320 entry daha
  • 2 saat sonra yürümek için yoluna düşmüş olacağım yol. sabah itibariyle fethiye başlangıcından giriyorum içeri. hedef kaş. tavsiye ve uyarılara açığım.

    edit: kimse ne önerdi ne de uyardı. ben de sabah 8 gibi fethiye otogarına indim. otogarda çay ve tuvalet molasını takiben minibüse binerek ovacık sınırları içinde kalan başlangıç noktasına ulaştım. minibüsler başlangıç noktasına kadar gitmiyor yanlış anlaşılmasın. başlangıç noktasına varmak için 1 km civarı yürümek gerekiyor. neyse... başlangıca vardığımda yavşak yavşak eğlenip coşan bi turist kafilesi başlangıç tabelasının altında salak salak fotoğraflar çekiyordu. onların gitmesini beklemem gerekti, zira ben de kısmen salak fotoğraflar çekmek niyetindeydim. nihayet gittiler ve ben az salak fotoğraflarımı çektikten sonra vurdum kendimi yola. tabelanın altında yola benzer bi yer yoktu. ben de tabelayı solumda bırakarak kilit taşıyla döşenmiş yolda yürümeye başladım. burası lykia yolu olamazdı zira likyalıların kilit taşı döşemiş olabileceklerine ihtimal vermemiştim. hemen soldaki ilk toprak yola sapıp tırmanmaya başladım. yol bi yere çıkmayınca başlangıç noktasına geri döndüm. yeni bir turist kafilesi gelmişti. onları getiren aracın şoförüne yolun başlangıcını sorduğumda tabelanın altını göstererek aha ordan giriliyor devam ediyor cevabını aldım. bunlar da oraya gidiyor bunların peşine takıl diyerek getirdiği turist kafilesini gösterdi. onlar da halihazırda salak salak fotoğraf çekmekte olduklarından ben tabelanın altından geçerek olmayan yola girdim. çalıların arasından geçerek bi şekilde az önce bi yere çıkmayan yola tekrar çıkmayı başardım. oranın bi yere çıkmayacağını bildiğimden tekrar asfalt yola indim. asfalta indiğimde kafilenin harekete geçtiğini ve asfalt yoldan ilerlemekte olduğunu gördüm ve peşlerine takıldım. yol meğersem asfalt olarak başlıyormuş. böylece lykialıların bilmem kaç sene öncesinde asfalt teknolojisine sahip olduğunu öğreniyorum. artık yola girdiğimden kafileyi takip etmeyi bırakıyorum . kendi halimde yürüyüşüme devam ediyorum. bi zaman sonra, yolun sağ tarafında gördüğüm düzlüğe yönelip kahvaltı etmeye karar veriyorum. barbunya pilaki konservesi yiyerek kahvaltımı yapıyorum. üstüne bi de enerji barı gömüp sigara yakıyorum. aklıma yiğit özgürün plak ve konser, füze memeler karikatürü geliyor ama hemen kafamdan defediyorum. kalkıp tekrar yola düşüyorum. yolun başlangıcı sürekli tırmanma şeklinde. çantaya ne doldurduysam ağırlığı giderek artıyor. arkamdan yeni kafileler gelip geçiyor beni. yüzlerine bakıyorum kimisinin ama selam veren olmuyor. bunu önemsemeyip yoluma devam ederken biraz sonra beni sollayan gençten bi dayı selam veriyor. alıyorum selamını yoluma devam ediyorum. bi noktadan sonra yol iyice dikleşiyor ve taş döşeli patikalar şeklinde devam ediyor. sürekli tırmanacak mıyız amk bu ne diyorum içimden ama dışımın bundan haberi yok. ılerlerken beni sollayan kafilelerden birinin patikayı kapatarak mola verdiklerini görüyorum. ulan zaten canım burnumda ne sikime kapatıyorsunuz yolu diyorum içimden. ıç sesimi duymuş olacak ki, bi tanesi arkadaşa yol verelim yükü ağır, yorulmuş diyor. yolu açıyorlar, yorgun değilim ben diyorum yanlarından geçerken. gözümden bi damla yaş düşüyor antik taşa. ara ara mola vererek devam ediyorum yola. karşıdan 60 yaşında ya var ya yok bi dayı geliyor. kırlaşmış uzun saçları, elinde de asasıyla. durduruyor beni, acele etme diyor. aha bu gördüğün dağı aşacaksın, daha bu ne ki eben sikilecek diyor. bu kadar yükü niye yüklendin diyor, yolum uzun dayı diyorum. mola vere vere tırmanmaya devam ediyorum. molalarımda beni geçen kafileler laf atmayı ihmal etmiyor. sempatik ortamlar oluşturuyoruz. bi kafileyle sürekli karşılaşıyoruz yol boyunca. bi onlar beni geçiyor, bi ben onları geçiyorum. ekipteki teyzelerden biri onlara her yaklaşışımda aha bizim oğlan geldi diyor. neyse... bi zaman sonra suyum bitiyor ve uzun saçlı dayının bahsettiği su kaynağına bi türlü ulaşamıyorum. ılerlerken kafe gibi bi yere denk geliyorum. ordan soğuk ve sıcak su alıyorum. sıcak suyla kahve yapıp içiyorum. ordan da ayrılarak yoluma devam ediyorum. bu noktadan sonra tırmanış bitiyor, düz ilerliyor yol. ara ara mola verip ilerliyorum. bi noktada asfalta çıkıyor yine yolum. asfalt uzmanı lykialılar geliyor yine aklıma. ılerlerken yanlış yola sapıyorum ama yol nasıl güzel eh eh. şaka şaka yol bok gibi. kestirmeden gidiyorum aslında ama kaya, ağaç, diken her sikim var yolda. bi şekilde tekrar asfalta çıkıyorum ve mola verip kötü yaprak sarması konservesini tüketiyorum. üstüne yine enerji barı gömüp su içiyorum. asfalt olarak devam ediyor yol uzunca süre. lykialılar geliyor aklıma, adamlar yol yapmış diyorum. kirme köyüne ulaşıyorum. önümdeki kafile orda mola vermiş. ben de vermek istiyorum ama yabani olduğum için kalabalıkta durmayıp yola devam ediyorum. köyün içine doğru ilerleyip limon cafe bistro gözleme evinde mola veriyorum. çay söyleyip oturuyorum. orda mustafa beyle tanışıyoruz. ankaradan geldiğimi öğrenince hemşerim gelmiş diyor. ısrarla denizliliyim efenm diyorum ama o ısrarla beni ankaralı sayıyor. bi süre muhabbet ediyoruz. mustafa bey ankara yükseldeki kafesini kiraya verip kirmeye yerleşmiş. en iyisini yapmışsın diyorum. devamında muhalif muhalif konuşmaya başlıyor. höyt diyorum deme öyle şeyler. şaka şaka ben de katılıyorum kendisine. bi zaman sonra benim kafile geliyor. bizim oğlan da burdaymış diyen teyze ve arkadaşları geliyor. kahve içecekler. biraz daha oturup kalkıyorum. yol asfalttan patikaya dönüyor bi süre sonra. buraların belediyesi cehapedeymiş herhal diyorum zamanında. patikadan inip mehapeli belediyenin yaptığı toprak yola çıkıyorum. toprak yoldan ilerlerken benim kafilenin mola verdiğini görüyorum bi zaman sonra. şakalar komiklikler eşliğinde geçiyorum onları. bi süre sonra faralya inişine geliyorum ve cehapenin patika yoluna giriyorum. patikada ilerlerken mola veriyorum ve benim kafile beni yine geçiyor. bizim oğlan burdaymış diyen teyze elimdeki sigarayı görüp bırak şunu diyerek geçiyor yanımdan. biraz daha dinlenip düşüyorum tekrar yola. faralya girişinde pansiyonlar başlıyor. benim kafileden 2 kadın buldukları otları toplarken kafileden ayrı düşmüşler. biraz onlarla arkalı önlü devam ediyoruz. ablalardan 1 tanesi geri dönüp benden fotoğraflarını çekmemi istiyor. salak salak fotoğraflarını çekip veriyorum telefonlarını geri. arkadaki ev göründü mü, bi de şurdan ceker misin gibi salak sorularla deli ediyorlar beni. ulan 16-17 km yürümüşüm, yol bitsin diye ağlayacağım nerdeyse ama hanfendiler bi de oramdan çek bi de buramdan çek diye şımarıyorlar. salon erkeği imajıma halel getirmeden rica edip veriyorum telefonlarını. faralyaya ulaşınca benim ekibin bi çardakta durduğu görüyorum. yürüyüşleri bitmiş araçlarını bekliyorlar. bizim oğlan gel çay iç diyor benim teyze. teşekkür edip yoluma devam ediyorum. corc hauzun bahçesine çadırımı kurup günü bitiriyorum.

