• nolacak ya memleketin %90'ı burnu havada her gün yeni bi istekle gelen, ne istediğini de bilmeyen, eşten sevgiliden çok batak arkadaşı olacak kezbanlarla dolu. en ufak şeyde trip atsın, havadan nem kapıp sorun çıkarsın hayatı zindan etsin sonrada senden özür beklesin.

    edit büdüt : lan kaltak ve ibneler %90'ı demişim entryde kendinizi %10'luk dilime sokabilmek yerine nie laf atıyorsunuz bik bik bik die, oturun dildonuzla oynayın siz.

    debe için bonus : melancholy man
  • çok sevdiğim bir amerikan atasözü var:

    yüzüyorsa, uçuyorsa, sevişiyorsa kirala. uzun vadede daha karlı olursun.
  • bırakın evliliği birlikte yaşamaya bile erkeğin sorumluluk alması olarak bakan kadınlardan tiksinmesi nedeniyledir.
    etrafınıza bir bakın kızlar. hemcinsleriniz arasında öyle aklı başında, eğitimli, eğlenceli, temiz ve bakımlı, erkeğe yaslanmak yerine kendi hayatının ve kararlarının sorumluluğunu alabilen hatunlar var ki şaşarsınız. kim ne yapsın sizin tribinizi kaprisinizi?

    edit: bir erkekle sevişmeyi "vermek" olarak tanımlayan kızdan şener şen modunda kaçınız.
  • 6 yıl evli kaldım. geldiğim nokta çalı çırpıya sürterim daha iyi seviyesinde. bildiğin muhatap olmamak için aylık taksit ödüyoruz artık.
  • burada yaşadığı toplumdan haberi olmayan saçmasapan bi kitle ısrarla tüm kadınların çeyizini hazırlamış evlenecek erkek beklediğini zannediyor. bu ülkede ben de dahil olmak üzere evlenmek istemediği için terkedilen binlerce kadın var. her gün türk kızı tripli, türk kızı kıskanç diye başlıklar açılıyor. hiç kıskanmadığım için ilişkim bitti benim ki bu durumu yaşayan tonla kadın vardır eminim. bu başlıkları açanların hepsi birer casanova sanki. bütün kadınlar sıraya girmiş onlarla sevişmek için bekliyorlar da evlenince hatta beraber yaşayınca bunları kaybedecekler. bu ülkede 25 yaşından sonra evlenmek için deliren bir erkek kitlesi var ki azımsanacak bir çoğunlukta değiller. ülke kadıköy’den cihangir’den ibaret değil. bence klavyeyi yavaşça yere bırakıp biraz topluma karışın.
  • üniversiteli tayfa işsiz güçsüz kaldı şimdi böyle hayaller kuruyorlar. yavrum benim hayat boyu 20-25 yaşlarında kalmayacaksın. yeri gelecek götünde basur çıkacak yürüyemeyeceksin önüne yemeğini getiren olmayacak, yeri gelecek annen ölecek omzunda ağlayacağın biri olmayacak. ameliyattan çıkacaksın anan baban yok, eş yok çocuk yok club club gezdiğin zampara arkadaşların mı pansuman yapıp başını okşayacak sanıyorsun? arkadaşların çocuklarıyla balık tutmaya gidecek sen evde senin gibi bekar 40lık kalmadığı için 25 yaşında çocuklarla kantır atacaksın. derdin olacak anlatacağın kimse olmayacak yavaş yavaş paslanan demir gibi bulanıklaşacaksın içine kapanacaksın. ömür böyle mi geçer? paran için seninle olan pelinsularla hayat mı geçireceksin? hayatın anlamı nerde, duygusal destek nerde, kişisel gelişim nerde, biriyle büyüyüp yaşlanmanın güzelliği nerde?

    evlilik yapacağın kişiyi kendin seçiyorsun ille pembe kurdeleli tabakta tahsildaroğlu peynir dilimleyip işyerindeki melisten seni delice kıskandığı için “kocaaam telefonunun şifresini açsanaa” diye telefonu sana uzatan bir kezbanla evlenmek zorunda değilsin ki? kafana uyan eğlenceli akıllı dengeli bir insanla evlenirsen net şekilde ömrün uzar ki gerçek de bu. evli erkeklerin ömrü uzuyor. evli kadınlarınki kısalıyor ama neyse*

    tabi ki herkes evlenmek zorunda değil karşına hiç böyle biri çıkmayadabilir ama en azından tamamen kendini bu fikre kapatmamak lazım. hayata bir kez geliyorsun ve gerçek yalnızlık gerçekten zor. ömür 80 sene, 40tan sonrası yokuş aşağı. yani ömrün yarısı.
  • konuyu gündeme taşıyan yazarın "sorumluluktan kaçmayı" işaret ederek temellendirdiğini düşündüğü iddiadır.

    yani şu ilişkilerdeki sorumluluk olayını biraz açalım artık. daha önce birkaç metinde konuya eğilmiştim ama bu kurtulamadığımız, her yerde karşımıza çıkan bir tuhaflık olarak sürüyor ve ben şok oluyorum.

    erkek evlenmek istemez, "sorumluluk alamayacak kadar korkak birisi," olarak damgalanır.
    erkek sevgililik istemez, yine aynı şekilde damgalanır.
    şimdiki iddiada ise erkeğin birlikte yaşamak istememesi ve evet, yine bu adamın sorumluluk alamayacak kadar korkak olduğu iddia edilmiş.

    yani bu sike sarılanlara sormak lazım, siz hangi sorumluluktan, neyin sorumluluğundan bahsediyorsunuz birader? bu nasıl ucuz bir kamçı ve bu ne sefil bir çocuk kandırma yöntemi. arzu ettiğini elde edemeyen dişilerin ve onların yerli işbirlikçisi meriçlerin "bu niye böyle?" diye uzun uzadıya düşünmek yerine olayı hemen karşıdaki erkeğin yeterince erkek olmadığına getirip konuyu kapatmaları bir erkeğin sorumluluk almamasından bile feci bir şeydir.

    bunu yapanlar kimler ayrıca? bilhassa kadınlar bu konuda öyle bir konuşuyorlar ki zannedersin kendisi hayatı boyunca en büyük sorumlulukları üstlenmiş, kriz anlarında inisiyatifi eline almak için cansiperane bir tavır göstermiş, grup içinde yaşanan bir çözümsüzlükte hep kadınlar ortaya çıkmış ve olayın sorumluluğunu alarak kitleyi dizginlemiş. böyle üsttenci bir soru sormak istemezdim ama üzgünüm, siz kimsiniz arkadaşlar? nesiniz? ne kadarsınız? neyin sorumluluğunu aldınız bugüne kadar? yani böyle bir üslup mu takınmamız gerekiyor bu tip saçmalıkları orada burada ilgili ilgisiz ortaya sıçmamanız için?

    erkeğin kaçtığı iddia edilen sorumluluklara bir bakalım: başlıktaki model, birlikte yaşamak istemeyen erkek modeli. bu adam hangi sorumluluktan kaçmaktadır? tersine çevirip düşünelim, kadının birisi sevgili olmak ya da birlikte yaşamak istemiyor, gece takılıp evine dönmek, belki arada bir bu işi tekrarlamak istiyor. bu kadın hangi sorumluluktan kaçıyor mesela? ha ha ha, yani akıl almaz bir iddia bu. burada açıkça, takıldığı erkekle uzun erimli bir şeyleri arzulayan, arzuladığı şeyi bulamadığı anda da saldırıya geçen bir hazımsız görüyoruz. kimse kimseyle birlikte yaşamaya mecbur değil. eğer herif o "kutsal iş" olana kadar türlü yalanlar söylemişse, birlikte de yaşarız, evleniriz bile, sen şu memeleri ortaya koy gerisi kolay türünden bir düzenbazlık yapmışsa, bu erkeği "sorumsuz erkek" diye niteleyemeyiz. bu yaratığın başka bir adı vardır. yani burada sorumluluğa dair ne var? biri çıkıp söylesin. mecbur muyuz amına koyim? bak nisanur, ben buraya güne hakkını vermek için geldim, gerisiyle ilgili bir tasarrufum yok, bu sana uygun değilse sağlık olsun deyip kalkalım, uygunsa devam edelim diyen adam hangi sorumluluktan kaçmış oluyor?

