ibaret.

    “halep’in son adamları” hakkında the guardian’da detaylı bir eleştiri yazısı yayımlandı. “bu yıl izleyeceğiniz en zor belgesellerden biri” demiş charlie phillips ve filmi uzun uzadıya incelediği halde yukarıdaki iddialara hiç değinmemiş. keza, variety’de çıkan yazıda da ne cihatçılardan ne de katliam destekçiliğinden bahis var. bu arada film sundancefilm festivali’nde jüri büyük ödülü almıştı, muhtemelen onlar da –hem festival hem de jüri– “büyük oyun”u görememiş veya oyuna bilerek dahil olmuşlar, the guardian ve variety gibi.

    birgün’deki haberi yapan gazeteci arkadaşıma sosyal medya üzerinden şu mesajı yazdım: kimsenin izlemediği bir filmi böylesine hedef göstermek, “her şey kurgudan ibaret” gibi iddialı ara başlıklar atmak için “şöyle iddia ediliyor”, “böyle suçlandı” demek yeterli midir? medyada dünya kadar iddia dolaşıyor, hele suriye konusunda… çok tehlikeli bir dil bu ve maalesef eleştirdiğimiz havuz medyasının dilinden farkı yok. gazetecilik dersi vermek haddime değil ama, sinemasever bir okur olarak şöyle bir haber beklerdim birgün’den; madem beyaz baretliler o kadar tartışılıyor, oscar falan aldılar, bu belgeseli festival zamanı birkaç suriyeli ile birlikte izlemek ve onların yorumlarını almak, mesela. ama böyle karalamalardan sonra, bunun imkânı ortadan kalkıyor; filmi baştan mahkûm ederek tartışmayı kapatmış oluyoruz. devlet medyasında “bakur” ile ilgili yazılanlar geliyor aklıma…

    post-hakikat bataklığı

    içinde yaşadığımız dönemin en büyük kötülüklerinden biri hakikatin ve hakikat arayışında bilimsel yöntemlerin değersizleşmesi, çevre kirliliğinden beter bir bilgi kirliliği ile internet ağı başta olmak üzere her tür yazılı-görsel medyanın çarpıtılmış bilgi/haber deryasına dönüşüvermesi. ingilizcede 2016 yılının kelimesi seçilen ve türkçeye muhtemelen post-hakikat veya post-gerçek olarak yerleşecek olan post-truthkavramı , trumpgillerin siyaset tarzını veya havuz medyasının garabetini tarif etmiyor sadece; hepimizin içinde debelendiği bir bataklığa işaret ediyor.

    ideolojik mücadeleler, olguların değil kanaatlerin baz alındığı kaygan bir zeminde yürütülüyor artık; üstelik çoğu kez çarpıtılmış bilgi kırıntıları ile oluşmuş kanaatler bunlar. bu durum sağlıklı bir şüpheciliğe yer bırakmadığı gibi merak duygusunu da öldürüyor, ki post-hakikat çağının en acı meyvesi bence bu: bir filmi kıyasıya tartışırken bile, o filmin ne dediğini merak etmemek!

    peki biz halep’te neler yaşandığını öğrenmek istiyor muyuz sahiden? medyanın halinden bunca şikâyet ederken, “rıza üretme” kabiliyeti üzerine onca tespitler yapılmışken, bazılarımız savaş alanında olup bitenleri hakkıyla kavradığından nasıl o kadar emin olabiliyor? emin değilsek, gerçeği nasıl nerede arayacağız? böyle bir hamaset diliyle gerçeğe yaklaşamayacağımıza göre, bu konuda, özellikle suriye’de yaratılan eşi benzeri görülmemiş enformasyon çamuru içinde belgesellerin önemi yadsınabilir mi? bir belgeseli izledikten sonra, bağımsız iradeyle mi (tarafsız demiyorum!) yoksa propaganda amacıyla mı yapıldığını anlama yetimize güvenmiyor muyuz?

    yüzyıl kadar önce antonio gramsci’nin l’ordine nuovo gazetesinin ilk sayfasına koyduğu (yanlışlıkla kendisine atfedilen ama aslında marx’ın arkadaşı isviçreli sosyalist ferdinand lassalle’e ait olan) motto bugün her zamankinden daha geçerli: “gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir.”

    --- spoiler ---

    kaynak: https://www.kulturservisi.com/…-itinayla-karalanir/
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap