• ovacık'tan kalkan'a kadar yürüdük. aklımda kalan bazı iyi, kötü ve çirkin şeyler var.

    ekipman kısmı: su hariç 13 kg'yi geçmek enayiliktir. en önemli ekipmanlar sırasıyla; ayakkabı, çanta, baton, şort, karabina...

    ayakkabı: sıfır ayakkabı ile ilk kez giyip yolculuğa başlamak en büyük 2., ucuz ayakkabı alayım, kullan at yaparım demek 3. büyük günah. paraya kıyılacaksa ayakkabıda kıyılmalı ve sert tabanlı, kaydırmaz, bileği saran, ayağa tam oturan bir model seçilmeli.
    çanta: min. 60 lt, maks. 60 lt olmalı. fazlası ve azı da yine enaylik, başka bir şey değil. boş ağırlığı 2 kg'yi geçen çanta bizden değildir. 1.5 kg'lik çanta, ne güzel çantadır. onu koruyup kollayınız.
    baton: başta ben buna karşıydım. ne gerek var yeaa diyordum. en kötü iki dal alırım yeaa diyordum. neyse ki verilmiş sadakam varmış ve likya tanrıları beni çarpmadı. çarpmadı çünkü son anda baton almaya karar verdim. bu kadar insan yanılıyor olamaz dedim. teşekkürler bu kadar insan. (batonsuz likya yolu'nu yürümek, hayko cepkin ile uçağa paraşütsüz binmek gibi bir şey.)
    şort: yine direkten döndüğüm bir obje, bir kurtarıcı daha. yandan ve bol cepli, eğilip kalktığında sürtünmeye sebebiyet vermeyen, kemersiz bir şort.
    karabina: anlatmaya gerek yok. joker. bu kadar işlevsel olduğunu düşünmemiştim.

    wikiloc bu iş için pusulamız. acayip faydalı. yıllık üyelik 60 küsür liraydı sanırım. likya ve diğer parkurlar için çokça kayıtlı rota mevcut. internetin çekmediği yerlerde de aktif. nerede çeşme var, konaklama yerleri, bakkal vs. tümünü işaretli bulabiliyorsunuz.

    her rota başlangıcında yanınızda 3 lt su olmalı. su, oksijen kadar önemli. hatta bazen daha önemli. su dışında, kuruyemiş, bar, kuru meyve de can kurtarıyor kesinlikle. gözleme sevmiyorsanız, bu yolu bir daha düşünün. gözlemeye doyacaksınız....

    yola çıkmadan, bir gece konaklayıp, sabahında başlamak daha mantıklı bence. o yüzden, şehir dışından geldiğinizi varsayarak, bir gün önce gelip, fethiye'de veya ovacık'ta konaklayıp çıkılmalı. üzerinizde nakit olmalı. kredi kartı hiçbir yerde geçmiyor. kamp tüpü vs, uçakta getiremeyeceğimiz için, bunu fethiye'de bulabiliyoruz. likya outdoor. sahibi gevezenin teki ama yine de eksik gedik her şeyinizi burada tamamlayabilirsiniz. pazarlık yapmadan kendisi indiriyor fiyatı. bir garip geveze adam. fethiye merkez otogardan 07:00'den itibaren minibüsler kalkıyor. kredi kartı ile ödeme yapılıyor bu minibüslere. ve tabii şoföre likya yolunu sorduğunuzda, doğru noktada inmenizi sağlıyorlar. indiğiniz noktada bir işaret vs yok, sola doğru, otel reklam tabelalarının olduğu yönden gidiyorsunuz ve 3-4 dk sonra o meşhur sarı likya yolu tabelasına ulaşıyorsunuz. evet, o tabelanın altından başlamıyor rota. (herkes şok) ileriye doğru devam ettiğinizde, soldan 2. patikadan çıkıyorsunuz. he bir de tabii, şu meşhur işaretler. kırmızı çarpı gördüyseniz yanlış yoldasınız. kırmızı beyaz şerit gördüyseniz devam, doğru yoldayız. bir de taşları üst üste koyma olayı var. başta gülünç gelmişti ama çok hayatlar kurtardı bu da. aro üst üste taş koyanlar.....

    ovacık - faralya arası ilk parkur. ölüdeniz manzaralı full tırmanış. manzara şov. ilk günden manzaraya doymak bir bakıma faydalı, fotoğraf çekme hevesinizi köreltiyor en azından. ilk 6 km çeşme vs yok. ona göre hareket etmeli. zaten bu çeşme, irtifa, bakkal, konaklama işini wikiloc çözecek. o yüzden bir daha yazmamaya karar verdim. faralya'da nejla abla'nın (gül market) bahçesine çadır kurduk. duş, tuvalet, elektrik kişi başı 70 tl aldı. marketinde de fiyatlar ortalama.

    faralya - kabak - alınca: burada insanlar ikiye ayrılıyor. kabak'a inenler ve inmeyenler olarak. kabak sevdiğiniz bir yer ise, inmeye ve o yokuşu çıkmaya değer. buralarda işaretler iyi. kabak'a inmek büyük karar. çünkü bu inişin, bir de çıkışı var elbette. o yorgunlukla kabak'ta denize girmez paha biçilemez ancak kabak sonrası o çıkış için paha biçilir. kredi çekilir ödenir. ( o neydi yav. ) gerçi kabak'a indikten sonra, minibüs ile tekrar o alınca ayrımına çıkabilirsiniz, (minibüs 80 tl'ye çıkarıyor kişi sayısından bağımsız) ama o zaman da kabak'taki buz gibi şelaleye girememiş olursunuz ki bence çok şey kaybedersiniz. bu rotada lemon cafe iyiydi, kirme köyünde. edit: alınca'da gidilmemesi gereken yeri yazmayı unutmuşum. y****k hasan. evet. bu kadar kafa açan birine rastlamamıştım bu yaşıma kadar. mini bardakta ayrana 15 tl istemesine değinmiyorum bile. düdükledi der geçerim fakat o yorgunlukla kafanızda fillerin tepinmesini istemezsiniz. adam yoktan sustan anlamıyor. alınca'ya varınca tam karşınızdaki yer. işte oraya girmeyin. yanındakine gidin. ulan y** hasan. böyle böyle batıracam seni.

    alınca - gey - bel: alınca'dan sağlam su ile yola çıkmalı. gey'e kadar çeşme yok. 9. km'de suya erişiyoruz. ( yazmayacaktım dayanamadım yine. ) gey'de tahir abi'nin yeri rotadaki en mükemmel gözlemeci, çaycı, kahveci ve her şeyci. mekanın ismi g7. havalı da. çardağı, kedileri ve tavukları ve tahir abi'nin mini sohbetleri çok güzeldi. gözlemeler, çaylar, kahveler ve sodalar, toplam 155 lira.
    bel'de tatava yapmadan fatma abla'nın yerinde kalınmalı. likya yolu'nun en eli bol işletmesi burası sanırım. her şey taneyle değil, doyduğun, içebildiğin kadar. kendi çadırında konaklama, kahvaltı ve akşam yemeği kişi başı 150 tl. çay vs. şirketten. odasında kalırsan 250.

    bel - gavurağılı - patara: fatma abla'dan çıktıktan sonra güzel bir köy yolu başlıyor. bir noktadan sonra lafa dalarsanız sağdan girişi kaçırabilirsiniz. biz kaçırdık, siz kaçırmayın. bir gözümüz manzarada, diğer gözümüz wikiloc'ta olsun, olmalı.

    gavurağılı inişinden sonra zeynep mother yeri dışında bi yer yok. var da yok. yarı açık, yarı kapalı. açsan zeynep mother'da ye. bel patara arası yemek ve su sıkıntı. gördüğün bakkaldan al, boş geçme. iniş çok çok zor. kayalık ve kaygan taşlardan oluşan aşırı dik, uçurumdan hallice bir patika. inişten sonra yola çıkıyorsun. patika gidiş de var patara'ya ama yolu kullanın bence. patika ısırgan otu dolu. şov yapmaya gerek yok. patika dar, dikenli ve kapalıya yakın. üstelik yolun manzarası çok çok daha güzel. gavurağılı inişinden sonrası kolay. patara'da konaklama sıkıntı. esnaf çakal.
    patara'dan kınık'a 12 km. 300 tl istediler. (yuh) minibüs var. 10 tl kişi başı. minibüs durağını sor. patara gelemiş arası rezalet. bu rotayı araştırdıysanız illaki denk gelmişsinizdir. bu rota, muhtemelen likya'nın en kötü rotası. o yüzden, büyük çoğunluk bu kısmı araçlarla pas geçiyor. seraların arasında, manzarasız, tacizci esnaf arasında yürümeyi kim ister? bu yüzden minibüs ile kınık'a geçmek ve letoon ile xanthos'u gezmek çok daha akıllıca.
    kınık merkez, türkiye'nin en kötü kasabası olabilir. her ama her anlamda. marketlerden alacağını al. 5 dk fazla zaman geçirme bu kasabada. minibüs durağını bul, gelemiş'e minibüs ile geç. emin olun böylesi herkes için en hayırlısı. burası eksik kaldı diye üzülmeyin. hiçbir şey kaçırmıyorsunuz. bilakis zaman kazanıp, moral kaybetmiyorsunuz.

    gelemiş'te çeyrek camping bohemli gibi, güzel gibi ama değil. kaldığımıza pişman olduk. işletmecisi aşırı rahat ve umursamaz. burada çadır kişi başı 100, bungalov 3 kişi 500, kahvaltı dahil. (sözde) seçenek çok gelemiş'te. çeyrek bu seçenekler arasında olmasın mümkünse. bolulu bir şey usta vardı, orada yanardönerli salata söyleyin. önce gözünüz doysun.

    gelemiş - kalkan: delikkemer'in olduğu rota. burada da başlangıçtan bitişe kadar tek bir çeşme var, yolun ortalarında. sudan emin olamadık ve kalkan'a gelene kadar çöldeki mecnun'a döndük. siz öyle yapmayın. en az 3 lt su! parkur çok eğlenceli. yolda kekik ve adaçayı toplayabilirsiniz. bu parkurda, seraların olduğu tarafa bakarak, kınık kısmını minibüsle geçmenin ne kadar mantıklı olduğuna ikna olacaksınız. asfalt yola paralel bir yol, kalkan'a varana kadar. kalkan'a yaklaşınca işaretler yok oluyor. kendinizi yola atıp devam edebilirsiniz. bence mantıklı olan bu. inşaat, villalar bahsetmeye gerek yok. şimdi bile, yolun içine villalar yapılıyor. 10 sene sonra alternatif bir likya yolu yapılacak. eski yolun bir kısmı yok olacak. maalesef.

    unutmayalım; su, işaretler ve wikiloc kutsal üçlümüz. kate clow'un gücü sizinle olsun! iyi yürüyüşler.
  • "continuity of great shows makes us sublime or stupid. in the alps, we are eagle or idiot." victor hugo

    türkiye'nin turizm konusunda beceriksizliğinin ıspatı olan yerlerden birisi kesinlikle burası.

    bu rotayı orta avrupa'da görüp de yapmak istemeyen olacağını sanmıyorum. harika bir rota, orta doğunun ortasında, denizle kesişen antik bir yol. dağ, deniz, tarih... daha ne istersin allah'tan?

    al bu rotayı, koruyup kolla, pamuklara sar, haritalandır, işaretlendir, belirli yerlere tesisler koy. tesis dediğim klübe bak, tuvalet olsun, ekmek arası bi şey olsun, yöre halkı işletsin, 2-3 tane de oda olsun çıkar illa kalmak isteyen. adım başı koyma, rotanın özelliğini bozarsın ama koy be kardeşim.

    sonra al bu rotayı, tanıt tüm orta avrupa'ya. turlar düzenle. basın organlarına belgeselini yaptır, büyük spor müsabakaları düzenleyip önemli atletleri getir. bir bakmışsın tüm avrupalılar uzun zamandır adını anmadıkları "türkiye tatili" için liste yapmaya başlamış.

    50-65 yaş arası ayıla bayıla tüm parkuru bile yapar. zaten tatillerini dağda geçiriyorlar. formları da gayet iyi. +65 için özel küçük rotalar yap. tur dediysem de 3*4 kişilik wild turlar. zaten 50 yaş altı kendisi ayarlar. keçi gibiler.

    cidden ciğerim yanıyor. ülkemde cennet olan çok yer var. ama olamıyor. millet bana türkiye'de çıkmalık dağ soruyor. eskişehir'de dağ varmış diyor, hangisine gitmeli diyor. adam eskişehir'de dağ arıyor. eskişehir. denize gelmek istemiyor ki? ona giden var 3-5 gün, türkiye artık liste dışı, hırvatistan'a, yunan'a gidiyor çoğu. çoğu "denizde napıyorsunuz bütün gün siz" diyor. aklı almıyor neden 10 gün malak gibi yattığımızı. aktivite ver ona, dağ ver, bayır ver, göl aktivitesi var. kötü şartı dert etmez, kötü yemeği umursamaz, karnında sıpa, sırtında sopa ile gezer hiç sorun yok. sadece hiking değil aynı zamanda mountain biking için de nimet yahu. ben türkiye'ye gelsem bisikletle dolaşmak istiyorum diyor. bisiklet rotası yap turizm için. sen kendin gibi düşünme. macera arıyor adam. mesela 2 aile araba ile gidiyorlar, çoluk çocuk var arabada 2-3 yaşında. rotaların bir kısmında bir aile, diğer kısmında diğer aile hiking ya da mountain biking yapıyor. dönüşümlü. çocuğum var gidemem demiyor. ki 8-9 yaşında çocuk varsa onlar da günde 30 km yürüyorlar ana babalarıyla.

    mevsimsel olarak da sorun yok. kışın - bilmem kaç derecede günlerce kış tatili yapıyor insanlar. yazın da dağlara kaçıyor, kuzeye gidiyor. mart'ta nisan'da gelip bu yolu mu yürüyecek, üşür deme. sen ortamı güvenli yapsan yalnız başına gelen kadın ya da erkek turistten geçilmez. türkiye gibi sıcak kanlı insanların olduğu yere sırf insanlarla tanışmak için, "otantik" bir yer görmek için yine gelir. gelir de vatanı beller kalır demiyorum, hayatına bi renk katmak için 10 günlük gelir, 20 günlük gelir.

    rus ve arap turist ile karşılaştırma. karşılaştırsan da sen ülkenin bir bölümünü bu tür aktiviteye ayır, ruslar yine gelip antalya'da yatsın. herkesin tatil türü kendine. kimseyi yargılamıyoruz. ne güzel ki bazısı denizde yatmayı seviyor, bazısı dağda gezmeyi seviyor. hepsinden de yararlan. ülke baştan aşağı dağlarla dolu. tarihi dağlar ülkesi tatil cennetliğine oyna. dünyanın en eski medeniyetlerinin doğal coğrafyasına oyna. teleferikleri koy, rotaları yap, kolay rota zor rota belirle, dağın en tepesine klübe dik gelen kalan olur inan. açık büfe yemek beklemiyor kimse, değişik bir şey arıyor, yemek her yerde var. zaten en basit yemeği koysan beğenir insanlar, yemeklerimiz cidden güzel, lezzetli.

    aklım almıyor. bazen oturup ağlamak istiyorum. kültür elçisi gibi akşama kadar nemrut'u, ağrı'yı, likya yolunu anlatıyorum. varsa yoksa kapadokya, onu da instagram'dan görmüşler, çok net bi pr örneği değil. arkadaşımın 70 yaşındaki annesi gitmiş yıllar önce kapadokya'ya, her yeri yürümüşler. 250 dolar verip balona binmişler. yanisi, sen düzgün hizmet verirsen adam 3dk lık bi eğlenceye 250 dolar da verir 500 dolar da. isviçre'de bi dağa çıkmak için teleferik fiyatı neredeyse 100 euro. içinde sadece teleferik ücreti var. dolup taşıyor. inanmazsın ruslar kışın akın akın doluyor st. moritz'e...

    kültür ve spor turizmine hem yurt içinde hem de yurt dışında oynamak lazım. ineternet çağında ikisi de birbirini patlatacak şey. doğu eksperisini insanlar bu yüzden biliyor. çünkü yerel insanın yoğun ilgisi yabancı basına yansıdı, takip edenler gördüler oradan. ya da tükiye'den arkadaşlarından gören oldu.

    çok ilginç insanlarla karşılaşıyorum. çoğu kapadokya'yı soruyor. başka bir şey bilmiyorlar ama merak da ediyorlar. diyorum ki kapadokya'ya gitmişken nemrut'a çıkalım, urfa'da ciğer yiyelim (ben yemem de foie gras'dan neyi eksik), aşağıya likya yoluna çıkalım ya da ağrı'ya gidelim. uzun zamandır kimseye deniz tavsiye etmedim, zaten soran da pek yok.

    bu sene umuyorum ilk turumuzu yapacağız buraya. çok heyecanlıyım.

    edit: sadece likya yok ülkede, bir sürü rota var. her rotanın ayrı ve özel tanıtım ofisi ve stratejisi olmalı. ve evet dağlar için teleferik, buralara gelmek isteyen ancak sağlığı ve fiziksel durumu yetmeyenler için özellikle gerekli. bir de ülkenin uluslararası turizm stratejisini de "çöp atıyolla ya, gelmesinler, bilmesinler. zaten köylüler ekmek satıyo, biz alıyok" diye kuramazsın. yerel adamın yaptığı işi kafasına göre yapmaması da devletin stratejisinin bir parçası olmak zorunda. bir de son olarak tesis koymayı da 5 yıldızlı otel dikmek olarak algılıyorsunuz, anlıyorum. ancak böyle olmak zorunda olmadığını ekolojik doğa turizmi yapan ülkere 3-5 defa gidip gelirseniz anlayabilirsiniz.
  • bakin hala, hala bu yolun tarihi bir yol olduğunu, likyalilarin yolu inşa ettiğini, likya yerleşimlerini birbirine bağladığını sananlar var.

    bir trekking yolu olan likya yolu, bazi noktalarda tarihi yollari kapsasa da, esasinda birbirine bağlanan keçi yollarindan ibarettir. evet keçi yolu. bu yol bazen öyle yerlerden geçer ki, kafayi yememiş hic bir medeniyetin kendi yerleşim yerleri arasinda o yolu seçmeyeceğini anlarsiniz.

    iki yerleşim arasinda en kolay yol, bakin kisa demedim, en kolay yol kullanilir ve bu binlerce yil boyunca da kolay kolay değişmez. a noktası ile b noktasi arasindaki en kolay yol m.ö. 300'de de 2022'de de aynidir. işbu halde tarihi olarak kullanilan yollar da bugünkü asfalt yol nereden geçiyorsa oradan geciyordu genel olarak. aklini peynir ekmekle yememis hiçbir likyali da bugünkü faralya'dan alinca'ya o kocaman tepeyi cikarak gitmemistir haliyle. zaten akli başında hicbir medeniyet de kolay kolay oralara yerlesim kurmaz.

    ama likya yerlesimi olmayan bir yerden geciyor bu yol, ama cok onemli likya kentlerinden geçmiyor? ne iş? çünkü bu yol likya yerlesimlerinin bir kismindan gecse de esasinda bir doğa yürüyüşü yoludur. bu kadar basit.

    üstelik belirgin, net ve degismez bir yol da değildir. bazi bazi facebook gruplarinda yolun ustunde bazi noktalarin etrafinin cevrilip insaat yapildigi icin kizanlara denk gelirsiniz. yolu isaretleyenler ve tanitanlar tüm arazinin kime ait olduğunu, özel mülk olup olmadigini bilemezler, iste bu yüzden bazi kisilerin özel mulku icinden geçer. bu anlasilirsa da rota biraz degistirilir. organiktir o yuzden bu yol. birisi ozel arazisinden kimseyi gecirtmek istemiyorsa durduk yere isin icine siyaset sokup sikayet etmek faydasiz ve gereksizdir. bu kadar uzun bir yolun her bir alanini sit bolgesi ilan edebilecek ne bir gerekçe vardir ne de bunu yapabilecek bir devlet.

    yolu iyi anlayin lütfen. görüyorum aranızda hala karistiranlar var.

    likya yolu, bazi antik likya yerlesimlerinden geçen bir doğa yürüyüşü yoludur.
  • geçen sene ekim ayında ovacık kalkan, bu sene ise kaş olimpos parkurunu yürüdüğümüz dünyanın en güzel yollarından biri.
    mesaili çalışan ve evde de ciddi sorumlulukları olan biriyim. her tatil planı öncesi yokluğumda sorun olmaması için planlamam gereken bir sürü şey var. yıllık tatillerimin çoğunu benim dışımdaki aile bireylerinin/arkadaşlarımın programına uydurmak zorundayım. şikayetçi değilim, bu hayatı ben seçtim. ama bu yorulmadığım anlamına gelmiyor. işte likya yolunu yürümek bu yorgunluklarımın karşılığında kendime verdiğim en büyük armağanlardan biridir.

    likya yolunu yürümek planlama ve ön hazırlık gerektiriyor. bu yol aslında bir kültür rotası, haliyle okuma yapmak gerekiyor. fiziksel zorlanma için öncesinde antrenman yapmak gerekiyor. normalde kendime ayırdığım tatil dönemlerimi bir salyangoz temposunda yaşayan biri olarak başta emin olamadım ama geçen senenin verdiği haz, günlük hayata dönüldüğünde bir tatilin etki süresi olan birkaç haftayı aylara uzattı. sık sık zihnimde geri dönüp baktığım manzaralarımın çoğunu likya yolu üzerindeki muhteşemlikler oluştuyor artık.

    benim için likya'da; uzun ve sessiz yürüyüşlerin, doğaya uyum sağlama çabası dışında hiçbir şey için mücadele etmek zorunda olmamanın bir hafifliği var. izini takip ettiğin antik kentlerden geçerken seni gıdıklayan bir merak var. ekim ayında akdenizde yüzmenin verdiği zevk var. zihninde taşıdığın çözülemeyecek sorunların/kavgaların/duygusal yüklerin o kadar da ağır gelmediği, unutamasan da erteleme moduna aldığın, verdiğin önem derecesini düşürdüğün paha biçilemez anlar var.
    aslında benim için sadece ben ve yol varız. senin için de sen ve yol...

    hem başta belirttiğim hayat şeklim hem de asgari konfor şartlarım tüm yolu tek seferde yürümeme engel. bunu yapan insanlara hayranlık beslemekle birlikte parkurlara bölerek yürümek isteyenlerin de çok seveceğini düşündüğüm bir rota.
    beraber olmaktan çok mutlu olduğum, yanındayken yalnızlığın verdiği huzuru bile yaşayabildiğim ve haliyle çok sevdiğim bir arkadaşımla yürüyoruz. aynı zamanda profesyonel dağcı, arama kurtarmacı ve ilk yardım eğitimi tam bir rehberimiz var. tecrübeli olmayanların yalnız gitmesi tavsiye edilmiyor zaten. mümkünse coğrafyayı bilen bir rehberle gitmek ekstra rahatlık ve güven veriyor.

    taze gelmişken yeni yürüdüğüm parkurla ilgili kısa notları da yazayım.
    ilk gün limanağzı'ndan boğazcık köyüne yürüdük. fakdere koyundan sonra bir süre kayalıktan yürümeniz gerekiyor. kaya tırmanışı/yürüyüşü sevmeyenler için zorlayıcı olabilir. bir de manzaraya dalıp dikkatinizi bastığınız yerden kaçırmayın, manzaraya bakayım derken aşağı uçabilirsiniz.
    boğazcık'tan kaleüçağız'a yürüdüğümüz yol çok rahattı. aperlia antik kentine biraz zaman ayırmanızda fayda var. hatta sabah biraz daha erken çıkıp orada denize girme molası verirseniz kendinizi başka bir zaman diliminde gibi hissedebilirsiniz.
    benim en zorlandığım kısım gelidonya fenerinden adrasan'a olan yoldu. fenere çıkmak iyi güzel, manzara da çok güzel ama devamında değişmeyen bir panoramada saatlerde güneş altında yürümek bir süre sonra yordu. üstelik sahile vardığımızda hava kararmış ve bozmuştu, haliyle denize giremedik.
    ve geliyoruz en sevdiğim güne. adrasan'dan başlayıp musa dağına tırmanıp olimpos'a indik. zirveye 3 km kala şiddetli bir yağmura yakalandık. şimşekler, gök gürültüleri eşliğinde yürümek çok eğlenceliydi. inişe geçtiğimizde yağmur dinmiş, güneş açmıştı ve bildiğiniz bir masal ormanında gibiydik.
    bir tarafta yıldırım düştüğü için kavrulmuş ama ayakta kalmış ağaçlar (buraya paratoner ormanı diyorlarmış), hemen yanında yemyeşil bitki örtüsü, dar patikalar, her yeri saran defne kokusu, uçuşan kelebekler, rüzgarın serinliği, güneşin tatlı ısısı bana cennetin böyle bir yer olduğunu düşündürdü. tek sorun olimpos antik kentinin ve sahilin saat 18'de boşaltılması gibi saçma bir uygulamaya denk gelmiş olmamızdı. evvelki yıllarda böyle bir şey görmemiştim. sahilde askerlerin dolanıp denizden insan toplaması oldukça absürttü.
    o kadar gitmişken yanartaş’a çıkmamak olmaz. telefonunuza yıldızları gözlemleyebileceğiniz bir uygulama indirip, yanınıza bir şişe şarap alırsanız çok güzel bir gece geçireceğinizin garantisini verebilirim.
    son gün biraz tembellik yaptık. phasilis antik kentine gidip bol bol yüzdük, sonra da göynük kanyonunu geçtik. su sıcaklığı 15 dereceydi, ilk girdiğimde bir ara su kollarımı
    aldı götürdü sandım ama yapmasam içimde kalırdı. nefis bir kanyonmuş.

    mutluluğun yaşadığımız anda farkına varılamayan, sonrasında anımsadıkça hissettiğimiz bir duygu olduğuna dair bir yazı okumuştum. hayatımızın çoğu anında doğru olabilir ama bu yolu yürürken, daha orada o anda her yerini sarıyor mutluluk. bu gördüğümü yakın veya uzak bir gelecekte sıkkınlığıma ilaç yapacağım diyorsun ve yapıyorsun da.
  • gelidonya feneri civarinda akreplere dikkat edilmeli, trangia $art (egitim ne kadar $artsa), bilekli ayakkabi (mevsime bakmaksizin), talk pudrasi (pi$ik için), klor tableti(bazi kuyularda kuyulardan turplu tang tadinda su bulabiliyorsunuz ancak), fener, tahta ka$ik (trangiayi çizmez), kenelenebilirsiniz ama merak etmeyin her kamp attiginiz yerde on dakika kendinizi ve arkada$larinizi kontrol edin, kene varsa, döndüre döndüre vücuttan çikarin, direk çekmeyin. herhangi bir yerde bulabileceginiz dal parçasi yürüyü$te oldukça yardimci olacaktir, ben dagciyim karde$im diyorsaniz batonunuzu unutmayin, yaz aylarinda yürüyorsaniz $apka, yemeni türü bir$eyle kafanizi güne$ten koruyun, yaz ayi da olsa yaylalarda ü$üyebilirsiniz, kalin giyecekler alin yaniniza. çoban köpekleriyle kar$ila$irsaniz baton yada dal, sopa türü ne varsa elinizde saklayin yada atin. yörüklerle konu$maktan, yardim istemekten, sohbet etmekten çekinmeyin, yabani olmayin ve $unu unutmayin rota boyunca rakim dü$tükçe insaniyet azalir. olimpos'a vardiginizda içiniz daraliyorsa, caniniz sikiliyorsa, üstünde durmayin hepimizin ba$ina geldi. $imdilik aklima gelenler bunlar, peki likyada yürümek nasil bir duygu, anilar nelerdir derseniz, bazi $eyler anlatilamaz, gidip görmek lazim derim.

    yıllar sonra gelen edit: canım kardeşim ben bu entry'i yazarken kırım kongo kene kanamalı hastalık diye birşey yoktu. şimdi var. kenelenirseniz sakın çıkarayım filan demeyin en yakın sağlık kurumuna başvurun bırakın doktorlar halletsin o işi. benim vicdanımı sızlatmayın sonra.

    - boyuğğ devrilesiiceeeğğ, cengizhan mı ne ekşisözlükte yazmış bizim oğlan da ona itimat etmiişş çekmişş çıkarmış keneyiiiğğ.... ateşlere gelesiceeeğğğ....

    (bkz: aman diyim)
  • ovacık (fethiye) - kaş ve bir günlük çayağzı (demre) - simena etaplarını yeni tamamladığım yoldur kendileri.

    sözlük dahil birçok mecrada uzun uzun bilgiler zaten var. ben burada gözden kaçması muhtemel kısa bilgi ve tavsiyelere yer vermek istiyorum. yazacaklarımı 3 ana maddeye ayıracağım. bunun öncesinde ise yola çıkmak isteyen ama endişesi olan, yapabilir miyim diye düşünen insanlara sesleniyorum: yeter ki iste!

    gelelim 3 ana maddemize:
    1) kimler yürüyebilir
    2) etaplar arası hap bilgiler
    3) genel notlar

    1) kimler yürüyebilir
    öncelikle kendi sıkıntımdan bahsederek başlayayım. ben 3 senedir bel fıtığı sorunu yaşayan, otuzlu yaşların başında bir insanım. fıtıktan önce aktif sayılabilecek bir spor hayatım vardı. şimdi ise halı sahada futbol oynarken kalçamda hafif çekme oluyor. tenis oynarken daha da fazla oluyor. ağırlık kaldırma olaylarına ise hiç girmiyorum. lakin 7 günde, yaklaşık 10-12 kg ağırlıkla, yaklaşık 160 km yol yürüdüm ve hiçbir ağrı hissetmedim. işin sırrı tamamen bel destekli çanta ve ağırlığı dağıtmaya yardımcı batonlarda. dolayısıyla ciddi bir fıtık sorunu olmadıkça ağır bir çantayla (20 kilo da olmasın) yürümek engel değil.

    yürüyenlerin yaş ortalaması 35 civarı diyebilirim. bunun yanında 65-70 yaşlarında insanlar da gördüm (maalesef tek bir türk bile yoktu). kimi sadece su, havlu, şapka gibi küçük eşyalarla 5-6 km'lik yürüyüşler yaparken kimi 20 kg çantayla 30 km yol yürüyordu. o yüzden yine söylüyorum. yapmak istedikten sonra herkese uygun bir çare bulunur.

    2) etaplar arası hap bilgiler
    - faralya'da, kelebekler vadisi üzerinde konaklamayı düşünüyorsanız gün batmadan varmış olun. gün batımı manzarası kaçırılmayacak kadar güzel.
    - kabak koyu'na inmeyip pas geçerek alınca tarafına gidecek olsanız bile şu noktada "beach" yazan yönde aşağı inerek yaklaşık 30 dk mesafedeki şelalenin ve dev havuzunun tadını çıkarın. geri çıkması zor oluyor ama. benden söylemesi.*
    - sidyma'da kalacaksanız ve çadırda kalmak istemiyorsanız brea ve fatma abla'nın yeri biçilmiş kaftan. anne evi sıcaklığında ve akşam yemeğinizle kahvaltınız gerçekten enfes olacak. sidyma homes olarak internetten aratabilir ve gitmeden rezervasyon yaptırabilirsiniz. dolar olarak kişi başı yaklaşık 25 dolar civarı alıyorlar ama sizi severlerse indirim de yapıyorlar.*
    - patara'da konaklayacaksanız sineklere karşı temkinli gidin. patara green park çadırlı konaklama için gereksiz pahalı. hemen yan tarafında ücretsiz kamp alanı var. su, tuvalet gibi imkanları da olduğundan ideal çadır kurma yeri. (2022 güncellemesi: hala ücretsiz çadır kurma ve su, tuvalet imkanı var ancak alanda değişiklikler olmuş. eskisi kadar güzel ve geniş ücretsiz kamp alanı kalmamış.)
    - xanthos inanılmaz etkileyici bir antik kent. mutlaka gezin.
    - bezirgan - sarıbelen arasında gözünüz açık olsun! bezirgan'dan çıkıp ana yola bağlandığınızda bir süre sonra şu patika dönüşünü kaçırmayın:
    görsel
    - aynı patikadan tepeyi çıktıktan sonra karayolunu göreceksiniz ama izler sizi karayoluna çıkarmıyor. onun yerine toprak yolu olan bir vadiye yönlendiriyor. vadiye girmeyin! hem karayolundan yürüyeceğinizden fazla yürüyorsunuz, hem berbat bir çalılığın içine girip her tarafınızı kesiyorsunuz, hem de bu sırada hiçbir manzara, doğal güzellik, tarihi kalıntı vs. sizi karşılamıyor. toprak yol yerine asfaltı önereceğim tek yer burası olur koca turda. bahsettiğim yerin krokisi:
    görsel
    - çukurbağ'dan kaş'a yürürken (tersi de olur tabii) kaş manzarasını girdavlı tepe'den izlemeyen, koca yolu boşa yürüyordur. kaş, meis, çukurbağ yarımadası ve alabildiğine ufuk manzarasının tadını çıkartın.
    - çayağzı (demre) - üçağız arasında doğru düzgün su kaynağı yok. sarnıçlardaki sular temiz değil. turu tamamlayacak kadar suyunuz yanınızda olsun.
    - eğer simena'dan (kale köyü) geçerseniz the i am here cafe'de dondurma yemeyi unutursanız büyük kayıplar yaşarsınız. hayatımda yediğim en güzel dondurma olabilir. (bkz: #91443542)

    3) genel notlar
    - günlük 20 km üstü yürüyüşlerde insan etrafının tadını çıkaramıyor. eğer yürürken bir yandan da antik kentleri gezeyim, denize gireyim, doğada oturup şöyle bir etrafı seyredeyim derseniz 15-16 km/gün ideal bir tercih olur. 25 km üstü ise tamamen etabı tamamlama hissiyatıyla yapılıyor. tercih meselesi tabii.
    - temmuz ve ağustos ayları yürüyüş için hiç uygun değil. ciddi ciddi bayılma, bilinç kaybı gibi tehlikeler yaşayabilirsiniz. hele hele deniz seviyesindeki (örn: patara - kınık, çayağzı - üçağız) sıcaklıkta yürümek ölüme davetiye çıkarmak gibi.
    - hiç insan yapımı ışığın olmadığı bir yerde kamp yaparken kafayı yukarı kaldırmak ve "evreni" seyretmek anlatılmaz bir deneyim.
    - kırmızı ışığa sinekler gelmiyor. kafa lambasında kırmızı ışık seçeneği de bulunursa özellikle gece yemek yerken rahat edersiniz.
    - gitmeden önce likyayolu.org sitesine göz gezdirin. altuğ şenel adında bir gönüllü/rehberin hazırladığı bu site, likya yolu hakkında en kapsamlı bilgilerin bulunduğu türkçe site olabilir.

    edit: yeni maddeler
  • ölüdeniz patara arasını yürümüş biri olarak bir kaç not bırakayım. öncelikle şunu söylemem lazım iki kişi yola çıktık ve daha önce doğa yürüyüşü deneyimimiz olmamıştı. anladıklarımı ve gördüklerimi olduğu gibi aktarmaya çalışacağım.

    gitmeyi planladığınız yolu ne kadar sürede gitmeyi planladığınıza göre ihtiyaç duyacağınız eşya ve yiyecek/içecekler baştan sona değişiyor. biz oldukça plansız yola koyulduk. sadece telefonumuzda wikiloc yüklüydü. çantalarımız yaklaşık 3 litre su, ikişer adet konserve ve kahvaltı için ufak tefek şeyler ile beraber yaklaşık 16/18 kg civarındaydı. yürüyüşe başlama tarihi 6 haziran. tarihi yazıyorum çünkü koşulları etkiliyor.

    1. gün ölüdeniz'den güzel manzaralar eşliğinde dinlenerek yaklaşık 2 saat kadar tırmanış ile başladık. yolda boya ile işaretlenmiş ve bizden öncekilerin koydukları işaretler ile yolumuzu hiç şaşırmadan yürüdük. tırmanış boyunca yaklaşık 1 lt su tükettik ve hiç su kaynağıyla karşılaşmadık. tırmanış bittikten sonra kısa bir süre düzlükte yola devam ettikten sonra bir kısım iniş ile beraber küçük bir işletmeye denk geldik. isteyen birşeyler yiyebilir ve önündeki kaynak suyundan da azalan sularını tamamlayabilir. biz işletmeye girmedik o yüzden fiyatlarla ilgili bilgi giremiyorum. sonrası dağlar arasından faralya ya kadar yürüyüş. buraya kadar da yiyecek ve su konusunda her hangi bir sorun çıkmadı. fakat saat itibariyle sıcak oldukca zorlamaya başladı. faralya'yada dinlenme sonrası kabak koyuna kadar aralıksız devam ettik ve akşam üzeri 5 bucuk gibi kabak koyuna vardık. normalde faralya'da bir gün konaklama ile 2. gün kabak koyuna varılıyormuş. biz bir günde varmış olduk fakat aşırı derecede yorulduk ve bu yüzden kabak'ta bir gün yerine 2 gün konakladık. çadır yerine 150 tl verdik. artı 100 tl ile hazır kurulu çadır da veriyorlardı. yerin adı da secret gardın'dı sanırım. buraya kadar yol oldukça güzeldi fakat molaları kısa tuttuğumuzdan ve 2 günlük yolu (yaklaşık 20 km) 1 günde gittiğimizden dolayı oldukça yorulduk.

    2. gün kabakta dinlenme ve eğlenmeyle geçti. çok yorulduğumuz için burada bitirmek ile devam etmek arasında kendimizle fazlaca mücadele ettik. dinlendikten sonra devam kararıyla 3. güne uyandık.

    3.gün yine nerede kalacağımızı programlamadan saat 11'de alınca'ya kabak koyunun yukarısına doğru yürüyüşe başladık. işaretler yine oldukça belirgindi. kaybolmak ya da yolu şaşırmak oldukça zor. yol oldukça güzel tırmanışlar ve inişlerle vadi arasından geçiliyor. çok güzel ve keyifli bir yol. alınca'ya varınca ihtiyaçlarız için her şeyi bulabilirsiniz. ilk günün yorgunluğunu hatırladığımızdan 3. gün fazla zorlamadan sık sık mola vererek gey köy'e kadar akşam 5'e kadar yürüdük. alınca gey köy arası da oldukça güzel ve rahat bir yol. su kaynağı yok yalnız arada su satın alabileceğiniz yerler var. tedirgin olmayın. gey köy'de yolun üzerinde g7 kamp alanını bulduk. çadır için 50 tl fiyat verdiler. duş alabilir çamaşırlarınızı yıkayabilirsiniz. sıcak soğuk içecekler ve yemek servisi var. sahipleri çok tatlı ve iyi insanlar. kahvaltısı 75 tl ve oldukça güzel. su satın alabilirsiniz ya da boşlarınızı doldurabilirsiniz ücret istemediler ve buzluğuda koydular. bir gece g7'de konakladıktan sonra..

    4. gün sabah 9 gibi kahvaltı sonrası yola koyulduk. gey köy ve bel arası yürüyüş yolu işaretleri geçtiğimiz yerlere göre biraz daha zayıftı ve bel'e kadar yine su kaynağı yoktu. bel öncesinde bir vadinin iki yanından inişli ve çıkışlı yürüdük. iniş riskli geldi bize. sıcağın bastırdığı saatlerdi ve gölde oldukça azdı. su için bel içesinde köyün kaynağı var oradan destek aldık. yol köyden sonra bir süre oldukça rahat ve güzel. hafif hafif irtifaa kazanıyorsunuz. gavurağılı'ndan önce başlayan ve uzun süren iniş bizi en çok zorlayan yerdi. oldukça da riskli ve uzun bir iniş oldu bizim için. saat 3 bucuk gibi gavurağılı'na vardık ve patara'ya kadar yürümeye karar verdik ve saat 5 civarı patara girişinde olduk. yolu 3 günlük yürüyüş ve 4 günlük toplam sürede bitirmiş olduk.

    biz buradan ölüdeniz'e geri döndük. bizim gibi burada bitirmek isteyenler lütfen bu yazdığımı dikkatli okusun! en ekonomik ve kolay dönüş yolu patara sahile ilk girişten inmek. likya garden life diye bir yer var ve oraya sakın girmeyin, nasıl giderim diye sormayın sakın! ölüdeniz'e nasıl gideceğimizi dolmuşların nereden kalktığını sorduk ve bize dolmuşların olmadığını kendilerinin 3500 tl karşılığında götürebileceklerini söylediler. kabul etmedik ve seralara nasıl gideceğimizi sorduk. nasılsa seralarda çalışanlar vardı ve bir biçimde araç bulabiliriz diye düşündük. bize asfalt yola geri çıkmamızı ve bir kaç km yürümemizi söylediler. biz ise oradan çıkınca söylediklerinin tam tersini yaptık ve sahile döndük. bir kaç kişi gördük ve bize 5 dakikalık bir mesafede fethiye dolmuşlarının durağını tarif ettiler. çok kolay bulduk ve kişi başı 65 tl dolmuş ücretiyle dönmüş olduk.
  • debe editi: ilgi gösterdiğiniz için teşekkürler arkadaşlar. şuraya ilgili kurumların twitter sayfalarının ve kültür ve turizm bakanlığının web sayfasının linkini bırakıyorum. twitter'dan veya turizm bakanlığının sayfasından başvuru oluştur butonu ile konu hakkında şikayet yazarsak belki bir el atmalarını sağlayabiliriz.
    turizm bakanlığı alo 176 başvuru linki
    kültür ve turizm bakanlığı twitter
    fethiye belediyesi twitter
    tarım ve orman bakanlığı twitter