    evlenmek istemeyen adama da bu damgayı vururlar. yani evlenmek zorunda mıyız amına koyim? bir yuvanın sorumluluğunu alacak, dertleri omuzlayacak, eşine iyi bir koca, çocuğuna iyi bir baba olacak kadar erkek değil gibi bir manipülasyonla siz çocuk mu kandırıyorsunuz? bir sorun kendinize, yüreklice sorun ama, ben bunlara değiyor muyum? ben neyim, ne kadarım? adam belki sana bakıyor ve bu kadına çocuk emanet edemem diye düşünüyor. o yüzden adam evliliğe karşı değil, seninle evlenmeye karşı. bu da bir seçenek. yahur erkek olaya bakıyor, evliliğin erkeğe yüklediği sorumlulukların fazla adaletsiz olduğunu ve evliliğin çocuk dışında erkeğe hiçbir şey kazandırmadığını, kazandırmadığı gibi de birçok şeyi ondan aldığını görüp rasyonel davranıyor ve evlilik düşünmediğini söylüyor. bu sorumluluktan kaçmak mıdır yoksa kişinin kendisini keriz yerine koyan yasalara, kurumlara, topluma ve maalesef bir zamanlar ona her şeyi ifade eden karşısındaki kadının kendi çıkarı için manipülasyona başvuracak kadar alçalmasına tepkisi midir?

    özetle, şu sorumluluktan kaçma olayını her yerde papağan gibi tekrarlayıp durmayalım artık. karşınızda çocuk yok sizin. aynaya bakmayı öğrenin, kim olduğunuzda, ne ve ne kadar olduğunuzla yüreklice yüzleşin ve sorumluluk diye kolaya kaçmadan önce bu konuda siz ne kadarsınız ona bir bakın. neyin sorumluluğunu aldım ben diye düşünün. bu da yetmez, şunu da sorun: eğer ortada bir sorumluluk varsa, adam bunu neden almaya değer bulmuyor? sizinle ilgili de olabilir bunun cevabı, türkiye ilişki piyasasındaki bizzat sizin orada burada "sorumluluk" diye sayıklayarak katkıda bulunmuş olduğunuz türlü iğrençlikler de.
  • doğru düşünen erkeğin tercihidir.

    zira tecrübeyle sabittir ki bir kadınla bir erkeğin aralıksız geçirdiği zaman arttıkça sevgi, tutku ve libido azalıyor.

    bu sebeple, sevişmek ve bazı etkinlikler için birlikte olup, sonrasında ayrı evlerde yaşamak en güzeli.
  • katıldığım tespit. bilirsiniz tok misafir ağırlamak zordur diye bir söz var. bu durumun sebebi de tam olarak bu.

    iddia ediyorum korona benzeri bir şey yaşansa ve internet de en az bir sene dünya çapında kesilse dünya kökten değişir. internetin en büyük zararı insan ilişkileri konusunda oldu. bunu sırf solda akıp giden başlıklara göz atarak bile anlayabilirsiniz. sürekli birileri tartışılıyor. yok şişman kadın yok kel erkek... hatta genel tartışma konuları da kesmiyor olacak ki hayatında asla görüp tanımayacağı ünlülerin yaptıklarını tartışan bile var. tepki gösterilmesi gereken bir şey (vekil kızının emniyet şeridini işgali) olsa anlarım. tartışılan konu x'in bir memesinin daha büyük olması veya kıçındaki selülit. internetin güzel yanı aynı zamanda internetin kötü yanı haline gelmiş oluyor böylece.

    erkekler demiştik, doymuşluk demiştik. şimdi normalde bir insan, çevresindeki insanlarla sınırlıdır. komşunu görürsün, iş arkadaşını görürsün, mahallendeki veya işe giderken bindiğin toplu taşımadaki insanları görürsün. yeni birisiyle tanışma fırsatı sınırlıdır. hele köydeysen çocukken birlikte oynadığın 3 kişiden birisiyle evlenirsin, diğer ikisi de birbiriyle evlenir. böyle kısıtlı seçenekler. bu senaryo, aşağı yukarı 25 yıl öncesinin normaliydi. bir duyguya açsan ona ulaşmak için mücadele etmen gerekiyordu. zaten açlık yüksek seviyede olduğundan kimse ufak tefek defolara takılmıyordu.

    internet ve cep telefonuyla birlikte kurallar kökten değişti. iç sesin puanlaması 5 üzerinden yapılıyorsa ve 2'nin az üstü kabul edilebilir seviyeyse cep telefonu ile birlikte puanlama 10 üzerinden yapılmaya ve kabul sınırı 5 olmaya başlandı. internetin yayılıp telefona girmesi artık işin zirvesi oldu. puanlama 100 üzerinden yapılıp kabul edilebilir seviye de bazı insanlar için 85-90'lara çıktı. çünkü gördük ki daha yüksek puanlı seçenekler var ve düşük puanlı kişilerin daha iyisini hak ediyormuşuz (tamamen sanrı).

    tamamen eski sisteme göre yetişkin hale gelenler bir şekilde eskiye göre yaşayıp yuva kurdular. aşağı yukarı y kuşağına denk gelen bir grup da hem eskiyi hem yeniyi görüp iyi kötü bir düzen tutturdu. yeni sisteme göre yaşam oranı arttıkça toplumsal bozulma da artık gözümüze batar hale geldi. bu sorun sadece seks konusunda değil, tüm sosyal konularda irin olarak patlıyor. yaşlıya saygı yok, çocuklara sevgi yok, aile kavramı zayıf, seks ucuz, sevgi yalan, aşk masal. materyale tapınma ise zirvede. para, estetikle oynanmış vücut, mücevher veya şöhret ile köpek edilemeyecek insan belki yüzlerle ifade edilecek kadar az kalmış olabilir ülkemizde. trajik.

    şimdi "beraber yaşamayı bile" kısmına gelelim. değer yargıları daha çok kazanmak, daha popüler olmak, daha yakışıklı/güzel görünmek gibi şeylerden ibaret olan insancıklara sen "azla yetin" dersen karşılığında görünmez olursun. çünkü sen ne sunuyorsan daha çoğunu daha kolay şekilde elde edebileceğini biliyor. kadını erkeği de yok. erkekler şımarık da kadınlar çok mu düzgün? hepimiz bu sanrılarla şımarıp kendimizi çok yüce birer varlık zannediyoruz.

    o instagram üzerinden gösteriş kovalayan tiplerin derdi ne sanıyorsunuz ki? daha çok seçeneğe ulaşmak. sırf yazı ile bir konudaki bilgimizi paylaştığımız şu ortamda bile var bu tipler. her başlıkta mutlaka bir tane "iyi kazanıyorum", "30 ülke gezdim", "25 dil biliyorum", "2 metre boyum var", "çok güzelim" türevi yazı var. övünmek, övünürken de başkalarını kötülemek artık yeni norm olmuş. erkek seninle yaşasa skor kovalayamayacak, erkekliği eksilmiş gibi hissedecek. çünkü rekabet kriteri o olmuş. kadın birisini kafeslese "bakın qıslarr en züper erkeği ben kafesledim" yapacak. olay artık sevgi olayı değil, iğrenç bir ego savaşına dönmüş durumda. yani bu tespitin altında hayvan gibi sosyolojik olaylar var.
  • benim bu erkek. sorumluluktan uzak olmayla filan alakası yok bunun. sorumluluklarımın gayet bilincinde bir insanım. bir sorumluluk aldıysam yerine de getiririm. bu tip erkekler genelde her türlü işini kendi halledebilen insanlardır. bu zamana kadar ne eşim, ne de annemden herhangi bir beklentim olmadı. kimse kimsenin hizmetçisi değil bana göre. her türlü işimi kendim halledebiliyorum. çok iddialıyım ki evim bir çok kadının evinden temiz ve düzenlidir. çamaşırlarımı da yıkarım, ütüsünü de yaparım, temizliğimi de yaparım, yemeğimi de yaparım. benim gibi adamın bir kadından ne beklentisi olur? böyle olunca bir tek duygusal ve cinsel eksikliğini kendi kendine gideremiyorsun - ki çalışıp kendi parasını kazanan, her işini kendisi görebilen kadınlar da aynı şekilde-. şimdi bu noktada insanın beklediği tek şey duygusal ve cinsel eksikliği dolduracak, huzur verecek, özel alanlarına tecavüz etmeyecek bir kadın. siz sevgilinize özel alan bırakmazsanız, dünya sizin etrafınızda dönsün ya da erkek sürekli sizinle ilgilensin ve sizin için bir şeyler yapsın isterseniz, huzur vermezseniz, en ufak problemleri büyütür huzursuzluk yaratırsanız, karşınızdaki kişiyi olduğu gibi sevmeyip sürekli yontmaya çalışırsanız, cinselliği bir silah gibi kullanırsanız, cinselliği bir ödül-ceza mekanizması haline getirirseniz o erkek evlenmek de istemez, birlikte yaşamak da.

    cinsellik konusuna ayrıca değinmek istiyorum. yukarıda yazdım. cinselliği istediğiniz şeyi erkeğe yaptırmak için bir silah ya da ödül-ceza mekanizması gibi kullanıyorsunuz. nedir bu? köpeğin önüne ödül maması mı, kemik mi atıyorsunuz?cinsellik sadece erkekler için değil, sizin içinde bir ihtiyaç. karşılıklı bir şey bu. bir duygu alışverişi. tek taraflı olduğunda, cinsellik benim için bir ödül olduğunda hiçbir anlamı yok. içinden gelerek yapmıyorsa yapmasın zaten. öyle bir cinselliğe ihtiyacım da yok. benim boşanma nedenlerimden bir tanesi de budur. istediklerini yapmam koşuluyla cinsel ilişkiye ulaşacaksam başlarım öyle cinsel ilişkiye. istemiyorum.

    geçenlerde bir kadın arkadaşım kocasıyla boşanma aşamasına gelmiş ve kocasının ilgisizliğinden şikayet ediyor. "ilgi göstermiyor, benim için şunu yapmıyor, bunu yapmıyor" diye anlattı. ben de "sen ne yaptın? bir akşam eve geldiğinde ona bir sürpriz yaptın mı? onu heyecanlandırmak için bir şey yaptın mı? nasıl bir ilgi gösterdin de onun ilgisizliğinden şikayet ediyorsun?" dedim. o da bana "o bana ne yaptı ki ben ona bir şey yapayım" dedi. yani bu ilgisizlik olayları filan bunlar hep karşılıklı arkadaşlar. kimse tek suçlu değil. karşılıklı çaba gerekiyor.

    şimdi durum bu. başlığı açan yazar "(bkz: kadınlar evime gelsin versin gitsin erkeği)" yazmış ya. evet. köpeğin önüne kemik, ödül maması atar gibi benimle cinsellik yaşayacaksa hiç yaşamayayım daha iyi. ona ayıracağım zamanı, çabayı kendime, hobilerime ya da değecek insanlara ayırırım daha iyi. daha çok tatminkar olur en azından.

    bir takım farklılıklarla benzer şeyler kadınlar için de geçerli.

    yıllar sonra gelen edit: düşünce şeklim yanlışmış. evet. gerçekleştiremeyeceğim sorumlulukların altına girmek istemediğim, o dönemde geçmiş ilişkilerin etkisinde olduğum için, affedip o sorunları çözememiş olduğum için istemiyormuşum. bu edit de bir (bkz: ekşi itiraf) olarak yer alsın entry de.
hesabın var mı? giriş yap