    2. gün

    sabah erken uyanıyorum. kahve alıp kelebekler vadisini gören bi masaya oturup kahvemi içiyorum. hava serin. gece de yağmur yağmıştı, çadırım çardakta olduğundan yağmurdan etkilenmedim pek. duş almak istiyorum fakat götüm yemiyor soğuktan. çadıra geçiyorum bi süre sonra. biraz ısındıktan sonra gaza gelip atıyorum kendimi duşa. nasılsa ısınırım sıcak suyla diyorum. ve fakat geceki soğuğun etkisiyle ve de güneşin oraları henüz görmemesi yüzünden su sıcak değil. üşüye üşüye alıyorum duşu. toplanıp düşüyorum yola. niyetim bi marketten ekmek alıp yolda ton balığıyla kahvaltı etmek. fakat faralya çıkışına kadar market yok yolun devamında. bi gözlemeciye girip gözleme yiyorum, bi tane de yolluk alıp dalıyorum patikaya. çanta sanki daha ağır, o kadar da viski içtim halbuki yüküm azalsın diye. cehapeli belediyenin patikasindan mehapeli belediyenin toprak yoluna dönüşüyor yol. ara ara dinlenerek devam ediyorum. ılerlerken portakal ve nar suyu satan bi dayının mekanında duruyorum. 10 lira verip gömüyorum nar suyunu. dayıyla muhabbet ediyoruz bi süre. otururken bi ekip geliyor. nar suyunun fiyatını soruyor. ekibin yetkili abisi olduğu her hâlinden belli gudik fiyatı fazla buluyor. ızmir'de çok daha ucuzmuş da, izmir'de onlar nar suyuna enginar derlermiş de... söylene söylene devam etti yoluna. bi biraya 25 lira verirsin ama alsancak'ta hıyar diyorum. bunu dışımdan söylüyorum dayı da duyuyor. dayıyla vedalaşıp devam ediyorum yoluma. yolun devamı iniş şeklinde. yeniden patikaya girip kabak'a varıyorum. niyetim koya inip iki gün burda kalmak. yürüyerek inmeyi gözüm kesmiyor, hile yapıp servisle iniyorum. mekanlara göz atıp natural life’a kuruyorum çadırı. güzel mekan. yemekleri de güzel, kalanlar da. günün kalanını kâh sahilde kâh mekanda bira ve viski içerek geçiriyorum.

    3. gün

    sabah erken uyanıyorum ama nasıl içtiysem kafam hala bulanık. bi kişi uyanmış sadece o da kahvaltı hazırlıyor. kedilerle köpeklerle oynuyorum kahvaltıyı beklerken. kahvaltı yapıp geri yatıyorum. 1 saat kadar uyuyup kalkıyorum tekrar. niyetim bugün yürümemek ama şelaleye gitmeye karar veriyorum sonradan. düşüyorum yola. çık çık bitmiyor gene yol. alınca yokuşunun dik ve zor olduğunu duymuştum ve alınca'ya yukarı servisle çıkıp üstten varmayı düşünüyordum. şelâle hevesi bu yolu da yürütüyor bana. yolda ilerlerken tabelayı da geçince kaptırıp devam ediyorum yanlışlıkla. farkında de değilim tabi. bi süre sonra genç fransız bi çiftle karşılaşıyorum. erkek olan bana şelaleyi soruyor. yukarıda yok muydu amk diyorum. kızın sütyen giymemiş olmasi dikkatimi çekiyor. helal olsun diyorum içimden ben de giymedim. telefonlarından haritaya bakıp geri dönüyoruz. az önce es geçtiğim tabeladan aşağı yönelip şelaleye varıyoruz. onlar kendi havasında takılıyor. ben çıkarıyorum viski şişesini. 1-2 saat takılıyorum. fransızlar benden önce gidiyorlar. sonra düşüyorum yola. geri dönüyorum kabak'a. akşam yemekten sonra 7:30 gibi dinleneyim biraz diye çadıra giriyorum. uyandığımda saat 11:30. kalkıyorum. ortalık sakin. bi bira alıyorum. onu içip iniyorum sahile. saat 3 e kadar sahilde takılıp viski içiyorum. geri dönüp yatıyorum. sabah kahvaltıdan sonra toplanıp düşüyorum yola. bu noktada alınca yolunu tekrar yürümemek için hile yapmaya karar veriyorum. fethiye'ye dönüp otobüsle patara'ya geçicem. koydan yukarı çıkaracak servis bi türlü gelmiyor. 2 saat bekliyorum. beklerken bira içiyorum. nihayet servis geliyor. bi süre sonra toplam 4 yolcu çıkıyoruz yukarı. kız olanın yukarıda arabası var ve bizi fethiye'ye götürebileceğini söylüyor. 1 kız, 1 mühendis, 1 arnavut ve ben atlıyoruz arabaya. bu noktada bazı detayları atlıyorum(kıps). fethiye'den patara'ya varmam akşam 6 'yı buluyor. medusa campinge yerleşiyorum. patara'ya planladığımdan daha geç geldiğimden, patara'yı da görebilmek için 1 gece fazladan kalmaya karar veriyorum. kamp alanının barı var. oturup bira içmeye başlıyorum. kimse yok henüz. bi zaman sonra mekan ecnebi amca ve teyzelerle doluyor. yine bi süre sonra yaşlı ecnebi amcaların çaldığı, yaşlı ecnebi teyzenin söylediği grup müziğe başlıyor. herkes birbirini tanıyor. samimi ortam. vakit geç olunca su alıp yatmak için bara yanaşıyorum. mekan sahibi dayı kayıt için bilgilerimi istiyor. doğum günüm olduğunu farkedince caddeye çıkıyor yakıyor fişeği. utanıyorum. tüm ab doğum günümü kutluyor. alkışlar eşliğinde suyumu alıp gidip yatıyorum.
437 entry daha
hesabın var mı? giriş yap