    bir grup orospu çocuğunun ölüdeniz tarafındaki başlangıç noktasında şu görüntülere sebep olduğu antik yol. görsel
    gidenler bilir, tam olarak yürüyüşün gerçek anlamda başladığı şu noktanıngörsel yanında oluşmuş bu çöplük. yan tarafları da buna benzer görüntülere sahip tabi.
    bu noktaya düz arabayla gitsen altını vurur öyle bir yer. e be orospu evlatları, başka yer mi kalmadı? hangi motivasyonla buraya gidip, tam çöp atmayınız yazan yerin dibine bu çöpleri bıraktınız?
    ne zaman fethiye’ye gitsem buraya illa ki uğrarım, huzur bulurum, o yolu yürüdüğümü düşünerek. böyle ilk defa gördüm. delirdim sinirden.
    bitmedi tabi. sinirle dönerken, bu noktaya en az 1-1.5 km uzakta, otellerle likya yolu ayrımı olan yerden, birinin elinde bildiğiniz böyle 4 kişilik koca plastik masa, birinin elinde en büyük boy oto buzluk ile geberecekler neredeyse bir çift gördüm. belli ki bu noktanın olduğu yere çıkıyorlar orada piknik yapacaklar. ya ben sizin ananızı sikeyim, başka yer mi kalmadı amk memleketinde piknik yapacak? orada da yapmayıver. gebereceksin neredeyse eşya taşımaktan hala orada piknik peşindesin. lan çöpün çıkacak dönüşte taşıyabileceğin 3. bir elin yok ahtapot değilsin sen, belli ki oraya atacaksın.
    ya bir tane turist geldi ben oradayken, utancımdan selam veremedim, kafamı eğip ölü taklidi yaptım çöplerin yüzünden.
    ya orayı çöplüğe çevirmiş şerefsizler veya piknik yapan davarlardan biri yüzünden yangın çıksa orada?
    lan daha yeni orman yangınları olmuş, türkiye’nin ender güzel kalmış ve turist çeken noktalarından biri olan yolun başlangıcında bir tane jandarma veya görevli yok! ya çok mu zor amk yerine hangi kurum yetkili ise artık denetleyen bir ekip koymak? bir yerin de güzel kalması için bir mücadele verin amk ülkesinde çıldıracam ya! yasak deyin kardeşim, buraya içmek için, sıçmak için çıkmak yasak deyin ya.
  • eylül aynın son haftasında fethiye - patara arasındaki rotayı yürüdüm, yol ve yolculuk hakkında bir şeyler söylemek istiyorum:

    >> fethiyekayaköy etabı:

    teknik olarak likya yolu ovacık'ta başlıyor ama isteğe bağlı olan bu bölüm, fethiye'yi ovacık veya ölüdeniz'e bağlayan etabın bir parçası. hem yol çok zorlayıcı değil iyi bir ısınma yolu denebilir hem de kayaköy ilgi çekici ve gezilip görülmesi gereken bir yer.

    bu etapta yön ve içilebilecek su bulmak kolay. bu rotanın devamında ana yol kayaköy - ovacık ama ölüdeniz'e inip oradan ovacık'a çıkanlar da varmış. ben tercih etmedim.

    yaklaşık 9 km / 3.5 saatten az

    >> kayaköy - ovacık etabı:

    yol genellikle patika ve tırmanışlı ama güzel ormanlık alanlardan geçiyor. su sorunu yaşayabilirsiniz o yüzden ayrılmadan önce suyunuzu doldurun.

    yaklaşık 5,5 km / 2.5saatten az
    görsel,görsel

    >> ovacıkfaralya etabı:

    likya yolu'nun resmen başlandığı nokta ovacık ile babadağ'ın karşı yakasında bulunan faralya arasındaki rota. ovacık'tan kirme'ye kadar sürekli dik tırmanış var ancak kirme faralya arası rahat bi yol.

    yolun yürümesi en keyifli rotalarından biri çünkü; bir yandan ölüdeniz plajı ve lagünü, diğer yandan da kelebekler vadisi'nin muhteşem manzarasına bakarak yürüyorsunuz. boğaz köprüsünün üzerinden geçerken bile telefonu bırakıp denizi seyreden biri olarak inanılmaz keyif aldım. manzara çok güzel evet ama yürürken önünüze bakmayı da unutmayın çünkü çoğu zaman düzgün patikalardan gidiyor olsanız bile kayalık olan kısımlar da var, düşüp sakatlanmak istemezsiniz.

    yol işaretleri iyi, su sıkıntısı yok. yürürken sıkça arı kovanları göreceksiniz. siz onlara bulaşmayın (özellikle su kaynaklarının olduğu yerde) onlar da size bulaşmaz.

    yaklaşık 13 km / 5.5 saat
    görsel

    >> faralya - kabak etabı:

    yine güzel manzaralara sahip(özellikle faralya'dan ayrılırken kelebekler vadisi manzarası) , engebeli, dağlık, inişlerin çıkışların olduğu, çam ve zeytin ağaçlarının karşınıza çıkacağı bir yol.

    birkaç dönüş noktasında uyanık olursanız gerisinde işaretler çok açık. su biraz sıkıntılı temkinli olun.

    yaklaşık 5 km / 2 saat
    görsel

    >> kabak - kabak sahili etabı:

    kabak'tan direkt alınca'ya da gidebilirsiniz eğer sahille bir işiniz yoksa. ben hem denize girmek hem de ilk günü tamamladığım için kabak sahilde geçirdim geceyi. sahil taşlık ama su çok güzel. ayrıca faralya ile kabak sahil arasında sahili takip eden alternatif bir yol var orayı tercih edenler de var.

    bu yol anlaşılacağı üzere iniş ağırlıklı bir yol. yer yer dik eğimler olmasına rağmen yol güzel rahatsız etmiyor o sebeple.

    yaklaşık 1,7 km / 45 dk

    ilk gün kabak sahilde denize girdim daha sonrasında dalga sesleri eşliğinde yanımda getirdiğim kindle'dan kitabımı okuyup yine dalga sesleri eşliğinde rahat bir uyku çektim. sabah erken kalktım yine denize girdim ve hakkaten deniz çarşaf gibiydi* baba seni anlıyorum artık* sonrasında eşyalarımı toparlayıp yola koyuldum.

    >> kabak sahil - alınca etabı:

    dizlere kuvvet diyebileceğim; aralıksız dik yokuş ve inişlerin olduğu zorlu, güzel bir etap. yer yer engebeli ve kayalıkların arasından gidilen yer yer de dik yamaçların kıyısından gidilen bir yol. o yüzden dikkatli olmakta fayda var sakatlanabilirsiniz.

    alınca'ya kadar su yok, telefonun çekmediği çok yer var ama işaretlemeler güzel.

    yine bu yolun alternatifi bir yol var cennet koyu'nu takip eden bir yol likya yolu'nun teknik olarak bir parçası değil ayrıca daha da zorlu.

    yaklaşık 6,0 km / 3.5 saatten biraz fazla

    “far over the misty mountains cold
    to dungeons deep and caverns old
    we must away, ere break of day
    to seek our pale enchanted gold
    görsel.

    >> alıncayediburunlar (gey) etabı:

    dananın kuyruğunun koptuğu yere geldik: alınca. şimdi yol burda ikiye ayrılıyor: ya yediburunlar üzerinden bel'e gideceksiniz ya da sydma antik kentinin de içerisinde bulunduğu dodurga köyü üzerinden. burda gerçekten kendinizi bilin, risk almayın ona göre tercihinizi yapın.

    ilk seçenek yediburunlar'ın manzarası çok güzel amaa çok çok dik inişler var. daha kısa ama zor bir yol; bazen uçurumun kenarında yürüyorsunuz bazen daracık taşlı yoldan yürüyorsunuz. bastığınız yere çok dikkat edin zemin sağlam olmayabilir, taşlar kayabilir. yükseklik korkunuz varsa bu yolu tercih etmeyin derim. hava yağmurlu ise ya da önceden yağmış ise yine tercih etmeyin. ne olduğunu anlamadan aşağı yuvarlanarak inebilirsiniz.

    alternatifiniz de sydma antik kenti yolu. daha uzun ama daha rahat bir yolmuş. çoğu da asfaltmış zaten.

