• mücadele ile geçen yaşami sona ermiştir..işiklar içinde yatsin.

    can dündar, bu büyük eğitimci hakkinda şöyle yazmişti bir yazisinda:

    "siz hiç sessiz kaldınız mı?

    kalan birinden bahsedeceğim bugün:

    enver karagöz, artvin'de öğretmendi.

    töb-der'liydi.

    eşiyle birlikte eğitimci olarak çalışmış, bütün ilerici eylemlerde ön safta yer almıştı.

    sesi gürdü, edebiyata sevdalıydı.

    mitinglerde ilk o söz alır, heyecanla şiirler okur, kitleleri dalgalandırırdı.

    12 eylül'de 650 bin kişiyle birlikte o da eşiyle birlikte gözaltına alındı. gözetim yerine dönüştürülen öğretmen okulu'na götürüldü.

    orada ağır işkenceden geçirildi.

    kendinden geçip bayıldı.

    sonra ansızın boğazında büyük bir acıyla uyandı.

    işkencecileri, kaşığın sapıyla ağzını aralamış ve boğazından aşağı kaynar su boşaltmıştı.

    artık sesi yoktu.

    bu vahşette, bütün bir toplumun zorbalıkla suskunlaştırılmasının temsilini görüyorum ben...

    karagöz'ün anılarını belgeleyen insan hakları vakfı danışmanı ülkü özen hatırlattı:

    karagöz'ün işkencecileri ile victor jara'nınkiler ne kadar da birbirine benziyor.

    victor jara şililiydi.

    o da üniversitede öğretmendi.

    aynı zamanda gitar çalıyordu. ülkenin muhalif sesi olarak bilinen, bizim kuşağın efsane grubu inti-ilimani'nin sanat danışmanıydı.

    victor jara, 1973'ün 11 eylül sabahı üniversitede bir konsere giderken, elinde gitarıyla gözaltına alındı.

    askerler darbeyle yönetime el koymuştu.

    jara da, silah zoruyla evlerinden alınıp başkent santiago'daki stadyuma toplananların arasına kondu.

    beklerken, gitarını çıkarıp "venseremos"u çalmaya başladı.

    şili sosyalistlerinin dillere destan marşıydı bu...

    az sonra sesler çoğaldı ve marş, stadyuma doldurulan 5 bin kişilik tutuklular korosu tarafından haykırarak söylenmeye başlandı.

    askerler "kışkırtıcı"yı bulmakta gecikmedi.

    jara götürülüp dövüldü.

    özellikle gitar çalan ellerini dipçikliyorlardı. yetmeyince parmaklarını kırdılar. buna rağmen ıslıkla marşı söylemeye devam eden jara, ancak dili ve bilekleri kesilerek susturulabildi.

    ardından da kurşuna dizildi.

    geride kalan "sessizlik"te, şili'de 35 bin muhalif öldürülecekti.

    gelelim bugüne:

    jara'nın grubu inti-ilimani, müzikle muhalefetine sürgünde devam etti. jara'nın anısını yaşatmayı sürdürdüler.

    ve önceki yıl 11 eylül'de, şili darbesinin 30. yıldönümünde, victor jara'nın öldürüldüğü stadyuma onun adı verildi.

    şili halkı orada hâlâ "kazanacağız" marşını söylüyor.

    enver karagöz mü?

    gırtlak kanseri oldu.

    yıllarca siyasi mülteci olarak yurtdışında yaşadı.

    zor konuşuyor, ama yazılarıyla "ses vermeye" devam ediyor.

    12 eylül darbesinin 30. yıldönümünde artvin öğretmen okulu "enver karagöz" adını alacak mı?

    bilmiyorum.

    neden mi?

    25 yıl önce bizim stadyumun çevresindeki alkış sesi, "kazanacağız" marşını ve sesi kesilenlerin haykırışını bastırdığındandır belki...

    o zamandan beri şiirsiz ve sessiziz. "
  • tanıdık olan bu şiirin (metrisin önü) yazarı.

    ben hep 17 yaşındayım
    demir kapının her açılışında
    her ayak sesinde içime sığmaz yüreğim
    her türlüsünü tattım acının ve ızdırabın
    yalnız seni özlerken kendimi yenemedim
    çünkü; senden gayrısı haram
    şu metris'in önü bir uzun alan
    bir tek seni sevdim gerisi yalan
    cigara çekmedi canım hiç
    çıkarken havalandırmaya
    olmadı avluda atılmış voltam hiç
    hele masmavi bir denize atılmış oltam
    hiç mi hiç...
    içerde bıraktım dünyayı
    parmaklıklarla bölünmüş olarak
    görmeye alışık gözleri
    ve senin için yazdığım şiirleri, sözleri.
    sana olan aşkımı
    defterlere değil
    metris'in duvarlarına yazdım
    uykusuz geçen geceler akıllara zarar
    kıramazdı beni duruşmada kırılan kalem
    senin görüşlere gelmediğin kadar
    şu metris'in önü bir uzun alan
    bir tek seni sevdim gerisi yalan
    senin hasretindi hücreme dolan
    yalnız seni sevdim gerisi yalan.
    parmaklıkların elime bulaşan pası
    havalandırmadan gelen hela ko0kusu
    işık ve ufuksuz hücremde
    gözlerim kuvvet kaybındaydı.
    bir şişin ucundaydı ölüm korkusu
    ve özgürlük kravatlıların avucundaydı
    bir kazaydı gelişin
    ya seni sevişim?
    bir masaldı.
    17 yıl 15 gece
    bir ranzaydı yattığım
    bir de oturduğum masaydı
    ben gençliğimin en tutkulu aşkını
    kağıtlara değil
    gönlümün en derin nağralarını
    kalemle değil
    tırnaklarımla
    metris'in duvarlarına yazdım
    ve kanayan ellerime tuz bastım
    çok mektup yazdım sana
    ama hiç yollamadım
    ben sana olan mektuplarımı
    metris'in duvarlarına yazdım
    ve üzerine zarf değil
    mapushane kapılarını kapattım
    şimdi bir şey yok yanımda senden kalan
    şu metris'in önü bir uzun alan
    benim sevdam gerçek
    senin aşkın yalan
    hücrem değil hasretinle yanarım
    senin için hergün hergün ağlarım
    kanım hep içime akar kanarım
    beni anlamadın ona yanarım.....
  • 12 eylul öncesi artvin de öğretmenlik yapmış,12 eylul sonrasında 650 bin kişiyle birlikte göz altına alınıp işkenceden geçirilmiş,en son gırtlağına kaynar su dökülmek suretiyle de sesi kesilmiş sonradan da gırtlak kanseri olmuştur.almanya da yaşamaktadır.
  • sürgünde öldü
    yurdundan getirilen
    bir avuc toprak
    kabrine kondu.

    * * *

    tüday'in aciklamasi:

    "degerli insan, demokrasi ve insan haklari savunucusu, türkiye / almanya insan haklari dernegi-tüday kurucu üyesi, enver karagöz'ü bugün kaybettik.

    enver karagöz, artvin’de dünyaya geldi. 12 eylül öncesi artvin’de ögretmendi. bütün devrimci eylemlerde ön safta yer aliyordu. demokratik ögretmen hareketi töb-der’ in üyesiydi. mitinglerde yaptigi heyecanli konusmalarla kitleleri harekete geçirdi. çok güzel siir okurdu. 12 eylül’de bir egitimci olan esiyle birlikte göz altina alindi, agir iskencelere ugradi. 12 eylül rejimi onu susturmak istiyordu. halki özgürlüge ve mücadeleye çagiran siirler okumamasi ve bir daha kitlelere seslenmemesi için agir iskencelerden geçirerek sesini katlettiler. gördügü iskenceler sonucu girtlak kanserine yakalandi.

    12 eylül rejimi onu yillarca yurtdisinda siyasi mülteci olarak yasamaya zorladi. bir aydin olarak toplumsal mücadelesine yurtdisinda da devam etti.

    bu çerçevede 1989 yilinda kurulan türkiye/almanya insan haklari dernegi
    (tüday)’in kuruculari arasinda yer aldi. insan haklari ve demokrasi mücadelesine, aramizdan ayrildigi güne kadar aktif olarak devam etti.

    insan sevgisi dolu, tutarli ve kararli kisiligi ile degerli arkadasimiz, insan haklari savunucusu enver karagöz’ü kaybetmenin derin üzüntüsünü yasiyoruz. daha bir hafta önce onunla newroz bayramini birlikte kutlamistik.

    tüday olarak acimiz ve kaybimiz çok büyük!

    basta ailesi olmak üzere, tüm dostlarina; demokrasi ve insan haklari savunucularina; baris, özgürlük ve adaletten yana olan herkese bassagligi dileriz".

    tüday yönetim kurulu
  • 19 mayıs 2012 cumartesi yani dün ankara da yavuz kürkçü eşliğinde, ankara artvinliler derneğinde süper bir şiir gösterisi ile anılan kalem üstadı. o kadar güzel anlatıyordu ki kafasından geçenleri. söylediklerine bir kelime katmaya çalışsan olmuyor, bir kelime çıkarsan bütünlük bozuluyor. kendisi bir edebiyat öğretmeni olması ve ve her türlü kelime oyunlarına sahip olmasına rağmen, duru ve yalın bir dil kullanmış olması ise onu daha bir tatlı yapıyor.

    o bir artvinli ve victor jara...

    direnç gülü adlı kitabı okunması gereken inanılmaz bir kitap.

    hatta şöyle bir anısını anlatıyor hapisanede beraber işgence gören arkadaşı...

    --- spoiler ---

    falakadan ayak tabanları parçalanmış, boğazına dökülen kaynar su ile sesi kesilmişti enverin, işgencenin tavan yaptığı zamanlarda iyi polisi oynayan bir sorgu memuru şöyle dedi;

    -arkadaşlar enver karagöz bile çözüldü, yeter artık yazık! bu kadar işgenceye değmez. konuşun da kurtulun!

    enveri tanıdığımız için ne kadar dirençli ve başına gelenlere rağmen hayata ve devrime bağlı olduğumuzu bildiğimiz için şaşırmıştık ama başına gelen onca şeyden sonra olabileceğini düşündük. çok ehemmiyeti olmayan bilgiler verdim ben.
    enver de konuştu diye diğer arkadaşlarımız da işe yaramayan bir kaç şey konuştular. daha sonra mahkemeye çıktığımızda herkesin ismi ve soruşturmda söyledikleri okundu, önce benim adım okundu sonra sorguda soyledıklerım. daha sonra bir diğer arkadaşımızın...

    sıra envere geldiğinde sadece adını okumuştular...

    işte o zaman anladık ki enver gene konuşmamıştı.

    --- spoiler ---

    böyle bir adam için, farklı bir söze gerek var mı?
  • baldızı müfide ışık'ın deyişiyle, "inancın, direncin, kararlılığın ustası" eğitimci insan.
  • "boşa gitmedi yürünen yol,
    işlenen nakış,
    ekilen tohum.
    boşa gitmedi
    ölümden genç bir gülücükle gizlenerek
    sokaklara yazdığımız nehir şarkıları.
    çekilen acı,
    dökülen ter
    ve zeytin dallarına asılı kalan şafak
    boşa gitmedi!" *

    sesini kaybeden ülke

    http://www.milliyet.com.tr/…04/05/yazar/dundar.html
  • bugün ölüm yıl dönümüdür.

    bazı isimleri unutmak aşırı ayıptır. insanlık suçuna kurban gitmişlerin, katilleri cezasız kalmışların hatırası azizdir. yad etmek vicdan borcudur. hem onların ödediği bedeller yanında nedir ki. analım. "hep 17 yaşında kalanlar"ın sesiydi, sesini alsalar da ne ismini ne sözünü alamamış olsunlar.

    --- spoiler ---
    henüz o kadar yeniydi ki bizleri aldılar ama nereye koyacaklarını dahi bilmiyorlardı. 12 eylül sabahı bizi öğretmen okuluna götürdüler. öğretmen okulunu işkence haneye çevirdiler. akşama kadar hamile, yaşlı, ortaokul öğrencisi, çoluk çocuk, hopa’dan, ardanuç’tan, şavşat’tan akın akın insan getirdiler. yüzlerce insan işkenceden geçiyor, sorgulanıyordu. enver’le birlikte ayrı ayrı yerlerde 45 gün işkenceden geçirildik. çığlık seslerimizi duyuyorduk. enver ve ben baş sanık olarak tutuluyorduk. konuşturmak, teslim almak için her türlü işkenceyi yapıyorlardı. aradan bir ay geçti. bu sürede beni konuşturmak için enver’in öldüğü söylendi. enver’in ölmediğini öğrendiğimizde koğuşta bayram ettik. insanlığını kaybetmemiş bir asker enver’i görmeme yardım etti. beni enver’in hücresine götürdü. enver’in parmakları verilen yüksek voltajlı elektrik akımıyla yakılmış, siyahlaşmıştı. falaka dayağıyla ayaklarının altı parçalanmış, etler dökülmüş, kemikleri görülüyordu. enver teslim olmamıştı. telim olmamanın ve direnmenin onuruyla sarıldık birbirimize. 12 eylül enver’in sesini aldı! “ulan haydi bir daha oku o komünistin, o vatan haininin şiirlerini!” diyerek kaynar su döktükleri gece enver’in sesini duydum. öyle bir sesti ki… sesini yok etmişlerdi. boğazını, gırtlağını yakmışlardı. bu işkence sonunda gırtlak kanseri oldu. artvin’deki işkencelerden sonra enver’i, erzurum sıkıyönetim komutanlığı sorgu merkezi’ne götürdüler. ben erzurum maraşel fevzi çakmak askeri hastanesi’ne onu görmeye gittim. boğazının sol tarafı çok şişmişti. konuşamıyordu. 12 eylül karanlığının en zorlu günleriydi. 3,5 yıl ankara’da gizli yaşadım. ışılay karagöz (eşi)
    --- spoiler ---
  • enver karagöz çözülmedi!
  • türkçedeki en güzel şarkılardan birini yazmış muazzam şair kişisidir. mekanı cennet toprağı bol olsun.
hesabın var mı? giriş yap