    ben yediburunlar tarafını tercih ettim çünkü hem hava şartları uygundu hem de bedenim bu yolu yürüyebilecek düzeydeydi. dediğim gibi manzaralar çok güzeldi ama seyrederek yürümek mümkün değil maalesef bebek sahilde yürümüyordum sonuçta.

    su sorun değildi yol boyu çeşmeler var. işaretlemeler de güzel.

    yaklaşık 7.5-8 km / 3.5 saat
    görsel

    >> yediburunlar (gey) – bel etabı:

    dağın bir tarafından aşağı inip diğer taraftan başka bir dağa tırmanılan bol virajlı, yine harika deniz manzarasının olduğu yediburunlar ile bel köyünü bağlayan bir etap. patikalar genellikle dar ve engebeli, işaretlemeler ise kötü. haritanızı ve yol boyunca işaretlemeleri kontrol ederek yürüyün.

    yaklaşık 6 km / 2.5 saat

    >> belgavurağılı etabı:

    hem kırsal yolları hem de taşlı, engebeli yolları içeriyor bu etap. çoğunlukla inişten oluşuyor. işaretlemeler her zaman iyi olmasa da yolu bulmak kolay. rotada su kaynaklarıyla karşılaştım ama bana güven vermediler içmem sıkıntı oluşturabilirdi. tedarikli olun o nedenle. bir de bu etap likya yolunda en çok ayak bileğinin sakatlandığı, kemik ya da diz yaralanmalarının olduğu yerlerden biriymiş. ki gerçekten öyle taşların bazıları sivri kesebiliyor vücudu.

    7 km / 3.5 saat

    >> gavurağılı - karadere - patara etabı:

    likya yolu'nun benim için en zor kısımlarından biriydi bu etap ancak bu zorluk fiziksel değildi. patara son durağımdı ama yolu bırakmak istemiyordum. zaten tüm etabı çok sevgili billy boyd'dan the last goodbye dinleyerek yürüdüm. bu şarkı aynı zamanda hobbit üçlemesine de veda ettiğimiz şarkı.

    “and though the road then takes me,
    i cannot tell
    we came all this way
    but now comes the day
    to bid you farewell

    ve yol beni nereye götürürse götürsün
    söyleyemem
    bu yoldan hepimiz geçtik
    ama şimdi zamanı geldi
    size elveda deme zamanı”

    görsel,görsel

    üçüncü günün akşamı patara plajında deniz keyfi yaptım sonrasında da kum tepelerinde geceyi geçirdim.

    dördüncü günün sabahında patara ören yeri ve patara antik tiyatro ile antik kenti gezdim. görsel

    daha sonra yakınlardaki letoon'u ve yol üzerindeki birkaç antik yerleşim yerini gezdim ve yolculuğumu bitirdim.

    likya nedir likya yolu nedir onu bir anlatayım:

    günümüzde antalya ile fethiye körfezleri arasındaki teke yarımadası olarak adlandırılan bölge antik coğrafyada ise likya olarak geçer. likya, aynı zamanda bu bölgedeki antik kentlerin oluşturduğu bir federasyon ve daha sonra da roma imparatorluğu'nun bir eyaleti. likya, ışık ülkesi anlamına gelir.

    likya yolu da türkiye'nin güneybatısındaki antik likya kıyılarının ve yerleşimlerinin birleştirilmesi ile oluşturulan 550 km'den uzun mesafeli bir rota.

    önce bu medeniyete daha sonrasında da yola olan tutkumun sebebi trt 2'nin olağanüstü güzellikteki anadolu arkeolojisi programı. bu programla ilgili ayrıca bir entry gireceğim çok daldan dala olmasın ama arkeoloji ile uzaktan yakından ilgisi olmayan ben antik kent antik çağ denilince “hani nerde” diyecek hâle geldim.

    yola çıkma isteği olanlar için birkaç uyarı yapayım:

    - çevrimdışı harita kullanın. benim hattım turkcell marsa gitsem çeker falan demeyin çevrimdışı harita kullanın. sonra yaban domuzlarından yol tarifi istersiniz. ben wikiloc uygulamasını kullandım. daha önce bu yolu yürümüş olanlar kendi gittikleri rotaları kaydetmiş o yönden de güzel.

    - diyelim ki işaretlere denk gelmediniz hiç. yolda baba denilen üst üste konulmuş taşlara rastlayacaksınız. bunlar yolu yürüyenlerin size bıraktığı işaretler. bunlara güvenebilirsiniz.

    - internet çektiği yerlerde birine bulunduğunuz konumu yollayın ki aksi bir durumda yaklaşık nerede olduğunuzu kolayca bulabilsinler. konumu canlı paylaşmak en iyisi.

    - yanınızda götüreceklerinizi abartmayın sırtınızda taşıyacaksınız onları unutmayın.

    - şapka, güneş kremi kesin alın.

    - yol üzerinde tehlikeli hayvana rastlamadım ancak bu olmadığı anlamına gelmemeli. ben dağ keçisi çok gördüm onlar da çok tatlı hayvanlardı. köpekler bazen havlıyor ama hem bir şey yapmıyorlar korkarsanız elinizdeki batonu gösterin kaçarlar. arılara çok yaklaşmayın bir su kaynağı gördünüz arılar da etrafında ise siz içerken sokabilirler.

    - su ve yiyecek sorun olmadı benim için. her bulduğunuz suyu içmeyin. özellikle durgun suları. en iyi ihtimalle ishal olursunuz. yol üzerinde, köylerde yemek yiyebilirsiniz gözleme yapan bi teyze vardı çok lezzetliydi. yanınıza kokan yiyecekler almayın hayvanları çekebilirsiniz. ben granola, kuruyemiş, bar vs almıştım.

    bu kadar yeter diye düşünüyorum. çok soru gelirse çantamda neler vardı, başka uyarılar hakkında uzunca bir entry girerim. şimdi manas destanı yazmayayım.

    dağları görmek istiyorum gandalf, dağları!! diyerek çıktığım yolda 3 günde insanların dediğine göre 7-8 günlük yolu yürümüşüm. yorulmadım da aksine çok keyifliydi. yol iyidir, insan kendiyle ve yapabilecekleriyle baş başa kalıyor. tadı damağımda kaldı benim ve şimdiden bahar aylarında devamını yürümeyi planlıyorum.

    hoşçakalın!
  • *yakla$ik 500 km
    *bu yolu kate clow adinda bi ingiliz hatun bulmu$
    *fethiye'den ba$layip antalya yakinlarinda sona eriyor
    *likya yolu'nu tek seferde yurumek yaklasik 30 gun suruyor
    *yaz aylari dogal olarak cok sicak oluyor ve su bulmak oldukca zor
    *yuruyu$ icin en uygun aylar: nisan-mayis, eylul-kasim
    *parkurlar 4-5 ya da 8-10 saatlik
    *demre - finike arasinda iki gun boyunca insana rastlamak pek mumkun olmuyo
    *yol boyunca 52 likya kentinin 19'undan geciliyor
    *yolun cografyasi, deniz kenarindan yaklasik 2300m olan tahtali zirvesine kadar degi$iyor
    *yol boyunca garanti bankasinin sponsorlugunda yapilmi$ levhalara rastlamak mumkun
hesabın var mı? giriş yap